bugün

Sağ mısın henüz ihtiyarcığım?
Ben de sağım. Selam, selam!
Döksün çatısından yuvacığının
O betimsiz aydınlığını akşam.

Duyuyorum özenip tasanı gizlemeye,
Kederleniyormuşsun benim güç yazgıma,
Sık sık çıkıyormuşsun yolumu gözlemeye
Bürünüp eski moda harap urbana.

Ve akşamın mavi karanlığında sana
Sık sık görünüyormuş bir acıklı düş:
Meyhane kavgasında birisi güya
Fin işi bıçağını yüreğime gömmüş.

Değil anacığım! Dinsin gözünde yaş.
Başka şey değil bu, acı bir karabasan.
Olmadım daha öyle sefil bir ayyaş,
Hiç ölür müyüm sana kavuşmadan.

Eskisi gibiyim yine, öyle sevecen ve sıcak
Ve yalnızca bir düşte yanıyor yüreğim,
içimde başkaldıran özlemle çabucak
Alçacık evimize döneceğim.

Döneceğim, baharın ak bahçemizde
Salınınca dallar dört bir yandan.
Ancak sen uyandırma beni sekiz yıl önce
Uykumu böldüğün gibi gün ağarmadan.

Uyandırma o düşler içinde gideni,
Dalgalandırma o gerçekleşmeyeni,
Çok erken bir bitkinliği ve yitimi
Çekmek beklermiş yaşamda beni.

Dua etmeyi de öğretme bana. Eksik olsun!
Eskiye dönüş hiç yok artık.
Sensin tek dayanağım ve avuntum,
Tek sensin bana betimsiz aydınlık.

Unut, son ver artık tasanı gizlemeye,
Kederlenme benim güç yazgıma.
Öyle sık çıkma yolumu gözlemeye,
Bürünüp eski moda harap urbana.

sergey yesenin
özledim çok... kokunu, saçlarını, bana bakışını, parmaklarını saçlarımdaki buklelerin içine sokup sokup döndürmeni, bana eşek gözlü kızım demeni... sabahları uyandığımda beni yatakta gıdıklamanı, "anne yapma nolur" diye güle güle seni gıdıklamaya çalıştığım günler geliyor da aklıma, içim bir tuhaf çok... hani yumru var boğazımda yutkunamıyorum derler ya, öyle bir şey sanırım bu.

tuhaf... yıllardır görmüyor gibiyim sanki seni, halbuki daha dün gece rüyama girdin, çocuktum ben yine. 5-6 yaşlarında küçücük bir kız. yine saçlarımı parmaklarında bukle bukle yapmıştın banyodan sonra, oynayıp duruyordun saçımla. gülüyorduk be anne, eskiden güldüğümüz gibi, o kadar gerçekti ki, sen; o kadar gerçektin ki... uyandığımda bile kokun hala burnumdaydı, hala adını söyleyemediğim parfümün müydü yoksa teninin kokusu muydu duyduğum anımsayamıyorum. sanırım o parfüm iyice senin kokun gibi olmuştu. ikisini ayırdetmek biraz zor.

parfüm demişken; geçen gördüm alışveriş yaparken parfümeride, hala satıyorlar biliyor musun o parfümü. alamadım ama, param yoktu, testerını sıkmaya cesaret de edemedim, sanırım hala bazı şeyleri hatırlamaktan korkuyorum ben.

bu aralar çok özlüyorum seni, nedendir bilmem. hani bir telefon edebilsem keşke, arayabilsem, o son söylediğim sözler için ne kadar üzgün olduğumu anlatabilsem sana, zamanı geri alabilsem keşke anne, yine 6 yaşındaki o küçük kız çocuğu olsam, sen yine artık fön çektirmekten yıpranmış saçlarımı pazar banyolarından sonra parmaklarınla bukle bukle yapsan, ne bileyim işte, elmalı tarçınlı kurabiyenin kokusunu alıp da sıcak fırının içine elimi sokup yansam da kızsan yine, hani kızsan... hiç bağırmadın bana, hiç vurmadın ama bir kerecik bağırsan?

zamanı geri alabilsem, yapabilsem eğer bunu, 7 yaşıma kadar bana yedirmediğin hamburgerlerin, patates kızartmalarının ve hatta içmemi yasakladığın kolanın hesabını bir kez bile sormam. ilk yediğim patates kızartmasından sonra verdiğim "bugüne kadar çok şey kaçırmışım" tepkisini vermem ki ben bir daha. zamanı geri alabilsem de sen ömrümün sonuna kadar yasaklasan bana patates kızartmasını, hamburgeri, kolayı. inan ki hiç sesimi çıkartmam kabul ederim; yanımda olacaksan eğer...

özledim anne seni, inan ki çok özledim. büyüdüm belki, 7 yaşımdaki halimin 3 katı bir yaştayım. saçlarıma fön çektiriyorum, patates kızartmasına tapıyorum, koladan ise vaz geçemiyorum. ama yanımda olacaksan hepsinden vaz geçerim. gerçekten.

