bugün

bahar mevsiminin başlangıcıyyla ortaya çıkabilecek ruhsal sorunlarını betimlemesi yanında, değişik gruplarda* farklı şekillerde ortaya çıkan**, bir mevsimlik tavana vuruş durumu*...

ve bir cahit sıtkı tarancı şiiri:

ilk sevgilinin gülüşüne benzer
bir nisan havası değil mi esen?
zincirlere, kelepçelere inat,
kanatlarımı açmak zamanıdır;
allaha ısmarladık kaldırımlar.
giyenler düşünsün dar elbiseyi,
ölçülü sözü, hesaplı adımı
ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan;
saltanat sürer gibi uçuyorum,
erik ağacı gelin olduğu gün.
hayranım bu şehrin bacalarına
irili ufaklı hep bir ağızdan.
nasıl derinden bu gökyüzüne doğru
bir türkü söylüyorlar öyle sessiz!
dumanın daim olsun güzel baca!
yuvası saçakta kalan kırlangıç,
yavrusu dallara emanet serçe,
derken camiler üstünde güvercin
minareler katından geçiyorum
gökyüzü mahallesi istanbulun
süt beyaz bir martıyım açıklarda
gemilere ben yol gösteriyorum,
buğday ve ilaç yüklü gemilere
bir kanat vuruşta bulutlardayım;
bir süzülüşte vatanım dalgalar!
bahar mevsiminin gelmesiyle insanın işleri sermesi, kırlara bayırlara çıkasının gelmesi durumudur.
(bkz: geldi bahar ayları gevşer gönül yayları)
bir pazar günü, bahar sabahına uyandım. perdesi çekili penceremden içeri sızmaya çalışan güneş odamı aydınlatıyordu.
uzun ve yoğun kışın bitimiyle tüm karamsarlığımı kışlık kıyafetlerle birlikte raflara kaldırdım. uzun bir süre de indirmeye niyetim yok onları oldukları yerden. çünkü canımı sıkan karamsarlığıma arkamı dönüyorum ben bu sabahla beraber. gözlerimi inatla güneşin acıtan ışığına dikip özlemimi gideriyorum. "uzun zaman olmuştu." diyorum, "uzun zaman..."
üstüme hırka giymek zorunda oolmadan yatağımdan kalkmanın hafifliğiyle mutfağa yöneldim. mutfak balkonunu demirlerine konmuş kuşlar, ılık rüzgarın etkisiyle havada uçuşan örümcek ağları ve polenler. neyi müjdelediklerini o kadar iyi anlatıyorlardı ki. erik ağaçlarının zamansız açmasına neden olan yalancı mart güneşi değildi bu!
içime çekip güzel bahar kokusunu , "geldi" dedim "içimi yeşerten güzel mevsim!" " geldi..."