güzel olabileceğini düşündüğüm bir yazı başlatılmıştır, yazı kollektif ve imecedir. yazıların bir birlerinden

alıntılar, çalıntılar yapılabilir.

umarım iç etmez bu ergenler.

burada yazılacak olanlar tamamen fantezi yazılardır.

hiç bir yazarı ilgilendirmez, hiç birine gönderme yapılmaz.

müstehcen yazılar haricinde ironi olarak her şey yazılabilir.

kaleminizi sınamak ve birazdan başlatılacak bir aşk oyunu için kendinizi sınayabilirsiniz.

belli mi olur belki de bir aşk doğar.

(bkz: sevgiliye sevgi yazıları armağanı)
benim sana anlatacağım ve anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki sevgili.

ben burada sana, seni anlatmaya çalışırken, ve bir umutla bu yazıları okumayı düşündüğüm anlarda mutluluk alır içimi

sevgi bir emektir derim her zaman, emeğimin hakkı ise seni mutlu gördüğüm zamandır.

ancak şimdi bu sanal aşkın seni düşünmekten başka bir başka bir şey yapamadığından kendini işine vermiş ve yoğun bir şekilde

çalışmaktadır.

ve yarın sabahın 5 inde uzun bir yolculuğa çıkacak bu adam şimdi seni arzuladığın rüyalar ile baş başa bırakır.
yakınındayken farketmeyip karşına geldiğinde görebildiğin birine yaklaşmada atılan üsturuplu adımlardır bazen. kır saç bu kadar mı yakışır bir erkeğe dersin ve konuşma başlatmak için kelime dağarcığın birden çıkan hortumda uçan çatı misali kayboluvermiştir aniden.
işte bu oyun değil, adımlarının sesini duyduğun duyguların yarattığı heyecanın aptallaştırmasıdır seni.
rüyanda göreceklerin ise sana bir hatırlatmadır.

aşık olacağın adamı gör, kırlarda yalın ayak koşarken.

unutulmuş sevgi değerlerinin inadına. gör o adamı rüyanda da olsa.

istemek ile başarmak, arzulamak ile elde etmek arasında ki çekişmeleri yaşa içinde ve

güzel bir gülümseme ile gör rüyalarını ben senden uzaktayken...
uyku tutmadı bırakamadım seni, seni düşünmekten, senin şuan ne düşündüğünü düşünmekten ve sen.

Nazım Hikmet Ran ın dediği gibi: "sen esirliğim ve hürriyetimsin..."

kendi kendime aşık ettim kendimi sana, senin daha kendinden haberin yokken.

ne teninin çıplaklığı ne de bir güzelliğin önemliydi bende.

senin gülümseyen, güldükçe çıkan gamzelerini düşünmek.

seni gamzeli düşünmek!
belki bir gün senden uzakta olmayı sana anlatabilirim sevgili.

kelimelerin kifayetsiz kaldığı denemelerimde yaşadığım acımı belki ben anlatamıyorum belki de sen anlamıyorsun.

belki bir gün ne kadar lüks olursa olsun dört duvar bir otel odasında sırf ses olsun diye televizyonu açmanın, senle konuşur gibi kendimle konuşmanın, sana yapacağım esprilerin provasını yapmanın ne kadar yakıcı olduğunu anlatacak kelimeler bulabilirim. sensizlik içinde kıvranırken seninle güleceğimiz konuşmaların hayalini kurmanın, kendim de dahil olmak üzere her şeye katlanabilmek için tek yolum olduğunu dile dökebilrim.

senden uzaktayken amaçsız bir gemiyim. rüzgar nereden eserse oraya meylediyorum. neyse ki sana çapa atmışım. belirli bir çapta çapsızca hareket ederken sen beni sensizlikte kaybolmaktan kurtarıyorsun.

iyiki varsın.
gecenin 00:12 sinde şair mi olasım geldi,

bir de bilsen sen yanımda yokken ne hisler geldi geçti,

şimdi bir şiir gibi yaşamak istedim seni,

gideceğim bir seyahat ise seninle astral da olsa buluşmak isterdim şimdi

ey sevgili uyan ve gör bu yazıyı ve anla ki sana yazıldı şimdi anlamsız terlerken.
sendeki cevheri bulmaktır amacım.

içindeki seni, sende ki beni bulma istiyorum.

kelimeler ile değil, senin saçlarınla oynamak istiyorum.

senin beni öyle bir sevmeni istiyorum ki;

"sevmek buysa daha önce sevdiklerim neydi?" diye düşünmeni istiyorum.

ve bir şiir yazmanı istiyorum bana, bana ait.
yuregım buz kıtası ellerım dal parcası
hangısı once kırıldı,
hangısı saglam kaldı?
cek kopar ıcımı saran klabuk kabuk yaraları.