"asla benimki gibi yapamazsın" dediğin tarçınlı elmalı kurabiyem aynı seninki gibi oluyor annecim. sen şimdi rahat rahat uyu. seni çok seviyorum
an itibariyle yaşar kurt tan anne şarkısını dinlerken yazacağım üç kelimeden ibaret olan mektup.
-Özledim seni anne!
yanından ayrılıp otobüse bindiğim an özlüyorum seni annem...
aslında bir bakıma vicdanı rahatlatma olayıdır.
annenin nede olsa uzaktayım diye beni afeder düşüncesiyle yapılan ittiraflardır.
annecim seni şimdiden çok özledim aslına bakarsan yanındayken bunları sana söylemek isterdim ama bilirsin ben duygularımı belli edemiyorum. şimdi sana bazı ittiraflarda bulunacam. bilirim anne yüreği bana kızmana engel ama ben yine söyleyeyim. anne hani senin cantadan para eksilirdiya onları eksirten bendim. bide senin yüzüğün kaybolmuştu aslında o kaybolmadı onu ayşaye verdim. hani telefon foturan kaparık geliyorduya onun sebebiyde bendim. bide dayımı arayıp senin adına ondan biraz para istedim benim hesabıma yatıracak artık sen o parayı yerime dayıma ödersin. bu arada anne bakkala olan borçumuda unutmayın. hakkını helel et annecim. herkese selam ellerinden öpen oğlun.

annenin cevapı iki satır olur.
benim senin gibi oğlum yok. bir daha gelme buraya ben bakkala bir bok vermiyecem artık onunla nasıl ödeşiyorsan ödeş dayında parayı yatırmayacak. serefsiz demek senin yüzünden babandan boşandım. bende o yüzüğü metresine verdi diye boşanbmıştım adamdan.
anne! büyüdüm bak.

acılarım, dertlerim de büyüdü benimle,
hedeflerim, çıkmazlarım büyüdü anne!
hiç de güzel değilmiş büyümek,
bilemezsin ne çok kırıldı kalbim, ne çok ağladım,
Başa dönebilsem keşke anne!
Lütfen anne! ne olursun!
yaşanmışlıklarımı, kalp kırıklarımı, kandırmacaları, gözlerimdeki yaşları,
al anne ağlamalarımı... yeniden büyüt!
ne olursun!
yıllardır ezberlediğin, bakıp yüzümde hissetmediğin ya da hissettiremediğim yorgunluğu belki bu gelişimde daha iyi anlayacaksın. göz kapaklarımın altındaki çarpıcı renk değişimlerini gökkuşağından emanet aldım annem. çok yoruldum, insanlara dert anlatmaktan, beni anlamamalarından, kendimi anlatamamaktan, sorumluluklarımdan, her şeyden, herkesten yoruldum. dudak kıvrımlarımdan hiç eksik olmayan o tebessüm, şimdilerde rol kesen bir palyaçodan farksız. çocukların karşısına geçip şaklabanlık yapan ama kimseyi güldüremeyen palyaçolar gibiyim. yüzümün boyasına bakma sakın, onlar karşımdakileri kandırmak için sürdüğüm savaş boyalarım..

bana sevmeyi sen öğrettin anne, öğrettiğin her şey için sonsuz teşekkürler. ama keşke sevmeyi öğretirken "çok sevme evladım sonu hüsrandır" deseydin, "herkes bana benzemez, kimse seni benim gibi sevemez" deseydin. karşı cinse saygı duymayı, empati yapmadan yırgılamamayı öğretirken, "sen yine de kendin için küçük bir vazgeçme payı bırak oğlum" deseydin. bunları en çok bilecek kişi sensin halbuki. hayatın en büyük acılarından birini 23 yaşında evliliğini bitirerek sen yaşamadın mi? sahi o yaşta, yanında küçücük bir bebekle nasıl atlattın bunca sıkıntıyı? küçüklüğümü hatırlayabilseydim eminim o zaman da sevgini damarlarımda ki kan kadar kutsal bilirdim, acını alır beynimin en ulaşılmaz yerinde saklardım.

inandım ben anne...

sonunu bile bile lal olmuşcasına inandım. şu an elini açsa, salak gibi yine koşa koşa gideceğim insanlara kaptırdım gönlümü. kanattılar yara kabuklarımı, yine de sesimi çıkaramadım. en büyük korkaklığım hep susmak oldu. çektiğim acılar sanırım senden bana emanet kaldı kıymetlim. korkma, vazifemi en iyi şekilde yerine getiriyorum. sorgusuz sualsiz çekiyorum, payıma düşen yalnızlıkları.

kömür karası o gözlerin insanı içine, derinliklerine çekip orada hapsedecek gibi manalı bakıyor. gözlerinin kenarında bulunan o ufacık çizgilerde taşıdığın hikayen ise "ben neler gördüm" diyen ihtiyarlara nazire yapıyor adeta. gözlerimi kıstığımda çıkan o çizgiler senden bana yadigar artık. yaşadığım müddetçe en gurur duyacağım şey aynada gözlerimin çevresinde yaşatacağım sensin annem.

kalbinin içindeki gizli labirenti çözmek harcı değil herkesin. hayatta öğrendiğin en önemli şey sihir olmuş. kirpiklerinin ucunda görünen bir damla gözyaşını, bir nanosaniyede dudak kıvrımlarından dökülen bir tebessüme çevirebilecek kadar usta bir sihirbazsın.

çocukluğumun tek tanığı, hüzünlü oyunbazım, annem...

bugün yeniden tanıştık seninle, merhaba..