bugün

"Tarihi bir Rum köyünde doğayla baş başa, farklı kültürlerin birleştiği bir yerde, gürültü ve kirlilikten uzak, bir tatil geçirmek" sloganlı rakı muhabbetine doyum olmadıgına inanılan gökçeada oteli, pansiyonu ya da her neysesi.
gökçeada tepeköy'de merkeze giderken solda gelirken sağda kalan güzel bir evde üretilen şarap markası.
(bkz: baba yorgo) *
"barba" adamdır. biraz huysuz ihtiyardır ama sohbeti tatlıdır. yemekleri ve mezeleri güzeldir. nevizadedeki imroz'u işleten yorgo ile alakası yoktur. keşke tavernayı eski yerinde bıraksaymış.
azınlığın azınlığa yaptığı zulüm.

geçen haftadan başlayan hikayemi anlatayım.

bütün hesaplarımızı kitaplarımızı yaptık ve çekirdek aile olarak gezmediğimiz son ada olan imroz-gökçeada'ya gitmeye karar verdik. çok hevesli bir şekilde giriştik otel-pansiyon ne olursa konaklayacak yer aramaya. gideceğimiz tarih ada için önemli olan Meryem Ana panayırına denk geleceği için (14-16 Ağustos) çok önceden işe girişmiştik. geçtiğimiz hafta itibariyle kalacağımız yer hakkında karar kıldık ve barba yorgo otelini aradık. sabah 10 sularında telefona çıkan şahıs daha çok var yaklaşan bir tarihte arayın, uygunuz diyerek telefonu kapattı.
bugün içime düşen kurtla birlikte tekrar telefona sarıldım. telefona çıkan kişi randevu defterinin yanında olmadığını ve en kısa sürede geri dönüş yapacağını söyleyerek cep telefonu numaramı aldı ve sakince telefonu kapattık.
aradan iki saat geçmesine rağmen kimse aramayınca tekrar ben aradı ve aynı kişi defteri bekliyorum dediği için teşekkür edip telefonu bir daha kapattım.
aradan bir buçuk saat geçmişti artık ve yine sakince ben aradığım zaman telefonu açan aynı kişi "ha, tamda biz sizi arayacaktık arkadaş geldi" diye telefonu bir bayana verdi ve olaylar gelişti.
gayet sıradan bir şekilde selamlaştık ve kalacak yer istediğimi belirttim. karşımdaki doğal olarak tarihi sorduğunda 12-17 ağustos arası dedim ve direk ağustos boyu doluyuz cevabını alınca ben kalakaldım ve telefon yüzüme kapandı. hemen geri dönüş yaptığımda tekrar aynı kişi telefonu açtı ve ben geçen hafta yaşadığım görüşmeyi anlattığımda direk olarak "yerimiz yok beyfendi" dediğinde artık bende sigortalar atmaya doğru ilerliyordu.

hanımefendi biz hususi olarak o günlerde gliyoruz dediğimde "pardon size ne" cümlesini duyduğum zaman bende şalter attı. "ne demek size ne hanımefendi, ben istanbul'dan gelen bir ortodoks olarak size mi soracağım hangi gün geleceğimi?" dedim. karşımdaki ses bir adım geri giderek "ortodoks musunuz?" diye sordu. bu esnada benim sesimin tonu bir üst perdeye geçmişti. "evet ortodoksum!" dedim. "kusura bakmayın bunu belirtmeniz lazımdı" lafını duyduğumda kaynar sular başımdan aşşağı döküldü.
demek biz herkesi dışlayacaktık. demek çekirdek olup bir şeyler yapacaktık. demek halkların kardeşliği yalandı diye düşünürken hemen çıkıştım.
"bu nasıl bir tavır ayıp değil mi hanımefendi, ben telefonu açtığımda adımdan önce mezhebimi mi belirtmem lazım?" diye sorduğumda karşımdaki ses gayet serin bir sesle "elbette belirtmeniz lazım" dedi. konuşma ilerledikçe ben siniri bir kenara bırakmış şaşkınlıkla sorular sorup ve cevaplar alıyorum derken bende bir daha film koptu. "bu ne rezillik, siz nasıl böyle bir şey yaparsınız, herkes yapar ama siz güvendiğim canımdan kanımdan insanlar nasıl böyle bir şey yapar" diye bastım feryadı.
bu esnada arkadan bir kişi telefonu bana ver sakin ol diye kadını susturmaya çalışırken az önce yer yok diyen kadın "bakın size ağustos ayında yer ayırıyorum bir hafta kalmak istiyor musunuz?" dedi. "ne zaman içinde?" dedim. " "1-15 ağustos arası 7 gün hangisi?" dedi. "istemiyorum hanımefendi 11-17 ağustos arası istiyorum" dedim ve ekledim. eklediğim gibi kadında şalterler attı. "hanımefendi siz değil misiniz, az önce ağustos'da yerimiz yok diyen bu nasıl bir çark ediştir, neden yalan söylediniz?" dedim. kadın artık bağırıyordu. tekrarladı lafını. "size yer ayıracağım bakın 1-15 arası istiyor musunuz?" dedi. "yok istemiyorum ve bu tavrınızdan her yerde bahsedeceğim"dediğimde artık kadın çılgına dönmüş "nereye, kime bahsederseniz bahsedin be, yürüyün gidin" çığlıkları atarken araya giren şahıs "size yorgo beyin cep telefonunu vereyim onunla görüşün" dedi ve numarayı yazdığım gibi telefonu kapattım ama yine iyi akşamlar diledim insanlık bizde kalsın dedim içimden.
iki üç çalıştan sonra tok sesli bir bey telefonu açtı, standart girişimizi yapıp yorgo beyle mevzuya girdim. konuyu başından izah ederken yorgo bey araya girip özür diledi bu lafları eden şahıs adına ama bir yere takıldı. "kusura bamayın bir iki günlük rezervasyon alamayız" dedi. izah ettim, "bakın yorgo bey, biz beş günlük yer istedik" dedim. "istanbul'dan geliyoruz, özür dilediğiniz gibi hanımefendinin yaptığı davranış bizi burada yerin dibine soktu, böyle bir şeyi haketmedik, biz bir otelden yer ayırtınca ırkımızı, dinimizi, mezhebimizi mi söylememiz lazım?" dedim. yorgo bey sakin bir şekilde tekrar "özür diliyorum haklısınız, o zamanda yunanistan'dan gelenler randevu yaptırmıştır" dedi. "eyvallah ama önce yer yok deyip sonra boğazımıza basar gibi 1-15 yer var ister misiniz, yer var istiyor musun?" diye bağırması hiç hoş olmadı, yazık size dedim ve telefonu kapattım.
şimdi gel gelelim üzülüp, kırılıp, sinir harbi geçirdiğim noktaya. neler gördük neler? 6-7 eylüller, tacizler, zulümler, zorunlu istimlaklar, kapılara çarpılar...
ben insanlığımı ve ortodoksluğumu kaybetmedim ama önce insanlığını sonra varsa dini inancını yoksa temelde insanlığını kaybetmeyenlerle yan yana durdum ve duracağım ama bu gibi tavırları yazmaktan geri durmayacağım. devrimciyi karşı devrimciye şikayet etmek en büyük alçaklıktır. bu yaptığım bu değildir! 4 saat düşündüm bu değildir. şimdi adaya o tarihte mi gideyim başka bir tarihte mi karar veremedim ama bu utanç o yeri tırnaklarıyla yeniden var eden barba yorgo otele ve şarabına yeter artar bile.