bugün

Lone Scherfig'in yönettiği, ingiliz oyuncu Carey Mulligan'ın oyunculuğuyla büyülediği hayat dersi diye Türkçe'ye çevirebileceğimiz, senaryosunu yeşilçam'dan arakladıklarını düşündüğüm zevkle izlenesi drama filmidir.
2010 bafta ödülleri en iyi film adaylarından biridir. izleyip yorumumu daha sonra yapacağım.

edit: izlemeye değer filmlerden biri daha, oyunculuklar gayet iyi, filmin konusu biraz klasik olsa da izlettiriyor.
türkçesi "aşk dersi" olan ingiliz yapımı filmdir. en iyi film, en iyi kadın oyuncu, en iyi uyarlama senaryo dallarında akademi ödülü adaylığı almıştır. 16 yaşında, kurduğu renkli hayaller ve özgür bir hayat özlemi ile yanıp tutuşurken bir yandan da oxford' a girmek için ailesi tarafından baskı gören jenny isimli genç kızın, david isimli orta yaşlardaki yabancıyla tanışması ve ardından hayatındaki değişimler anlatılmakta. carey mulligan ve peter sarsgaard büyük bir uyum içerisinde oyunculuklarını sergilemiş. en iyi kadın oyuncu dalında maryl streep, helen mirren, sandra bullock gibi isimlerin yanında aday olan carey mulligan' ın şansı pek yoksa da sergilediği oyunculuk takdiri hak ediyor.
oscar a aday olmuş, güzel bir film. 25 yaşındaki Carey Mulligan, 16 yaşındaki bir lise öğrencisini başarıyla canlandırmış. Alfred Molina baba rolüyle filmin en sempatik karakteri. Peter Sarsgaard i çok başarılı buldum. şaşırtıcı sonları seven ve her film bir mesaj içermelidir diye düşünen sinema severlerin kaçırmaması gereken bir film.
oyunculuklarını ve görüntü yönetmenini çok başarılı bulduğum ders niteliğinde bir film olmakla beraber mahsun kırmızıgül' ün yaptığı gibi öyle her sahnede ders verilmeye filan çalışılmmaış ve böylece çok güzel bir film ortaya çıkartılmıştır.
carey mulligan gülüşü çekiyor ilk başta, sonra filmin müzikleri ile müthiş bi ahenk sağlanınca "lan aslında haklı..." dedirtiyor... kendinizi sorgulamaya başlıyorsunuz "yok lan ben böyle ölü biri olmadım, olmam" diyorsunuz...

arada can alıcı sözler geçiyor altyazıdan:

"...anladım ki, istediğim hayatın bir kestirmesi yok!"

"...sizinle yüzleşmeden önce, cesaret kazanmak için biraz viski yardımı alıyor. diğer taraftan bakarsak; viskinin cesareti çalıntı oluyor!"
mesajının ne olduğunu çözemediğim film. en güzel yanı Carey Mulligan'ın tatlı oyunculuğudur.
--spoiler--
tüm film boyunca baş karakter jenny savunduğu hayatı, inandığı şeyleri filmin sonunda sanki hiç olmamış gibi terketmiştir. ve bu mutlu bir son olarak gösterilmiştir.
bu ne iş şimdi diye sorgulatır insanı.
--spoiler--
uçlarda olan festival flmi.

--spoiler--

lolita kız ( 16 yaşındaydı 17 yaşında bekaretini verdi ) 30 lu yaşlarda aslında film boyunca tam olarak anlayamadığınız hırsızlıkla para kazanan zengin çakal bir adamla tanışır. film hayata dair temayı öyle bir çizmiştir ki çalışan, okula giden herkes morondur. hocalar sürekli kitap okumakta ve hayatlarında en büyük zevkleri müzik aleti falan çalmaktır. film bir ara o kadar ileri gitmiştir ki oxford' a okuyan her kız çirkindir göndermesinde bile bulunmuştur. öte yandan hırsızlık ve ne yaptığı belli olmayan iki adam ve bir kevaşe' nin hayatları çok eğlencelidir.

lolitanın babası başlarda sert ve tavizsiz iken birden pamuk bir adama dönüşüvermiştir. bu sert geçiş ve karekterlerin uçlarda dolaşması hepimizi üzmüş ve filmin iyi temasına rağmen vasatın ötesine gidememesini sağlamıştır.

--spoiler--

sanat ve festival filmleri böyle olmak zorunda mıdır? (bkz: uzak)

ders mi evet izleyene ders veriyor
sığ bir ingiliz filmi. **
Sanırım filmin repliklerine sıkıştırılmış bazı sözler kimsenin dikkatinden kaçmamış.
"hiçbir eylem yapmayan hiçbir şey olamaz" gibi...
iyi bir film ve sığ değil.
sığ olup olmadığı tartışılabilecek film. ancak filmi izledikten sonra "kadın lan bunun yönetmeni kesin" dememek elde değildir. zira julie delpy dışında adam akıllı kadın yönetmene rastlamayan bu bünyede filmin yönetmeninin cinsiyeti kesinlikle etki etmektedir. tam bir kadın filmi olması filmin gereksiz romantizmler ve yer yer feminizm ihtiva etmesine sebep olur. ayrıca klasik "ben özgürüm sadece özgürüm" ayaklarına da rastlanır ki, lanet olsun evet siz özgürsünüz neden bizi köleleştirmeye çalışıyosunuz peki? diyesi gelir insanın. birisinin bu kadınlara "kadın-erkek eşitliğini" tanımlaması lazım.

