bugün

benim artık umudum yok.

9 yaş, ben.

fakir değildik biz. yani her akşam evde yemek olurdu. hep giyeceklerim oldu. mutlaka bir çift ayakkabım vardı.akşam yemekden sonra annem çay demler daha sonra da tüm aile topluca onun soyduğu meyveleri yerdik. fakir olmamak başka bir şeydir, paranızın olması başka bir şey. bizim, paramız yoktu.

paramız olmadığı için benim bisikletim yoktu. ben o her mahallede bir tane bulunan "versene olum bi' tur" culardan biriydim. ama çok da yırtık olmadığımdan nadiren binerdim bisiklete. fakat bisiklet ile ilgili bir umudum vardı.

size bu umudumu hemen anlatsam kafanızda canlandırmanız biraz zor olur. o yüzden öncesini anlatmam lazım;

paramız olmadığı için benim misketim de pek olmazdı. misket kaynaklarım sınırlıydı. ya abim birilerinden üttüğü misketlerden bana da verirdi, ya mahallemizin kabadayısı ismail ile birlikte karambol yapardık ya da ben benden beş yaş küçük olan mert'in misketlerine konar;

-olum seni oynatmazlar, ben oynayayım kazandıklarım senin olsun.

diye onu kandırırdım. son çare ise ayhan ve seyhan ların evinin yanındaki arsa idi. bana hep bisiklet umudu veren o arsa. bunu size anlatacağım ama önce bu hikayeyi dinleyen kızlar için küçük bir karambol arası vermek istiyorum.

kızlar, karambol şudur: sizden cüssece daha ufak olan çocuklar misket oynarken hızlıca yaklaşır ve yerdeki misketlere tekme atarsınız. ortalık karışır ve siz karambol diye bağırırsınız. mütakiben yerdeki misketlerden alabildiğiniz kadarını alırsınız. zaten herkes kapış kapış misketlerin üstüne atlar. evet bu bir gasp gibi görünse de çocuk aklımızla bulduğumuz ( biz bulmadık tabi, bize abilerimiz öğretti onlara da onların abileri) bu yöntem tamamen hukuki ve meşru idi. herkes tarafından kabul görürdü. kaptığın misketler senin olurdu ve kaba kuvvete maruz kalmadığın sürece kimse de bu misketleri senden geri alamazdı. daha ergen zamanlarımızda ise otobüs de filan ya da sınıfta kendi kendimize karambol oynar ve hayalimizde kızları paylaşırdık. kim kimi tutarsa artık. bunu size anlatıyorum özellikle çünkü şunu bilin; farketmeseniz de size çok defa tacavüz edildi, çok defa karambole uğradınız, genellikle de matematik derslerinde.

ayhan ve seyhanların yanındaki arsanın sırrı ise şuydu. bunlar ikiz kardeşler. durumları da fena değil. bir gün paşabahçeye gidip oradan torba torba misket almışlar, mahallede bize havalarını basıp gıcır gıcır amerikanlarını gösterdikten sonra eve gitmişlerdi. paşabahçe bizim mahalleden bir saat. git misket al geri gel üç saat. ve annelerinin bundan haberi yok!

anneleri sebahat teyze bunları bir güzel dövdükten sonra mutfak penceresinden bağıra çağıra fırlattı torba torba misketi. o arsadan biz günlerce misket topladık. bitmedi. o arsada misket hiç bitmedi. otların, pisilerin, ısırganların diplerinde hep misket bulurdum ben. ne zaman hiç misketim olmasa ve tüm kanallar kapansa o arsaya gider otların diplerine tekrar bakar ve en az beş altı tane misket bulurdum.

bisiklet ile ilgili umudum da bu olaya dayanır. şunu hayal ederdim hep;
bisikleti olan bir çocuk bir gün saatlerce eve gelmeyecek, ya da bisikletten düşüp dizlerini kanatacak, ya da yemek hazırken ve annesi pencereden ona bağırırken o eve gitmeyip bisikletine binmeye devam edecek, ya da bisikleti ile uncular caddesine filan çıkacak ve onu gören bir komşu teyze bu haberi anneye uçuracak. artık ne olursa olacak ve ben bir gün dolaşırken ve o evin önünden geçerken ( doğru yerde doğru zamanda olma önkoşulu tüm hayallerin babasıdır. hayaller hep bu önkoşul üstüne kurulur. inanmazsanız hayallerinizi bir gözden geçirin) o anne bir yandan çocuğunu dövecek ve bir yandan da;
- bundan sonra bisiklet yok sana. çocuğum gel buraya, al bu bisikleti senin olsun sakın buna geri verme e mi evladım.

diyecek.

e mi? e.

