bugün

Çok kafamı kurcalayan mevzu. Bir bilene sordum. Aldığım cevabı özetle şu şekilde:
" Allah her yerde" cümlesi boşuna söylenmiş bir cümle değildir. Hatta yukarı bakarak dua etmek bu yüzden pek hoş karşılanmazmış. Neyse bir şişe suyu okyanusa atarsak şişenin içindeki su kendisini okyanus olarak algılar. Hallac da allah ın nefesi içinde ve çevresi hepimiz gibi allah olduğu için aşka gelerek bunu söylüyor. Yoksa küfre düştüğünden değil.
(bkz: allah yazar olsa açacağı başlıklar) kadar gereksiz bir başlıktır. bir müddet sonra sözlükte çok vakit geçirildiğinden (bkz: boka sarmak) dır.
Tasavvufi bir konudur. Hallacı mansur tarafından söylenen "enel hak ( ben allahım ) " sözdür. Hallac bunu söylerken kast etmek istediği şey Allahın bizi yaratırken kendinden bir parça olan ruhu bize verdiğini ve ruhunun bedenini esir aldığını , artık nefsi istekler dışında ruhunun istekleriyle hareket ettiğini , yalnızca allahtan bir parça olan ruhu kaldığını ve nefsini tamamen öldürdüğünü dile getirmiştir.

Tüm ruhların yaratılırken ondan ( cc ) bir parça olarak bize verildiği mantığıyla hareket etmiştir. Nefsini terbiye etmiş ve sonrasında artık ben diye bir şeyinin kalmadığını Allahtan bir parça olduğunu ortaya koymuştur. (bkz: sali sağolsun)
Hallâc-ı Mansûr'un idâmına sebeb olan "Enel-Hak" sözü, onun tasavvuf yolunda sâhib olduğu kendi hal ve derecesine uygun ve kendi aşk sarhoşluğu içinde söylediği doğru bir sözdür. Zâhiren kelime mânâsı; "Ben Hakk'ım" demek olan bu sözün hakîki mânâsı: "Ben yokum. Hak vardır." demektir. Nitekim imâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabının 2. cild 44. mektûbunda bu husûsu şöyle açıklamaktadır: "O büyüklerin "Her şey O'dur" demeleri, hiçbir şey yoktur. Yalnız O vardır demektir. Meselâ, Hallâc-ı Mansûr Enel-Hak (Ben Hakk'ım) dedi. Böylece, ben Hakk'ım, Hakk teâlâ ile birleştim, demek istemedi. Böyle diyen kâfir olur ve öldürülmesi lâzım olur. Onun sözünün mânâsı "Ben yokum, Hakk teâlâ vardır." demektir. işte sofiyye her şeyi Hakk teâlânın isimlerinin ve sıfatlarının görünüşü, onların aynası bilir. Zâtın (kendisinin) bunlarla birleştiğini, zâtında değişiklik olduğunu söylemez. Meselâ, bir insanın gölgesi, kendinden hâsıl oluyor. Gölge, o kimse ile birleşmiş, onun aynıdır veya o kimse o gölge şekline girmiştir, gibi şeyler söylenemez. O kimse, kendi kendinedir. Gölge, onun bir görünüşüdür. Bu kimseyi aşırı seven, gölgeyi filân görmez. Ondan başka bir şey görmez. Gölge, o kimsenin aynıdır, diyebilir. Yâni gölge yoktur, yalnız o insan vardır, der. Bundan anlaşıldı ki, sofiyye, eşyâya, Hakk teâlâdan meydana gelmiştir. Hakk teâlâ değildir, diyor. O halde, sofiyyenin; "Her şey O'dur." sözleri; "Her şey O'ndandır." demektir ki, âlimler de böyle söylemektedir. iki taraf arasında bir fark yoktur. Yalnız şu fark vardır ki, sofiyye, eşyâya, Hakk'ın görünüşü diyor. Âlimler bunu söylemekten çekiniyor. Eşyâ ile birleşmek, eşyânın içinde bulunmak anlaşılmasın diye, bu sözü söylemiyor."
hep sorcam fırsat bulamadım peygamberleri nasıl seçiyorsun onlar seçilmiş mı geliyor yoksa yaşadıkça mı seçiyorsun.