hadı al gotur ıcımde kalan o zehırlı anıları...

yagmurum ol sulansın gozlerım,
her damlada tassın nehırlerım.
hıc gıtme hep kal ısterım,
okyanus olsun yuregım...
şimdi gece ilerlerken bu aşk dolu saatlerde,

hiç bana söylemediğin, duymak istediğim " seni seviyorum" u söyleme zamanıdır.

söylersen bu cümledeki sihirli kelimeleri kaybedecek tek şeyin, aslında kazanacağın bir şey olduğunu bilmez misin?

ağlamana ne gerek var ben gitmem bir yere / ben hep yanında değil miyimki kal dersin bana / okyanus dar gelir bana tüm

evrende yaşamam gerek seni.
içimde körelmez aşka olan inanç biliyorum, seninle diri kalıyor bu ruhum.

sen ki eğer bir doktor olsaydın, kalp doktoru olurdun.

sürekli iyi ve diri tuttuğun bu kalbimi, alıp götürsen de kızmam ki sana, gel yanıma uzan diye neler vermezdim şu rüyadan uyanmak için.

hasta kollarında sana bakmak için ve belkide sessizliği paylaşmak için, bir tek bizim seslerimiz karışır geceye sen de gelirsen bu

cümle gezintiye.
benim için gece şimdi başlıyor ve rüyalarda görüşmek üzere şimdilik son sözümü söyleyerek ayrılıyorum fiber kablolu ortamlardan:

sevgi unutulmak için değil, hep yaşatmak için vardır.
zorlama aşk şiirleriydi geçen ömrüm. nakaratlarından bunaldığım serdar ortaç şarkıları gibi. aşkın kokusu bile yoktu, arap sabunu niyetine ihanetle yeni silinmişti yerler. yüreğim kaydı düştü sırça köşktü kırıldı tuzla buz oldu. unutulan yüzüyle kalbimde yer etmiş aşkın tadıydı dilimde kalan.
gece çok güzel uyudum. güzel rüyalar gördükten sonra uyandığım belliydi yüzüme baktığımda aynaya.

ayrıntıyı bilmiyorum, sen anlat. ne görmek istedin dün gece rüyanda?

karanlıkta araba sürmek gibi bir şey şimdi bizim yaptığımız.

bu yolda ya sen benim fenerim, yol göstericim olmalısın, yada ben senin.

iki satırlık cümleler ile yada bir dize şiir ile tükenmişliğe atmamalısın beni.
olası bir rüyadır:

herkes ve herşey sustuğunda,

parlayan yıldızların arasında buluşmak seninle,

tıpkı bizim gibi birbirinden uzak iki yıldız arasına kurulmuş hamağa uzanalım birlikte.

ve sadece bizim birbirine yabancı seslerimiz karışsın geceye...

güzel şeyler fısıldayalım birbirimize..
-kayseri uçağına bininiz diyen ses, kulağımda çınlıyor.

107 no lu kapı da bizi bekliyormuş kaptan.

kayseri nin tek güzel yanı ise kapadokya ya giden turist çiftler.

o çiftler mi güzel yoksa ben tekim diye mi geliyor bilemiyorum.

belki de bir kıskançlık içimi burkan.

yine bir pastırma yolculuğuna giderken,

o güzel tenli insanlar, biniyorlar çifter çifter uçağa.

ve ben yine aranmayan, sorulmayan bir adam oldum.

tabi sabahın bu saatinde pempe dudaklarından çıkacak bir çift güzel sese hasret bırakmaktır senin işin.

ve ben şimdi binip gideceğim,

bir veda gibi yazıyorum her uçağa binişimde sana ve hayata.

son sözlerimi yazarken sana, haberlere bak kayseri uçakları hakkında!

ben ki 1 saat 15 dakika sonra yazamazsam sana.

Hoşçakal.
Olmedim bir gun daha.

bir gun daha kaldim hayatta sana kavusabilmek icin.
Bana, bir isim ver,

varlığım olsun.

Durdu, aklından yeni bir şey geçti. Bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun.

Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun.

Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın.

Bir "ile" koy aramıza bizi birbirimize bağlasın.
hava güneşli burada sevgili, Erciyes dağı zayıflamış gördüm görmeyeli.

sen güzellik uykunda uyurken, bu yazar senden biraz daha uzak yerlere gitti.

kalbi sende kaldı ancak sen nerede kaldın, bu aşık bu oyunu oynamayı bilmiyor artık.
nihayet yoğun bir iş günü sonunda geldim otele.

yine bir gün daha yaşamışlığın cevabını vermiştim sana.

bir gün daha yaşamak, seni düşünmekle güzeldi.

