bugün

en normal sınırlarında gezinirken hayatın; masanda duran telefon, bozuk paralar ve bir çift anahtarın anlamsızlığına takıldığın o günlerin en orta noktasında.. anlamsızlaştırabilmek için efor sarfetmediğn ama bir okadar 'içindekiler' kısmını okumadan geçmediğin yaratılış gibi.., çığlık atarcasına ağlamak istediğin, evinin yolunu bulamadığın, evin içinde olmak gibi... devam eden herşeyle özdeşleşen üç noktalara yüklediğin anlamların herbiri.. su , parfüm , aromalar ; içindekilere asla anlam veremediğin sabah uyanışları. dağılmış yatağında son bir kez telefonu arama isteğine bezenmiş anlar, ansızınlar ve birandalıklar. içindekiler yok iken;
dışındakiler?

ağlamaklılar..
şunlar bi' ağlasa da kurtulsak artık amk.