bugün

hz muhammed zamanında medine'de bulunan yahudi kabilelerinden biridir. diğer iki yahudi kabilesi olan Beni Nadr ve Beni Kaynuka kabileleri gibi müslümanlarla aralarında barış anlaşması yapmışlar, hendek savaşında müslümanlarla aralarındaki bu anlaşmayı bozmuşlardır. daha sonra kabilenin tüm erkekleri kılıçtan geçirilmek suretiyle katledilmiştir. *
müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı, hendek savaşı sırasında bozunca; kendilerine hsngi şeriat üzerine ceza istersiniz denildiğinde yahudi şeriatını seçen kabiledir. yahudi şeriatına göre bütün erkekler kılıçtan geçirilmiştir. soyları kurumuştur.
savaş sonunda bu kabileden 12 yaşında olan erkek çocukları da koltuk altlarında kıl var diye büyük sayılıp öldürülmüşlerdir.
nabbaş, "yâ muhammed!" dedi, "benî nadir yahudilerinin teslim olmalarındaki gibi kanımızı dökme, mal ve silahlar senin olsun! kadınlarımız ve çocuklarımızı alıp memleketinden çıkıp gidelim. her cins silah hariç olmak üzere, her âile için bir devenin taşıyabileceği gerekli eşyayı götürmemize müsâade et!"
peygamber efendimiz, "hayır, bu teklifi kabul edemem" buyurdu.
nabbaş ikinci olarak şu teklifi yaptı:
"öyle ise kanımızı bize bağışla. sadece kadınlarımızı ve çocuklarımızı alıp gidelim. malları olduğu gibi bırakalım!"
peygamber efendimiz, "hayır," dedi, "kayıtsız, şartsız, benim hükmüme itaat edip teslim olmaktan başka hiçbir çareniz yoktur!"
nabbaş, me'yus ve perişan bir halde, kavminin yanına döndü. olup bitenleri olduğu gibi anlattı.

benî kurayza, peygamberimiz'den, evs kabîlesinden ebû lübabe'nin istişâre için yanlarına gönderilmesini istediler. bunun üzerine ebû lübabe, gönderildi. ebû lübabe, medîne yahûdîlerinden müslüman olmuş servet sâhibi bir kimse idi. peygamberimiz, kendisine kıymet verirdi. peygamberimiz, ebû lübabe'yi gönderirken; "git onlara allah ve rasûlü için nasihat et." buyurdu.

ebû lübabe, kale kapısından yanlarına vardı.

kureyza yahûdîleri o'na; "yâ eba lübabe! sen ne dersin? muhammed bize, "benim hükmüm ile kaleden dışarı çıkın!" dedi" dediler.

ebû lübabe de onlara nasihat etti. fakat, bu arada bir eliyle sakalını bir eliyle de boğazını tutarak, "başınızı keser bilmiş olasınız" diye, harbetmelerine işâret etti.

kuşatmanın yirmi beşinci günü rasûlullah‘in hükmünü kabul ederek teslim oldular. eli silah tutan adamlar kadın ve çocuklardan ayrılarak tutuklandılar. cahiliye döneminde müttefikleri olan evs, onlara hazrec’in müttefiki kaynuka oğullarına yapıldığı gibi iyilik yapılması ve ağır ceza verilmemesi hususunda ısrar etti. rasûlullah evslilere hitaben;

"onlar hakkında sizden bir adamın hüküm vermesini ister misiniz?" diye sordu. onlar da

"elbette" diye cevap verdiler. rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-

"bu kişi sa’d bin muaz’dır" buyurdu. evsliler

"tamam razı olduk" dediler.

hz. sa'd bin muaz bütün bunlardan sonra hükmünü şöyle açıkladı:
"ben, onlar hakkında buluğ çağına eren erkeklerin boyunlarının vurulmasına; malların müslümanlar arasında taksim edilmesine, çocuklarla kadınların ise esir alınmasına hükmettim."
peygamber efendimiz, hz. sa'd'ı bu hükmünden dolayı tebrik ve takdir ederek, "sen, onlar hakkında, allah teâlâ'nın yedi kat gökler üzerinde verdiği hükmüne uygun hüküm verdin" buyurdu.

"ayşe (hz.) nin aktardığına göre, bu kesim işi sabahtan akşama kadar sürmüş. erkekler idam edilirken, yahudi kadınlar ve çocuklar da buna feryat edip saçlarını başlarını yolmuşlar"

ve "tevrata göre" hüküm verdiği öne sürülen sa'd bin muaz hakkında:

ali ibnu ebi talib de şöyle demişti: "ey allahın resulü, allah sana darlık vermez. ondan başka kadın çoktur. sen cariyene sor, (onun halini o daha iyi bilir), sana gerçeği haber verir." resulullah (sav) bu tavsiye üzerine cariyemiz berireyi çağırdı ve*de sana şüphe verici bir husus gördün mü?" diye sordu. berire: "hayır! seni hak üzerine peygamber olarak gönderen zat-ı zülcelale yemin olsun, ben onda fena bulduğum bir şey görmedim. ayıplanabilecek tek gördüğüm şey şudur: "yaşı genç olduğu için, ailesi için yoğurduğu hamurun üzerine uyur, bu sırada gelen keçi, hamurdan yerdi." (bu soruşturma sonunda) resulullah (sav) kalkıp mescidde bir hutbe okur. bu iftirayı ilk defa çıkaran abdullah ibni ubey ibni selül hakkında söz etmekten özür dileyerek, minberde şunları söyler: "ehlim hakkında bana sıkıntı veren adamı cezalandırmada, intikamımı almada bana kim yardım edecek? allaha yemin olsun ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum. adı iftiraya karıştırılan bir adamdan söz ettiler. onun hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. o ailemin yanına ben olmayınca hiç girmemiştir." resulullah (sav)ın bu sözleri üzerine (evs kabilesinin reisi) sa`d ibnu muaz (ra) kalktı ve: "ey allahın resulü! allaha yemin olsun biz ondan senin intikamını alırız! eğer evs kabilesindense boynunu vururuz. hazreçli kardeşlerimizden ise, bize sen emredersin, biz emrini aynen yerine getiririz!" dedi.

"ey allah'ın rasûlü, biz sana imân ettik. getirdiğin kur'ân'ın hakk olduğuna şehâdet ettik, sözlerini dinlemeğe ve itâat etmeğe, düşmana karşı seni korumağa söz verdik. sen nasıl istersen öyle yap. seni hak peygamber gönderen allah'a yemin ederim ki, sen bize denizi gösterip dalsan biz de dalarız, hiç birimiz geri dönmeyiz. biz düşmanla savaşmayı, harpte sebât göstermeyi biliriz. allah'a güvenerek düşman ordusunun üzerine gidelim..."dedi. rasûlullah (s.a.s.) bu konuşmadan son derece memnun oldu.

efendimiz (s.a.s.), "sa'd ibn mu'az'ın vefatından arş titredi." (i. esir, 2:375-376) buyurmuşlardır. efendimiz, meleklerin de iştirakiyle hz. sa'd'ın namazını kıldırdıktan sonra cenazeyi taşırken mübarek parmaklarının ucuna basarak yürümeye başlamıştı. onun bu durumunu merak ederek soranlara: "bütün gök ehli, bu cenazeyi teşyi' için indi, yere basmaya utanıyorum." cevabını veriyordu.

resulullah (sav)'a sündüs bir cübbe hediye edildi, elimizle yoklamaya başladık, hepimiz hayran olmuştuk. "nefsim (kudret) elinde olan zat'a yemin olsun, sa'd ibnu muaz'ın cennetteki mendilleri bundan hayırlıdır" buyurdular.

ahzab (hendek) günü sa'd ibn mu'az (ra) [kureyş'ten ibnu'l-arika'nın attığı bir okla] koldaki ana damardan vurulmuştu, böylece damarı kesilmiş oldu. (kanı durdurmak için) resulullah (sav) dağlama uyguladı. bunun üzerine eli şişti, çokça kan akarak sa'd'ı zayıf düşürdü. resulullah tekrar bağladı. eli yine şişti. bu hali görünce sa'd; "allahım, beni kureyza'dan gönlüm rahata ermedikçe canımı alma!" diye dua etti. derken kanı durdu. kureyza onun hükmüne baş eğinceye kadar tek damla akmadı. onlar hakkında erkekleri öldürülmesine, kadınların sağ bırakılmasına hükmetti. resulullah (sav): "haklarında allah'ın verdiği hükme isabet ettin!" buyurdu. dörtyüz kişiydiler. onların katli tamamlanmca, damarı patladı. sa'd (ra) vefat etti.

son olarak, muaz'ın üzerine hüküm verdiği tevrat kısmı:

“bir şehre karşı cenk etmek için ona yaklaştığın zaman, onu barışıklığa çağıracaksın. ve vaki olacak ki eğer sana sulh cevabı verirse ve kapılarını sana açarsa, içinde bulunan bütün kavm sana angaryacı (esir, köle) olacaklar ve sana kulluk edecekler. ve eğer seninle musalaha etmeyip cenk etmek isterse o zaman onu muhasara edeceksin ve allah’ın rab onu senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin. ancak kadınları ve çocukları ve hayvanları ve şehirde olan her şeyi kendin için çapul edeceksin.” (tesniye: 20.bab).

yahudilerin kanlı bir muhasara sonucu değil kısa süreli bir kuşatma sonucu kendi rızalarıyla teslim oldukları göz önüne alındığında bu hüküm zaten geçerliliğini yitiriyor. sonrasında olanlar da mantıklı biçimde değerlendirilip muhammed'in kurayza'nın kökünü kazımaya and içmişçesine kararlı hali, muaz'ın kiralık katil tavırları birleştirilince, zamanla müslüman topluluğuna ötekileşen bir kabileyi tehdit olmaktan çıkarmak adına ne pis bir tezgahın döndüğü açıkça anlaşılabiliyor.

ha birde:

“ey domuz ve maymun kardeşleri! yediniz mi! işte haliniz; görün bakalım”

(sonsuz barış, hoşgörü ve sevgiyi öğütleyen ebedi ve ezeli dinin tanrı adına konuşan peygamberi, bir kaç saat sonra muzaffer islam ordusu askerlerinin tecavüzüne uğrayacak olan çocukları ve karılarının gözleri önünde koyun gibi doğranan yüzlerce yahudi erkeğe dönerek.)