bugün

Ben bu yazıyı bir şerefsize yazdım.
Ben bu yazıyı, sevginin kapısını kilitleyip çıkmış, anahtarını dipsiz kör kuyulara atmış birisine yazmayı çok isterdim. Ama sen sevgiden ne anlarsın sevgilim.

Ben bu yazıyı bir merhametsize yazdım.
Oyun parkında oynayan çocukları gördüğünde; işte bu bizim hikâyemiz öyle saf ve öyle temiz derken gözlerin, deyince bana; ben de sallanmak bir salıncakta, ellerindem kayıp gidenin sen olacağını nerden bilebilirdim.

Ben bu yazıyı bir vefasıza yazdım.
Pilili eteği ile koşarken inadına, görüp de gelmeyince yanıma, içerlerdim uyumazdım kadar sabahlara, meğer sen ne vefasız çıktın bir akşam bırakınca yüzüğü kapıma.

Ben bu yazıyı ellerim titreyerek yazdım.
Ölümsüz derken aşkımız, üzerimizden uçup geçen göçmen kuşlara, kulağının arkasına usulca fısıldamıştım bir papatya, hatırlar mısın o günleri, sen göçüp giderken kışın buradan bilmem hangi diyarlara.

Ben bu yazıyı iki şerefsize yazdım.
Biri sen. diğeri yüzsüzün biri, ey iki yüzlü sevgilim.
insanın mutluluğuna sebep olan şey mahfınadamı neden olmalı?
(bkz: bu vatanı bölemeyeceksin)