bugün

2008 31 aralık. kısa dönemler aynı koğuştayız 36 kişi. daha yeminler edilmemiş, kafalar rahat. askeriye kuru yemiş içecek falan dağıttı, çocuklar yeni yılı kutlasınlar diye fakat saat 22:00 de herkes yatacak. neyse yemişler yendi, içecekler içildi, çocuklardan biri saz bulmuş bir koğuştan, getirdi. varmı çalmasını bilen falan derken biri başladı çalmaya. o çalıyor biz söylüyoruz, keyifler yerinde. derken kapı kırılırcasına açıldı, laaaaaaan diye bir gürleme duyduk daha sonra. gelen nöbetçi komutanmış(adam yarbay beyler o zaman bunun ne demek olduğunu daha idrak edememişiz), napıyorsunuz lan bu saatte, saat 11 hayvan herifler! ilk ranzada ben varım, yüzüme bakarak sordu;
-niye bu saatte ayaktasınız oğlum?
-hocam arkadaşlar saz bulmuşlar, çalıp söylerken vakit nasıl geçti anlamamışız.
-hocam mı?
-pardon abi.
-abi derken?
-emredin komutanım(götten ter akıyor)
-sen şu an yeminli değilsin ya, etrafında sabun köpüğü kadar ince bir koruma kalkanı var ve bu kalkan 8 gün sonra patlayacak. işte o zaman ben yine burada olacağım!
-emredersiniz komutanım!
adam sinir küpüne döndü iki dakikada. kapının oraya geldi tam çıkacakken arkasını dönüp, aranızda elektrik elektronik mühendisi varmı lan! diye bağırdı. biri çıktı, ben varım komutanım dedi. ''kalk ışıkları kapat o zaman'' dedi ve gitti.
bu da böyle bir anımdır.
Askerliğini Aydın' da yapan birinin bile pkk' lı görebileceği durumdur.
birgün kazan dairesinde uyuya kalmışım. saat 02:00-03:00 suları. idari işler amiri baş çavuş x.x. kafasına esmiş koğuşları dolaşmak için aşağı inmiş. koğuş nöbetçisini kontrol ettikten sonra beni sormuş, devremde kazan dairesindeydi komutanım demiş. ama benim uyuduğumu da biliyordu ibne. neyse komutan sessiz sedesız kazan dairesine giriyor ve benim, muhtelif yumuşak giysilerimi özenle istifleyerek hazırladığım masa üzerindeki yatağımda mışıl mışıl uyuduğumu görüyor. hiç ses etmeden dışarı çıkıp, koğuş nöbetçisine '' yuges'e selam söyleyin '' diyerek koğuşlar bölgesini terkediyor. sabah olduğunda geceleyin koğuş nöbetçisi olan tertibim dün akşamki olayı bana anlattı. tabi ilk önce heyecan yaptım, sonuçta adam koca idari işer astsubayı, istese orada beni domaltıp si.. di bile. ama uyandırmak bile istememiş adam beni. bunu hatırlayınca iki fıurça atar unutur dedim. ama öyle de olmadı. sabah yanına gidip, kazanı kapattım komutanım, bir emriniz var mıdır? izninizle istirahat edeceğim, diyeceğim ama hangi g..tle? neyse cesaretimi toplayıp kapısını çaldım. adam beni öyle güleryüzlü karşıladı ki heyecandan ne diyeceğimi bilemedim. benden önce başladı konuşmaya. ne güzel uyuyordun lan öyle. (yüzüm domates gibi oldu, ve bende cevap yok). devam etti. selemımı aldın mı ? ( hafif utangaç bir tavırla)e ee şey, aldım evet komutanım. aleykümselam. komutan;he tamam öyleyse. arada bir sessizlik oldu. ben komutanım bir emriniz yoksaa.. yok tamam yuges, istirahat edebilirsin. lan sabaha kadar deliksiz uyumuşum, adam bana hala istirahat veriyor, ben bile şaşmıştım haline. canım komutanım, o olaydan sonra iki numaralı admı oldum. akerlik bitene kadar hiç karışmadı bana. allah binlerce kez razı olsun çok baba adamdı. telefon kullandığımı bildiği için kazan dairesinde dikkatli ol, komutan gelebilir derdi. alt devrelerime hala benim yediğim naneleri anlatıyormuş. ama eskisi kadar serbest bırakmıyormuş şimdiki askerleri.
nedense kimse tuvalet temizlediğini anlatmaz.
Gene bir gün tankla çarşıya çıkıyorum diye başlayıp bölük komutanını tokatlamaya kadar giden geniş bir yelpazede sallama yarışıdır. Sanırsın ki içerisi hep bir fight club msını skiim.
bana tokat atan bir çift r'li orrospu çocuğu uzmanın gözünü morartmam akabinde yaşanan götümden karınca çıkarma çalışmalarının tümüdür.
kısa keseyim. tek başıma başedemeyeceğimi anlayınca takviye istedim. sağolsun geldiler ancak bir gariplik vardı. bir kısmı silahlı , bir kısmı odunluydu. evet yanlış okumadınız, odun! harbiden üçünün elinde odun vardı. yer mi? asker dilinde, "kartalların yuva yapmaya korktuğu ıssız dağlar" diyelim.
Yer: adıyaman.
muhatap olunan kişi: teğmen.