19 yaş, ben.

göğüs görmek istiyordum. göğüs derken bildiğin meme yani. kız memesi. dergilerde, vhs videolarda ya da küçüksu plajında gördüklerim gibi değil. ben bana ait olan bir çift meme görmek istiyordum. bir kız olacak, benle sevişmek isteyecek ve memelerini bana gösterecek. hatta dokunabileceğim. ucunu değil de daha çok bu alt tarafında aşağıya doğru olan bombeli kısmı varya işte ben oralarını avucuma almak eğilip de memeyi alttan öpmek istiyordum.

benim tüm umudum bu iken, kızlar ne kadar da salak. memeleri var, allahın bu dünyada yarattığı en mükemmel şekle sahip olan uzuvlar onlarda, dünyanın en erotik ikizlerine sahipler ama sanki bunun farkında bile değiller. ben olsam sabah akşam ellerdim. yani kız olsa idim her aklıma geldiğimde avuçlardım onları. en azından bize elletseler ya, boşa gitmese.

19 yaşında öğrendim ben, kızların zaten zaman zaman kendi memelerini okşadıklarını.

size 19 yaşımla ilgili başka bir şey anlatmayacağım. sizin gibi biriydim işte.

29 yaş, ben.

abimin bir çocuğu oldu. 34 yaşında ve onun bir oğlu var. demek ki benim evlenip de çocuk sahibi olmak için önümde beş yıl kaldı. acaba ?çünkü bu noktayı tam olarak çözebilmiş değilim. babam abim doğduğunda 34 yaşındaymış. ben doğduğumda ise 39. ( basit matematik) peki benim çocuğum ben 34 yaşındayken mi olmalı yoksa ben 39 yaşına geldiğim de mi?. eğer 39 ise bu iyi daha on yıl var demektir. koca on yıl. mutlaka olur. umutluydum.

çocuk yapmak değil problem. zaten bir sevgilim var uzun süredir. evleniriz ve bir de çocuğumuz olur. problem cahil cesaretimi kaybetmiş olmam.

cahil cesareti sonuçlarından bağımsız hareket edebilme kabiliyetidir. yok, bu bir;

-sonunu düşünen kahraman olamaz memati!

tespiti değil. dizilerle alakası olmayan ve hayatın içindeki gerçek bir durum.
mesela nasıl bakacağını düşünmeden on tane bebek yapmaktır cahil cesareti. ne iş yapacağını bilmeden bohçayı toplayıp istanbula taşınmaktır. biri bir şey der mi demeden hazine arazisine, mesela boğaz sırtlarına gecekondu yapmak ve etrafını da bir kaç dönüm dikenli tel ile çevirebilmektir. köyden çıkıp, elinde muhtarın imzaladığı sahte okuma yazma sertifikası ile trene binmek ve almanya'ya gidebilmektir.

ben bu kadarını değil daha azını istiyorum bu kabiliyetin. bir tane bebeğim olsun ve ben;
hangi özel hastanede doğacak, ne kadar bebek bezi lazım, organik mama bulabilecek miyim, hangi kreşe gidecek, okul ve diğer giderlerini her zaman karşılayabilecek miyim, evim bile yok ya işlerim kötü giderse ve bunun gibi bir milyon tane soru sormayayım kendime. ben bunları düşünmeden doğsun bebeğim. ve Allah versin onun rızkını. bebek kendi kısmeti ile gelsin. sadece gelsin yeter.

39 yaş, ben.

umut idi adı. eve ilk geldiğinde yalan değil huzursuz olmuştum. adını umut koydum. umut edebilmek için. ben ona bakamazdım ama ona bakabilecek birilerini bulurum umudum vardı. o kadar şehla idi ki gözleri bana bakabilmek için başını sağa yatırması gerekiyordu. o kadar çok sallıyordu ki kuyruğunu beli kırılacak diye korkuyordum. bazen beli ile kuyruğunu senkronize edemiyor beli sağa giderken kuyruk sola gidiyordu. bahçe taşları ıslakken uzun ayakları yeni doğmuş yavru taylar gibi dört bir tarafa kayıyor göbekleme düşüyordu.

geldiği günden beri ben olmadan bahçeden dışarıya hiç çıkmadı. çok korkuyordu dışarıdakilerden. ama ben varsam benle bakkala da geliyordu, bakkalın içine de giriyordu. ne kadar da boşa harcadım bu kocaman güveni.

dışarıdakilerden biri zehirledi onu. kucağımda koşarak götürdüm veterinere. serum bitene kadar da bekledim başında ama.

onu dışarıdakilerden koruyamamıştım. o her şeyini varlığını canını bana emanet etti ama ben sırtımı dönüp uyudum. bundan sonra ne yapsam vicdanım rahat etmeyecek. benden hesap soracak biliyorum. günü geldiğinde allah ona dil verecek ve o beni patisiyle gösterip şikayet edecek.

-eve işiyorum diye beni bahçede bıraktı. tüm gece yalnız başıma bahçede kaldım ve dışarıdakiler için kolay bir av oldum. ne olurdu yani vileda ile silsen yerleri. korusan beni onlardan. eve alsaydın beni. yaşasa idim ben.zaten yediğim yarım litre süt yarım ekmek. kendin için her gün on lira harcıyorsun sigara denen şeye. iki liranı da bana ayırsan ne olurdu.

öldü.
ve benim artık umudum yok.