bugün

görsel

kurtuluş savaşımızın başlangıç yıllarında (1920) göklerden gelen bir kararın, bize kutlu zaferimizi müjdeleyen ayet-i kelimenin yazdığı kutlu sancaktır.

sancakta, saff suresi 13. ayet; yani, "allah'tan gelen zafer yakındır" yazmakta.

bu ayet-i kelimenin bulunduğu sancak da ancak türk milletine ve o'nun başbuğuna yakışırdı zaten.
Atatürk'ün karargahına ( ki kendi karargahı olduğunu bilmiyoruz ) gösteriş amaçlı olarak asmış olabileceğini sandığım sancak'tır.
Zira Mustafa Kemal müslüman değildir. Kuran ayetlerine safsata demesi yine Allah'ın kelamı için " gökten indiği sanılan kitaplar " benzetmesi ve seküler yaşantısı müslüman olmadığının en büyük kanıtıdır.
Biznillahi Teala.
fevzi çakmak bildiğim kadarıyla dindar bir insandı ve onun silah arkadaşıydı. bu durum beni hep çelişki içinde bırakmıştır.
Bu da başka bir müslüman mücahid cumali sins. Arkadaki Allah tablosundan da anlayabilirsiniz. Ona da ancak bu yakışırdı.

görsel

Not: mustafa kemal neye inanırsa inansın bana ne? Ama Müslüman olmadığına adım gibi eminim. "arap oğlunun yağveleri" "ikra bismi rabbike safsatası" "gökten indiği sanılan kitaplar bizi yönetemez" ve daha birçok kanıt bunu ispatlıyor. Siz hâlâ Müslüman yapmaya çalışın adamı. Lan kalksa gelse size hesap sorar.
Müslüman olmayı meziyet sanıp müslüman olmayanlara ikinci sınıf insan gözüyle bakan malların doluştuğu başlık.
Göz boyamadır. O zamam gücü eline gecirmedi henuz, bizden biri gibi davranıyor. ingiliz lavrensin de sabah namazı kıldırdığı dönemleri vardı.
şimdi şu atatürk'Ün adana'da ulu cami'de cuma namazından çıkışı;
görsel

şu herkesin bildiği dua edişi;
görsel

burada 1. tbmm'deki din adamı mebuslar ile birlikte ihramlı fotoğrafı;
görsel

şu da 1931 yılı ramazan ayının kadir gecesi. ayasofya'daki mevlüt;
görsel

yine atatürk dünyada radyondan ilk naklen mevlüt yayınını ayasofya camii'nden yaptırmış ve sonuna kadar dinlemiş çok beğenmiştir.

şimdi islamın onurunu kurtaran bu adama "dinsiz" demek, böyle bir yafta vurmak şüphesiz ki ağır şerefsizliktir.

son olarak;
(bkz: lekum dinikum veliyedin)
Atatürk’ün, islamiyet’ten ve Hz. Peygamber’den övgüyle ve hürmetle bahseden, Müslümanlığından dolayı iftihar ettiğini dile getiren pek çok sözü vardır. Milli mücadelenin kazanılmasından sonra, çıktığı yurt gezilerinin birinde, 07.02.1923 tarihinde Balıkesir Zağanos Paşa Camiinde Atatürk halka şu hutbeyi îrad eder:

“Ey millet! Allah birdir, şânı büyüktür. Allah’ın selâmeti, âtıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamber Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve rasûl olmuştur. Kanun-ı esâsî, cümlenizce m a l u m d u r ki, Kur’an-ı azîmüşşândaki naslardır. insanlara feyiz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir, ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikata tamamen tevafuk ve tetabuk ediyor. Eğer akla, mantığa ve hakikat tevafuk etmemiş olsaydı, bununla diğer ilahi doğal kanunlar arasında tezat olması icabederdi. Çünkü bilcümle kevni kanunları yapan Cenâb-ı Hak’tır.

Arkadaşlar! Cenâb-ı Peygamber, mesaisinde iki dâra yani iki haneye sahip bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini Allah’ın evinde yapardı. Efendiler, amiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, tâat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapmak lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır…” (Söylev, C II, s 94)

Atatürk, Fransız gazeteci Maurice Perno’nun, din hakkında sorduğu sorulara şu cevabı verir:

“Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. fiuûra aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor…” (Enver Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, s 73).

16 Mart 1923’te Adana Türk Ocağı’nda yaptığı konuşmada ise Atatürk dinimiz hakkında şöyle der: “…Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve mel’anetten gelmiştir. Halbuki elhamdülillah, hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız.... Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçüyle hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey, akla, mantığa, halkın menfaatine u y g u n d u r, biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, islam’ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın, o şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın tetabük ettiği (uygun düştüğü) bir din olmasaydı, ekmel (en mükemmel) olmazdı, âhir(son) din olmazdı”. (Borak, s 33)

Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış duyurusu, onun islamiyet ve Peygamberimizle ilgili düşüncelerinin izlerini taşır. Atatürk bu duyuruda TBMM’nin, günün kutsallığından faydalanmak, milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii’nde cuma namazı kılmak, Kur’an ve namazın nurlarından faydalanmak için 23 Nisan cuma günü açılacağını bildirmiştir. Açılış dolayısıyla valiliklerde hatim, Buhari, Muhayiri şerif okutulmuş, dualar ettirilmiştir. Hatim okutup, cumanın feyzinden yararlanmak istemesi yanında Peygamberimizin sözlerinden oluşan “Buhari” adlı hadis kitabını okutması da Peygamberimize duyduğu sevginin sonucudur.

30.10.1922 tarihli meclis müzakerelerinde, Atatürk şöyle der:

“…Hz. Muhammed, çocukluk ve gençlik günlerini geçirdi. Fakat henüz peygamber olmadı. Yüzü nûranî, sözü rûhânî, rüşd-i rü’yette bedelsiz, sözünde sadık, hilm-ü mürüvvetçe başkalarına üstün olan Muhammed Mustafa, evvelâ bu hususi vasıflarıyla kabilesi içinde “Muhammed’ül Emin” oldu. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risâlet geldi. Fahr-i âlem efendimiz sonsuz tehlikeler içinde, sonsuz mihnetler karşısında yirmi sene çalıştı ve islam dinini kurmaya ait vazifesini ifaya muvaffak olduktan sonra vefat etti.” (Borak, s 37)

Dolmabahçe sarayında, tercüme bir kitabın kendisine arz edildiği bir mecliste, Atatürk şu sözleri sarfeder: “Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fâni insanların kârı değildir, O’nun peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.” (Ahmet GÜRTAŞ, Atatürk ve Din Eğitimi, s 26-27).

Atatürk’ün, çeşitli vesilelerle açıkladığı islamiyet ve Peygamberimizle ilgili görüşleri apaçık ortadadır. Bunun üzerine yorum yapmaya bile gerek yoktur. Son olarak peygamberimiz ile ilgili sarf ettiği şu sözü dikkatle okuyalım: “O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar o ölümsüzdür.”
(Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün fikir ve Düşünceleri, s 208).

http://www.dinibil.com/default.asp?L=tr&mid=1136