tgm: gel buraya üstünü arayacağım.
eu: arayamazsınız, kanunen yasak komutanım.
tgm: bana karşı mı geliyorsun.
eu: hayır komutanım hakkımı savunuyorum, isterseniz tutanak tutabilirsiniz.

tutanak tutulur yüzbaşı bu tutanak için teğmeni bi güzel fırçalar.
yakın zamanda askere gideceğimi duyan herkes başlıyor askerlik anılarını anlatmaya. ulan herkes farklı yerde yapmış, o diyo şöyledir beriki diyor böyledir. e yeter ama lan. tanım: asker arkadaşın olmayan birine anlatıyorsanız bilinki sizi mecburiyetten dinliyor.
(bkz: askerden dönen adamın komandoluk kolpalığı)
askerdeyken "ulan millet şıkır şıkır anlatıyor ben çıkınca ne anlatıcam lan" diye düşünmeye neden olur.

ancak işin aslı öyle değil, çıkınca illaki anlatacak bir şeyler buluyorsunuz.

kıçı kırık 5 ay askerlik yaptım, bir sürü şey anlatıyorum şimdi ehehe
astsubayın biri onbaşılardan birini çarşıya japon balığı almaya gönderir. garibim hayatında duymadığı bu balığı alacaktır ama daha önce önemli olan çarşıdır. yer içer, gezer tozar tam akşam dönecek aklına japon balığı gelir. soluğu balık pazarında alır. tanesi 1,5 lira balıkları pazarlıkla 1 tl ye iki tane alır. birliğe döner astsubay mesai saati olduğu için çıkmıştır. onbaşıda balıkları dolaba koyar. ertesi gün sabah astsubay gelir ve malum diyalog gerçekleşir.

+balıklar ne oldu,
-aldım komutanım,
+ ne kadar verdin,
- komutanım 1,5 liraydı pazarlık ettim 1 tl ye aldım,
+ nerde getirde görelim,
- dolaba koydum komutanım,
+ (hidettlenerek) olum ölürler lan orda salaaaakk !
- onbaşı koşarak ve korkarak palamutları astsubayın önüne koyar.
bölük komutanı karakolu denetlemeye başlar. er gazinosunda şok gazetesi bulur.

- kim aldı lan bunu?
askerler ses çıkarmaz

madem ses etmiyorsunuz, bunları okuyorsunuz enerjiniz çok demek ki. her gün 5 km tam teçhizatlı koşu.

1 ay boyunca koştuk, sonrasında komutan insafa geldi de biz devriye erlerine görev olmadığı sürece koşudan sonra halı saha maçı izni verdi. ilçe kaymakamı, savcı, bölük komutanı filan ağır toplarla full maç yaptıydık. vay argadaş.
Yüzbaşı dövenlere, alayı isyan ettirenlere, bütün rütbelilerin kızlarıyla çıkanlara inanmayınız.
içerik bulunamadı.
45 erkeğin arasında uyumak varya işte o müthiş bir duygu. anlatılmaz yaşanır.
ter kokusu mu dersin, ossuruk sesi kokusu mu dersin, sabaha kadar koro halinde horlayanlar mı dersin, elini eşofmanın içine daldırıp şapın etkisini azaltmaya çalışanlar mı dersin. ne istersen var. daha doğrusu ne istemezsen var.
"... sonra dedim sikerim alay komutanini da askerligini de vurdum kapiyi ciktim..."
anlata anlata bitirilemeyendir.
Komutana bir tokat attım baktım yere düşmüş
kaldırdım özür diledim
affetti beni.
Size türlü eziyetleri reva gören, otoritesini sürekli hissettiren bölük komutanı yüzbaşının, alay komutanı karakola geldiğinde adamın süs köpeğini kucağında saatlerce taşıması ile sarsılan otoritesini pazartesi sabah içtimasında rütbeliler dahil bütün bölüğe istikamet vererek kazanmaya çalışması. ilk defa istikamet yerken yanında üstçavuşla koşmak, fakat herkesin inceden gülmesi.

