bugün

*

" edip? bu şehri adımlamak kaç yılını alır edip? yorulduğun yerde uyumak, acıktığın yerde yemek? ama bütün sokakları geçmek, ev ev, ışık ışık, ezbere bir takırtı tutturup sakin, edepli adımlamak tüm bulvarları? kimse sormasa nereye gidiyorsun, bir yere mi gidiyorsun sonra!. keder olmasa kaça patlar bu döngü, bu yollar boyu yolculuk.
son uykuyu nerde çekersin, son bedeli kime ödersin, en çok sen bilmesen. yüzünde şehrin tırnak izleri, bir sokaktan diğerine aksan. ürpertsen yeryüzünün ipek mavisini. geçmiş uykulardan kalma bir yorganı havalandırsan. açılsan, esnesen uğurlu tarihinin önünde.

söylemeye ne gerek, evini bıraksan hepsinden önce. evin, ancak sen dönmedikçe senin kalabilse. kapıyı boşluğa açacağın tutsa bir gün. bir apartman, bir evren, bir zaman boşluğuna. ve eli belinde huzursuz bir girdap gibi çıksan evinden edip? şehirle büyüyecek minik bir hortum kadar olsan önce. kaldırımlara serpilmiş çocuk bakışlarından başlasan, gazete parçalarını, bisiklet izlerini alsan içine. adım adım büyüsen, çukurlaşsan, tepeleşsen. yoruldukça, tir tir sokulsan otel odalarının beyazı eprimiş, sarısı kaşınmış çarşaflarına. uyuyamasan, uyunamasan.

tekinsiz bir tüneldir bu şehir edip. hem de ne biçim bir tünel! aydınlık desen değil, karanlık desen bir sonu var sezebildiğin, ürperebildiğin. kapandıkça açılabildiğin, durdukça yürüyebildiğin, savaştıkça terk edemediğin öykülerinin şehri!

bu şehri adımlamak kaç yılını alır edip, yorulduğun yerde uyumak, acıktığın yerde yemek? ama bütün sokakları geçmek, ev ev, ışık ışık... ezbere bir takırtı tutturup sakin, edepli adımlamak tüm bulvarları. sonra sağaltmak insanlığını, el sıkışmaya yeltenmek ömrünle. barışmadan yaşamayı göze almak.

şu sinemadan başlasan diyelim edip, kaç yıl sonra bulurlar seni aynı afişin önünde? bulurlar mı seni? sen aynı afişi bulur musun bir adımda, edip?...
edip? " *