bugün

tanim: amerikanin kendi konjonktürüne uygun bir ulke yaratma cabasiyla ortaya cikan durumudur.

8 Eylül 1919 yer sivas kongresi.
kongrenin dördüncü oturumunda ismail Fazıl Cebesoy, Bekir Sami ve ismail Hakkı Beyler tarafından kongreye verilen Amerikan mandası konusudaki muhtıra tartışıldı. Yoğun tartışmalar sonrasında muhtıra geri çekildi. *
2.dunya savaşının ardindan kutuplasan dunyada stalin yonetimindeki sovyetler Turkiye'den birtakim isteklerde bulunmasi ulkemizi bir secim yapmak zorunda birakti.

Sovyetler Birliği Hükümeti, daha ikinci Dünya Savaşı'nın başında (25 Eylül 1939'da) Moskova'ya giden Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu'ndan 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasında boğazlar statüsünde değişiklik yapılmasını ve diğer bazı isteklerde bulunarak, boğazlar'ın ortak savunulmasına dair bir antlaşmanın imzalanmasını istemişti. Ancak bu ve diğer öneriler Türkiye tarafından reddedilmişti. Sovyetler Birliği Hükümeti'nin bu istekleri ise, Rusya'nın yayılma politikasının yeniden canlandığının belirtileriydi.
Türkiye, bu nedenle ikinci Dünya Savaşı'nda Batı Avrupa devletlerinin yanında göründü. Ancak, Batılıların müttefiki olan Sovyet Rusya, daha savaşın sonlarında, Türkiye'nin karşısına yeniden bazı isteklerle çıkacağını açıkça belli etti. Nitekim, Müttefikler arasında yapılan konferanslarda, birçok defa Boğazlar statüsünün kendi lehine değiştirilmesi önerisinde bulundu. Yalta Konferansından birkaç hafta sonra 19 Mart 1945'te de Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov; izinle ülkesine dönmekte olan Türkye Büyükelçisi Selim Sarper'e, Sovyet Hükümeti'nin, günün koşullarına ve savaşın getirdiği değişikliklere uymadığı ve birçok hükmünün "esaslı değişiklikleri" gerektirdiği gerekçesiyle, 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Andlaşması'nı feshettiğini bildirdi.

Türkiye, dış politikasında yirmi yıldır ayrı bir yeri olan bu 17 Aralık 1925 tarihli Andlaşmaya çok önem vermekteydi. Bu nedenle, Sovyetlerin bu hareketine karşı verdiği 7 Nisan 1945 tarihli cevapta, Sovyet Hükümeti'nin bu konuda ne gibi önerilerinin olduğunu öğrenmek istedi ve iki devletin çıkarlarına uygun bir andlaşmanın yapılabileceğini belirtti.
Bunun üzerine 7 Haziran 1945'te Sovyet Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin Moskova Büyükelçiliği'ne, eğer Türkiye Sovyetler Birliği ile anlaşmak istiyorsa, Sovyetler'in şu isteklerini kabul etmesini bildirdi:
1) 16 Mart 1921 tarihli Moskova Andlaşması ile düzenlenen Türk-Sovyet sınırında, Sovyetler lehine bazı düzeltmeler yapılması,
2) Boğazlar'ın, Türkiye ile Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa sa
vunulması, bunu sağlamak için de Sovyetler Birliği'ne Boğazlar'da
deniz ve kara üsleri verilmesi,
3) Boğazlar statüsünü düzenleyen Montreux Sözleşmesi'nde degisiklikler yapılması.

Büyükelçi Selim Sarper, Dışişleri Bakanı Molotov'a verdiği cevapta, ilk iki isteği Türkiye'nin kesinlikle kabul etmeyeceğini, Montreux Sözleşmesi'nin ise uluslararası bir sözleşme olduğunu, bu nedenle sorunun sadece Türkiye ile Sovyetler Birliği'ni değil, sözleşmede imzası bulunan bütün devletleri ilgilendirdiğini, bu bakımdan onların da görüşlerinin alınmasının gerekli olduğunu belirtti.

Bu şekilde Türk Hükümeti'nin Sovyet isteklerini reddetmesi üzerine, Sovyetler Birliği, 1945 yılının ortalarından itibaren Türkiye üzerinde ağır bir siyasi baskıya girişti. Bu arada Kars ve Ardahan'ı istemeye başladı. Bir yandan da, 17 Temmuz - 2 Ağustos 1945'te toplanan Potsdam Konferansı'na, Boğazlar konusunu getirerek, Montreux Sözleşmesi'nin Sovyet ticaret ve savaş gemilerinin Boğazlar'dan her zaman şerbetçe geçmesini sağlayacak şekilde değiştirilmesini istedi.

Nitekim Molotov, Sovyet Hükümeti'nin bu konudaki görüşlerini, Potsdam Konferansı'nın 22 Temmuz 1945 günkü toplantısında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Truman ve ingiltere Başbakanı Churchill'e bir mektupla bildirdi. Bu mektuptaki Sovyet önerileri şöyleydi:
"Karadeniz Boğazları rejimi hakkında, konferans aşağıdaki hususları gerekli görmüştür:
1. Montreux'de imza edilen Boğazlar Milletlerarası Sözleşmesi, şimdiki şartlara uymadığı için usulüne uygun olarak ortadan kaldırılacaktır.
2. Boğazlar rejiminin - Karadeniz'e giriş ve çıkış yegâne denizyolu tayini başlıca ilgili devletler olarak ve ticaret geçiş serbestisini ve Karadeniz Boğazları'nın güvenliğini sağlayabilecek durumda olan Türkiye ve Sovyetler Birliği'ne ait olacaktır.
3. Yeni Boğazlar rejimi diğer tedbirlere ek olarak şunu da ön görecektir:
Kendi güvenlikleri ve Karadeniz Bölgesindeki barışın korunması için Boğazlar'ın Karadeniz devletlerine dostça olmayan amaçlarla başka memleketler tarafından kullanılmasını Türkiye ve Sovyetler Birliği Boğazlar'daki ortak tesisleri ile önleyecektir. (Boğazlar'da Türk askeri üslerine ilaveten Sovyet askeri üslerinin kurulması)

Ilerleyen zamanda sovyetlerin istekleri artmaya devam etmis ve durum diger muttefik ulkelerince de kavranmaya baslanip sovyetler karsisinda acik olmasa da Turkiye yaninda yer almislardir. yer almayi lutfen arkasinda durmak olarak ele almayin sayin yazarlar, sadece ilgili fikirleri birebirde Turkiye'ye iletilecek ortak bir karar alinmasi saglanacaktir.

Böylece, ikinci Dünya Savaşı'nın başından beri, savaşın dışında kalmayı amaç edinen ve bunda başarı sağlayan Türkiye, savaşın sonlarında ve savaşı izleyen ilk iki yılda Sovyetler Birliği'nin girişim ve istekleri sonucunda büyük bir baskı ve bunalımla karşı karşıya kaldı. Türk-Sovyet ilişkilerindeki bu gerginlik genel hatlarıyla da 1953'e kadar sürdü.
Türkiye, bu durum karşısında dengeyi sağlayabilmek üzere, bu defa, savaş sonrasının en güçlü iki devletinden diğeri olan Amerika Birleşik Devletleri'ne yaklaşmaya başladı.

2.Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı ekonomik yardım paketi olan Marshall Planı ile abd-Turkiye yakinlasmasi basladi.

iste bu iki olay bugunun baslangici olmustur.