(bkz: Sikerim tahtanızı)
"bir gün savaştayız, karşıda düşmanlar siper almış. tuttum bi el bombası fırlattım. 50 kişi öldü, sonra bomba patladı" şeklinde abartılacak anılardır.
genelde pek de gerçekçi olmayan anılardır. benim anım ise şöyle:
kronik rahatsızlığım dolayısıyla hava değişimi almıştım. hastaneden sabah 11 gibi kışlaya dönmüştük. ertesi gün izine çıkacaktım. askeri bölgeler iyi bilinir. otu, çöpü, ağacı, yaprağı bitmez. kışlada genel mıntıka temizliği vardı. kocaman otla kaplı alanların otları kesildi. süpürgelerle yaprak ve çöpler toplandı. iki kamyon ot çöple şehir dışına çıkıldı. tabi o kamyona binmemek için arazi olan olana. beni de kamyona bindirdiler. büyük tırmıklarla tek tek bütün otu çöpü boş bir alana attık.
derken gel zaman git zaman tezkere vakti geldi. ertesi gün doğan güneşle yolcuydum. Ancak bir haber geldi. haydi bakalım k. ilçesi lisesinden dolap taşınacak. iki tane yeni komando asker vardı. revirlik olmuşlar. terlikle ortalıkta dolaşıyorlardı. komutan bunları da kamyona almak istedi. bir tanesi diretti. hasta olduğunu gelemeyeceğini söyledi. daha fazla diretince dayağı yedi ama işe de gelmedi. bense hadi son bir sefere çıkalım diyerek, bin atlı o gün çocuklar gibi şendik misali güle oynaya kamyona atladım. ancak liseye vardığımızda bizi taşınacak 50 kadar dolabın beklediğini gördük. 5-6 kişi dolapları kamyona yaz sıcağında yükledik. ve kışlada yerlerine taşıdık.
iş bu anıdan da anlaşılacağı üzere boşuna dememişler, oku baban gibi eşek olma diye.
ama benim kanım odur ki eşeklik baki kalır.
sene 1997 yer hakkari.

sınır güvenliği için helikopterle tur atarken pusuya yatmış terör örgütüne mensup kişilerce yaylım ateşine tutulduk, yükselelim derken pilotumuz vuruldu. şükürler olsun şehit olmadı ama helikopteri kullanacak durumda değildi.

yardımcı pilot arka tarafa dönüp:

- aranızda sivilde helikopter kullanan oldu mu?

diye sordu, bir an sessilikten sonra ben;

+ komutanım helikopter değil ama dozer kullandım.

- ha helikopter, ha dozer farketmez, geç.

pilot kabinine oturdum, ne yapacağımı bilemezken, tam üstüme ak saçlı, ak sakallı, ak kıyafetli bir dede belirdi. "şu kolu, çek, bu düğmeye bas, şu mandalı çevir..." derken birliğe kadar vardık, sağ salim de indirdim helikopteri.

bu da böyle bir anımdır.

ha yardımcı pilot neden kullanmadı da aranızdan birinin kullanmasını istedi diye soracak olursanız, sormayın, askerli işte böyle bir şey, mantık yok.
ben: muzaffer bulaşık! kastamonu! emret komutanım!
komutan : ölmüşsün sen muzaffer ölmüş. adını ve memleketini öyle bir bağırarak söyleceksin ki, buralar inleyecek. ben bile korkacağım.. öyle ki yarın sivilde diyecekler ki: bu muzaffer sağlam adam, hakkını tastamam arar, buna bulaşmayayım, saygılı davranayım.
"bir gün yine helikopterden diğer helikoptere atlıyoruz." diye başlayabilecek türden anılardır.

türkçe meali: "bir gün yine havuçlar daha ince nasıl doğranır, onu tartışıyoruz." şeklinde olacaktır.