şükretmesini de bilmeli insan diye düşündüm yeniden. sevebildiğim için, görebildiğim için, vücudum ve beynim sağlıklı olduğu için,

seninle tanışma arzusu -ne kadar içimi kemirse ve tamiri zor hasar verecek olsa da- seni düşünebilmek, var olabileceğini hissetmek,

ve bir gün kokunu alabileceğim, tenine dokunabileceğim duygularımın canlı olması için ve bir gün bir nefes daha sağlıklı nefes

alabildiğim için, insanları sevdiğim ve insanlarında beni sevdiğini düşündüğüm için...sevdiğim için, aşk için ve sen.

şükret, hayattasın ve yaşıyorsun.

bazen hep ümitsiz oluruz : "o olmadı bu niye şöyle, yine mi böyle..." diye yazar, çizeriz.

inanın tüm bu sıkıntıları yaşamak için insanlar, bir saat bile olsa bunu yaşayabilmek için yerinizde olmak ister dedim sevgili.

şimdi sen benim yerimde ol ve sen sev kendini. önce kendini, insanlığı, doğayı, sonra beni sev.

hayatındaki en değersiz "benim" çünkü, sen benim için ne kadar değerli olsan da.

şimdi bir yemek yeme zamanı geldi, yalnız, soğuk ve isteksiz.
insan kendinde olmayan şeyleri arar hayatta, kimine göre bir kadın,

kimine göre bir ve çok sevilmesi gereken bir insan,

ve sevildiğini anlayabilme becerisine sahip olabilecek bir kadın.

bir kadını çok sevmek, izmarite bağlamak değildir.

sigaranın kendisini tüttürmektir çoğu zaman.

(bkz: insan kendinde olmayan şeyleri arar hayatta)
dedim ya benim içinde çok yorgun geçti, ancak bu yorgunluk senin yorulan ayaklarına,

kasılmış boyun kaslarına, sırtına masaj yapmama engel değildir.

tabi bir gün görüşebilirsek, istekli ve gerçeğe dönüştürebilirsek birbirimizi.

birbirimizi bir birey olarak kabul edebilirsek.

ve insan olmanın verdiği o güzel duyguyu,

sen kadın, ben erkek olduğum için birleşebilir ve insan doğamıza dönebilirsek...

evet bir gün buluşuruz, o bir istekten öte arzu olur artık, bir de ben den bir haber bekle her zaman,

o haber her zaman seni düşündüğüm andır.

*-*

formata aykırı olmaması için bakınız (bkz: müstehcen) (bkz: kavuşamam senin kuytuluklarına)
herşey lafta, görünüşte güzel.

içime bakınca koca bir boşluk,
karanlık dipsiz bucaksız bir dehiz.
umutla umutsuzluk arasında gidip geliyorum isteksiz.
kah üzülüp içime kapanıyorum şu halime bakıp,
kah kendi kendime bakıp gülüyorum yazdıklarım için.
her insan ayrı bir dünya,
ama sen bambaşka bir gezegensin benim için unutma!
(bkz: aşksız kalan kız), (bkz: aşkı seven kız) değildir.

aşkın ne olduğunu anlamamıştır, bilmez. aşksız kalması başkasının değil, kendisinin suçudur.

ben sana aşkımı vermek isterken kayıtsız ve karşılık beklemedim.

alamıyorsan bu senin suçundur, kabul etmen gereklidir.

yalan söylüyorsun kendine:

"anlıyorum ama inanmaktan korkuyorum sanırım." diyerek. inanmak ve korkmak!

buradayken korkma, (bkz: kavuşamam senin kuytuluklarına)
birde yeni türemiş bir kız modeli var ey sevgili!

merak etme sen değilsin.

eğer sen olsaydın ne yapardım ı sorgulamaya çalışacağım şimdi sende gel ve bir şey de bana.

var mıdır diye sorgulanan, olması da muhtemellikten gerçekliğe gider. kaygı vericidir.

kendisini tüm duygulardan arındırmıştır.

o duygular ki hep onun içinde var olan, kullanma kılavuzunu bulamadığın için kullanmadığın, en sevdiğin eşyalar gibidir.

ancak kendine hakaret etmektedir.

bilmiyor mudur ki hepimiz doğuştan odun gibi duygularla var oluruz.

büyüdükçe, geliştikçe, biraz kereste, biraz tahta ve ateş yakmaya yarar oluruz.

önemli olan kendimizin marangozu olmayı unuturuz pek çok zaman yada hiç bir marangoz yaklaşamaz dallarımızdan.

(bkz: odun duygusuna sahip olan kız) örnekleri için bakınız:

http://2.bp.blogspot.com/...AR3xGVl1cg/s1600/odun.jpg

http://www.itusozluk.com/...odun-kiz-modeli_46741.jpg

http://www.itusozluk.com/...dun-kiz-modeli_149204.jpg