ps. evet filmden uzaklaşmışım
dün gece izlediğim mükemmel film. çok beğendim doğrusu izlerken bir an bile sıkılmadım. 25 yaşındaki hatunun, 16 yaşında bir kız gibi rol yapma konusundaki başarısına diyecek söz yok zaten.
klasik bir buyuk adam kucuk kadın sarmalını anlatan film... ancak odaklanılması gereken nokta bence bu degil...

kızın idealist ogretmeninin 'bak kızım, you should go to oxford' a dedigi bir kac dakikalık konusmadır filmin ozeti...yani o vuruldugunu sandıgın adam bugun var yarın yok..pacavra gibi seni attıgında bir kıyıya diyeceksin ki ulan benim manyak kafam niye oxford a gitmedim...boşver bu genclik hayallerini diye ısrar ediyor ogretmen ama kız tabii dinlermi... kafa paris parfumlerinde chanel elbiselerde...hangi kız olsa o psikolojide gerci giderdi adama..

ama sorun da burda zaten...film olanı anlatıyor...yani bunun olacagı belliydi..dolayısıyla bize birsey sunmuyor...bir nebze gercekcilikten ote...

haaa sunu da diyebilirsiniz ulan kac tane burjuva erkek, klasik işçi sınıfı ailesinin kızıyla bu tip birşey yaşar...orda haklısınız...

neyse, velhasıl eglenerek izleyeceginiz bir film...en azındna kız bakılası, hayran olunası, hattta asık olunası bir kız...
yönetmen Lone Scherfig imzalı yapımı 3 dalda oscar ödüllerine aday olmuş 2009 yılı yapımı bir film. konusuna gelince;

okulun hem zeki hem de en güzel kızlarından biri olan Jenny kendinden oldukça büyük yaştaki david ile aşk yaşamaya başlar. 16 yaşındaki jenny varlıklı david'in ona sunduğu büyülü dünyanın, gece hayatının ve seyahatlerin etkisine kapılmış ve oxford'da okuma hayalini geri planlara atmıştır. Orta halli bir ingiliz ailesinin kızı olan jenny bu lüks yaşam içinde ideallerinden vazgeçerken david'in zenginliği de babasının gözlerini kamaştırmaktadır.
içine yerleştirilen fransız kokusuyla beni oldukca etkileyen film.
az önce bitirdiğim güzel bir ingiliz yapımı tavsiye edilesi film. başrollerinde carey mulligan ve peter sarsgaard oynuyor.
60'lı yılların giyim tarzını başarıyla yansıttığını düşündüğüm ingiliz filmdir. aile filmi değildir, genç kız filmi değildir, erkeklere göre bir film hiç değildir. ama yine de fena film değildir, boş, sığ bir filmdir işte.

16 yaşına gelene kadar hep derslerinde iyi olmuş, örnek kız olmuş ve ailesini sevindirmiş hanım hanımcık bir kız olan mellor'un, david adında 30'lu yaşlarda bir yahudi ile tanışması ve aşk yaşaması anlatılır.

mellor aynı zamanda fransa hayranıdır, albert camus romanları okur ve sanat tarihiyle,müzikle ilgilenir. david ile yaşadığı aşkın ardından hayatında kendisine hedef seçmiş olduğu "oxford'a girmek, derslerden yüksek not almak, zengin biriyle evlenmek" gibi hayallerin boşunalığı konusunda biraz ayılmıştır. "ben neden böyle bir mücadelenin içindeyim" sorusunu kendisine sormuş ve trainspotting, fight club, ölü ozanlar derneği gibi filmlerde olan "bırak her şey olacağına varsın, bırak dağınık kalsın" mantığına yakın cümleler sarfetmiş ve kendi hayatını sorgulamaya başlamıştır.

benim en çok hoşuma giden replik ise bekaretini kaybettiği günün sabahında "sanki tüm şarkılar ve şiirler bir anda bitecek bi şey için yazılmış gibi" sözü olmuştur. çünkü harbiden de öyledir, truvalı helen'ler, hürrem sultan'lar, onca dekolte kıyafetler, afrodizyaklar, tahrik içerikli sözler, aşk şiirleri... hepsi bir anda bitecek bi zevkin ürünüdür ve birçok kişide ilk cinsel deneyimin ardından böyle bir anlamsızlığa sürüklenir. işte mellor'da bu şekilde aydınlanmıştır.

velhasıl kelam iyi filmdir. ama çok çok iyi değildir. imdb'de mevcut olan 7.3 puanı hak ettiğini düşündüğüm ve puanının 7-7,4 arasında kalması gerektiğini düşündüğüm filmdir.

sıradan romantik filmlerinin yanına komedi ve varoluşçuluğu eklersek ortaya ne çıkabilir bize göstermiştir.
Duygusal bir film. Yaklaşık 3 yıl önce izlemiştim. Şimdi tv de görünce duygulandım. Bi şeyi yapmadan önce ne kadar çok düşünmemiz gerektiğini 2. kez kanıtlamıştır.
Güzel film rahatsız edici noktalara takılmazsak fakat david’in karısı jenny’e kandırılan ilk kız olmadığını söylüyor david’in bunu yapmasındaki çıkarı nedir? Alışkanlık haline mi getirmiş küçük kızları tavlamayı Onu pek çözemedim.

Filmin sonu tanıdık geldi; Biz de hayatta yeri geliyor yaşadığımız bazı şeyleri yaşanmamış sayıp yolumuza devam ediyoruz jenny de onu yaptı.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar