bugün

odp myk uyesi olan, imam hatip lisesinde 2 yilini gecirmi$ ki$i. ezilenin yaninda olandir.

http://www.tumgazeteler.com/?a=776374
ödp ayrışmasında devrimci dayanışmacıların safındadır.
özgürlük ve dayanışma partisi'nin, yarın yapılacak 6. olağan kongresi'nde tek aday olarak ödp'nin genel baskani olacak kişi.
edit: ödp'li değilim lan. *
hürriyet pazar'da kendisiyle bir röportaj yapmışlar.

http://www.hurriyet.com.tr/pazar/11957875.asp
hakan tahmaz ın birgün gazetesinde kendisiyle yaptığı röportajda imam hatip mezunu bir devrimci olmasını şu sözlerle açıklamıştır ;

--spoiler--

Türkiye devrimci ve sosyalist hareketi 1980 öncesi imam hatipte okuyan bir gencin, sosyalist olmasını sağlayan bir harekettir

--spoiler--

röportajın tamamı için ;

http://www.odp.org.tr/gen...982&tipi=5&sube=0
özgürlük ve dayanışma partisinin doğal önderidir. örgütün örgütlenmeden sorumlu genel başkanlığını, istanbul il başkanlığını yapmıştır.

rizelidir, güzel insandır.
eski genel başkan denilen adamdan çokta farksız olmayan yeni genel başkandır.

"türkiye 1915 ermeni katliamı ve tehciriyle, kürt sorunuyla, inançlar sorunuyla ve karanlık tarihiyle yüzleşmelidir" açıklamasıyla kendini belli etmiştir. Karanlık tarih bölümünün altını çizmek gerekir. Noktadır.

Not: Herhalde bu açıklama Trabzonspor taraftarının neden ödp ye pkk diye bağırdığını bir nevi açıklar.
(d. 1967, Rize, Pazar), Laz kökenli Türk siyasetçi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı.
Bugün gazeteci Ahmet Şık gözaltına alınırken evinin önündeki protesto gösterisinde gördüğümüz ödp genel başkanıdır.
artık twitter kullanan siyasetçiler arasına girmiştir.
http://twitter.com/alper_tas
bugünkü birgün gazetesi' nde özgürlük ve dayanışma partisi(ödp)' nin seçim siyasetine dair bir röportajı yayınlanmış genel başkan.

http://www.birgun.net/pol...1&month=04&day=04
imamhatipli devrimci , Eski dev-yolcudur.
an itibariyle hayat tvde gündeme dair gelişmeleri yorumlamakta olan ödp başkanıdır.
yarınlar dergisi'ne verdiği röportajda birlik beraberlik mesajı vermiş ödp genel başkanıdır.

tamamı için: http://birgun.net/politic...mp;month=04&year=2012

edit: buraya da not edelim herkesler okusun,

Yarınlar Dergisi "Sosyalist Sol Konuşuyor" başlıklı dosyası için ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ile bir röportaj yaptı.

10 Mart’ta ÖDP’nin yaptığı tartışma toplantısıyla başlayalım. Toplantıda sizin yaptığınız konuşmada ÖDP’nin bu tartışma toplantılarını parti içerisinde değil parti dostlarıyla birlikte yürüteceğini söylüyorsunuz. Bunun nedeninin bir arayış olduğunu söyleyebiliriz herhalde değil mi? Daha özel olarak söyleyecek olursak, ortak hareket etme, cepheleşme gibi bir niyet taşıdığınız izlenimi uyanıyor. Siz nasıl tarif ediyorsunuz bu tartışmaları? Ne bekliyorsunuz, nasıl bir yere evrilmesini umuyorsunuz?
Bir arayış içerisinde olduğumuz doğrudur. Zaten ÖDP 96 yılında kurulduğunda da bir arayış partisi olarak kuruldu. Arayıştan kastettiğimiz, ÖDP’nin kurulduğu dönemde bizim açımızdan tanımladığımız manada sosyalizmin bir tarihsel dönemi sona ermişti ve sosyalizmin yeni bir tarihsel dönemi için bir arayış partisi olarak ÖDP’yi kurduk. Bu manada bu arayış bugün de sürüyor. Fakat ortadaki farklılık şu: 96 yılı kapitalizmin mutlak hegemonyasını ilan ettiği bir dönemdi. Tarih bitti, sınıf mücadelesi bitti tezleri almış başını gidiyordu. O yüzden sosyalist hareket daha savunmacı bir temeldeydi. Fakat şimdi 2012 yılında artık kapitalizmin sorgulandığı bir dünya ikliminden geçiyoruz. Kapitalizmi aşan arayışlar, sosyalizme dair arayışlar belirgin bir ivme kazanmış vaziyette. Sosyalizme ait değerler yeniden kabul görmeye başladı ve kapitalizmin ideolojisi sorgulanmaya başladı. Bu manada bir geçiş sürecindeyiz, bu geçiş süreci bütünüyle tamamlanmış değil. Dünya çapında kapitalizme karşı direnişler yeni bir tarihsel sosyalizm döneminin de başlangıç evresinde olduğumuzu bize gösteriyor. Bu yeni dönemde de ÖDP ve bütün sosyalistler artık savunmacı bir temelden çıkıp kapitalizmin sorgulandığı bu yeni evrede ideolojik politik her düzeyde bu kapitalizmin ideolojisine her alanda bir saldırıya geçmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Şimdi bu manada arayış sürecimizin tamamlandığını, kapitalizme karşı yeni bir tarihsel sosyalizm anlayışında bütünüyle olgunlaştığını söylememiz elbette mümkün değil. Ama yeni bir tarihsel sosyalizm dönemi de kapitalizme karşı direnişleri içerisinde kendini anlamlandırıyor ve geliştiriyor. Bu manasıyla bir arayış içerisinde olduğumuzu ve bu arayış sürecinin devam ettiğini söylüyoruz.

ikinci nokta biz Birleşik Devrimci Hareket yaratılması gerektiğine inanıyoruz. Kapitalizmin saldırısının yoğunlaştığı ama yoğunlaştığı ölçüde de kapitalizmin sorgulandığı, yine emperyalizmin tahakkümünü giderek yaygınlaştırdığı fakat bu tahakküme karşı da çeşitli direnişlerin geliştiği konjonktürde anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir eksende bir birleşik direniş hareketinin geliştirilmesinin bir ihtiyaç olduğunun bilincindeyiz. Yani ÖDP’nin kendi politik örgütsel inşasının tek başına yeterli olmayacağına, bunun yanı sıra birleşik ve devrimci hareketin inşasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Bu açıdan bu tartışmaları biraz birleşik ve devrimci hareket yaratılması sürecine hizmet edecek tartışmalar olarak görüyoruz. Çünkü birleşik bir direniş böylesine tartışmalardan da geçer. Ortak tartışmalardan, ortak sorulardan ve bu ortak sorulara verilecek yanıtlardan da geçer.

Üçüncü nokta da biz 7. Kongremizi gerçekleştireceğiz haziran ayının ilk haftasında, bu kongrede ortaya koyduğumuz soruları, tartışma başlıklarımızı da solla, devrimci-demokratik güçlerle, dostlarımızla tartışmak istiyoruz. Kendi sorularımızı dost devrimci güçlere de soruyoruz. Kendi tartışmalarımıza da onlardan veri aktarmaya çalışıyoruz.

Bu ÖDP için bir yönelim mi yoksa aynı zamanda ortak bir süreci inşa etme niyeti de taşıyor mu?
Tabii ikisini birlikte içeriyor zaten kendisini örgütsel politik olarak inşa edebilen ÖDP’de birleşik mücadelenin görevlerini daha yetkin bir biçimde yapabilir. Bunlar birbirinin karşısına koyulabilecek şeyler değil. ÖDP’nin birleşik mücadele açısından kendini daha iyi inşa etmesi önemli. Ama ÖDP bu süreci kendisiyle sınırlamamalı, kendisiyle yetinmemeli. Tersine bütün bu emperyalizmin kapitalizmin bu yağma ve tahakküm siyaseti karşısında anti-emperyalist, anti-kapitalist geniş bir birleşik mücadele zemininin, direniş zemininin oluşturulmasını da önüne koymalı ve bu konudaki görevlerinden kaçmamalı. Yani ÖDP’nin inşasını sosyalist solun inşasından ve toplumsal muhalefetin inşasından bağımsız bir süreç olarak görmüyoruz. Kendimizi sosyalist hareketin ve toplumsal muhalafetin inşasından bağımsız onun dışında, ondan kopuk, ondan uzak bir parti olarak asla görmedik ve görmüyoruz.

Nesnel bir değerlendirme yapıyorsunuz ve bir arayışın gerekliliğine vurgu yapıyorsunuz. Peki Türkiye solu açısından söyleyecek olursak bunun şartları oluşmuş durumda mı? ÖDP dışındaki solda bu iradeyi görüyor musunuz? Somut olarak soracak olursak, tartışma toplantısında bu yönde bir irade oluştuğunu düşünüyor musunuz?
Hayır biz öyle bir toplantıda hemen irade oluşsun diye bakmadık. Zaten bu, “hadi toplanalım, hadi irade oluşturalım” diyerek kolayca gerçekleşebilecek bir şey değil. Esasen bir süreç yaşamamız gerekiyor. Bu süreç değişik tartışmalardan, ortak zeminler inşa etmekten, ortak alanlarda birlikte mücadele etmekten geçiyor. Bizim yaptığımız tartışma böyle bir sürecin parçası ama tartışma toplantısına çağırdığımız insanlardan böyle bir irade etrafında hemencecik bir zemin kuralım gibi bir yaklaşım içerisinde olmadık. Ama bu tartışmalar böyle bir sürecin olgunlaştırılmasına yönelik tartışmalar. Türkiye solunda çok değişik dinamikler var. Çok parçalı, dağınık bir görüntü veriyoruz. Şimdi bu bir açıdan dezavantaj olarak gözüküyor ama bunun karşısına hemencecik dağınığız, parçalıyız bir araya gelelim bir araya gelmek güzeldir, bir araya gelmek daha büyük dinamizm yaratır gibi bir gerçeklik de yok. Böyle bir araya gelişler olmuştur Türkiye solunda ama maalesef içselleşmeyen, tam olgunlaşmayan süreçler tam tersine moral bozucu etkiler de yaratmıştır. O yüzden böyle bir basitliğe kaçmadan, hemen birlik olalım basitliğine kaçmadan esasen ortak mücadele zeminlerini geliştiren, güçlendiren süreçlere hep beraber omuz vermeliyiz. Türkiye devrimci hareketinde böyle bir kültürün, iklimin geliştiğini görüyoruz. Yani Türkiye solu, devrimci hareketleri artık eskisi gibi birbirine rakip, birbirine düşman, birbiriyle uğraşan, halen daha bu kültürü devam ettiren yapılar olmakla birlikte genel açıdan baktığımızda artık Türkiye devrimci hareketi geçmişten aldığı derslerle birlikte birbiriyle rekabet eden değil dayanışmayı güçlendiren hareketler olarak görülüyor. Bizim açımızdan olumlu, biz de böylesi bir kültürün gelişmesi için ÖDP olarak bir katkımızın olduğunu düşünüyoruz. Böyle bir iklimi yaratmak esasen önemli. Sosyalist harekette çoğulculuğu önemsiyoruz. Sosyalizme bakışımız çoğulcu bir sosyalizm anlayışı. Çoğulcu sosyalizm anlayışının illa bir partide, örgütsel yapı içerisinde gerçekleşmesi gerekmiyor. Farklı yapılarda ve farklı örgütlerde de durabiliriz. Çoğulculuğu farklı yapılar içerisinde kalarak da sağlayabiliriz. Şu an süreç böyle, yani değişik siyasi kümeler var. Bu siyasi kümelerin her birinin kendine ait bir tarzı, çalışma anlayışı, bir bakış açısı var. Ama bu bakış açılarının farklı yerlerde gidiyor olması bizde bir karamsarlık yaratmasın. Bunların ortak bir yere akmasını zaman içinde bizim sağlamamız lazım. Bütün bu parçaların, birikimlerin ortak kanala akmasını sağlayabilecek örgütsel yapıları da politik yapıları da bugünden düşünmeye başlamamız lazım. Ama şu an hayat herkesin bulunduğu yerden bulunduğu tarzda ve solun toplum hanesini büyütme mücadelesi vermesi süreci içerisindeyiz. Bu sürecin zamanla ortak kanallara akabileceğini düşünüyoruz. Biz de yaptığımız tartışmalarla böyle bir sürece katkı koymak istiyoruz.

Şimdi solun bir araya gelme ya da ortak bir iklimi yaratma potansiyeli olduğunu söylüyorsunuz bu iyimser havaya katılmak gerekir. Böyle niyetler olduğu ortada ama bunun bir siyasi zemininin olduğunu düşünüyor musunuz? Ayrışma da söz konusu aynı zamanda. Buna nasıl bakıyorsunuz? Mesela ÖDP’nin tartışma toplantısında, Sebahat Tuncel ÖDP’yi HDK’ya katılmaya çağırdı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şimdi Kürt hareketinin uzunca zamandır Türkiye sosyalist hareketiyle yan yana durma eğiliminin güçlü olduğunu biz görüyoruz. Bu önemli. Bu çabalarına bizim uzak durmamamız gerekiyor. Ortak mücadele zeminlerini oluşturmada Kürt hareketiyle de yan yana olmak gerekiyor. Onlarla da sürecin örgütlenmesi gerektiğini savunmamız gerekiyor. O bir ulusal hareket, kendi içinde değişik siyasi eğilimleri barındırıyor. Biz özellikle Kürt hareketinin bu özgünlüğünü görerek ama Kürt hareketi içerisinde de sosyalist anlayışın daha da gelişmesi, güçlenmesi manasında süreçlerin ortaklaştırılması konusunda Kürt siyasi hareketiyle de bu tür tartışmaları ortak politik zeminleri güçlendirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Kürt hareketinden uzak kalarak Türkiye sosyalist hareketinin kendisini geliştirebileceğine inanmadığımız gibi Kürt hareketinin mevcut paradigmasına hapsolmuş bir Türkiye devrimci hareketinin de gelişebileceğine inanmıyoruz. O yüzden Kürt siyasi hareketini de içine alan tartışmalara bizim ihtiyacımız var. Kürt hareketinin içinde yer aldığı ve onun daha da ağırlıklı olarak örgütlediği HDK sürecine bizim dahil olmamamızın esas nedenlerinden bir tanesi onun politik muhtevasıdır. Politik muhteva bizim açımızdan uygun değildir. Biz az önce söylediğimiz birleşik hareketin oturması gereken ana politik eksenin anti-kapitalist anti-emperyalist bir hat olması gerektiğini düşünüyoruz. HDK süreci, oradaki bileşenler ne derlerse desinler kimlik talepleriyle sınırlı. Kimlik eksenli bir siyaset tanımıyla sınırlı bir hareket olarak görüyoruz. Örneğin HDK’nın ilk kuruluş kongresinde verilen mesaj Lazca konuşan, Kürtçe konuşan, Boşnakça konuşan v.b on iki on beş tane insanın, yani Türkiye’de yaşayan değişik halkların temsilcilerinin kendi dilleriyle oradan seslenmesi idi. Zaten adı da Halkların Demokratik Kongresi. Yani sonuçta ekseni belli. Yani şimdi bu bizim karşısında olacağımız bir yapı değil. Bunun demokratik ve ilerici bir özü var. Türkiye devrimci hareketi kimlik meselesini önemsemeli ama kimlik meselesine hapsolmuş bir siyaset olmamalı. Bugün kapitalizmin krizinin konuşulduğu, emperyalizmin yıkıcı olarak bütün halkları ezdiği, milyonlarca insanı yerinden yurdundan ettiği, milyonlarca insanın yaşamına kastettiği büyük bir yıkıcılık, büyük bir baskı sürecini geliştirdiği bir konjonktürde ve kapitalizmin de dünya çapında sorgulandığı bir zamanda anti-kapitalist anti-emperyalist mücadeleyi eksen alan bir süreci örgütlememiz gerekiyor. HDK’da gördüğümüz en büyük eksiklik bu. Yani oturduğu siyasal muhtevanın eksik olduğunu görüyoruz.

HDK içerisinde önemli siyasi tartışmalarda neredeyse 3 farklı tutum alan yapılar yer alıyor. Anayasa referandumu yapıldığında hem evet diyenler hem hayır diyenler hem de boykot siyasetini savunanlar bu hareket içerisinde yer alıyor. Bunun yaşama şansını görüyor musunuz? Bu ÖDP’nin, HDK’ya uzak durması için bir neden midir?
Tabii bunu daha önce de söyledik zaten. Bize çok samimi gelmedi, bunu kimseyi teşhir etmek için söylemiyorum. 2010 referandumu Türkiye solunda bir kırılma yarattı. Bu saflaşma basit bir saflaşma değildi. Türkiye’nin siyasi geleceğine ilişkin bir farklılaşmadan kaynaklanıyordu. Bu çizgilerin her birinin dayandığı bir anlayış var. Referandumda boykot eğilimi Kürt hareketi tarafından geliştirildi. Boykot ile hayır eğiliminin ortada durduğu ana eksen AKP siyasetini emperyalist sistemin bugünkü sürdürücüsü politikalarına karşı bir tür direnme taktiğidir. Yani bunlar arasındaki farklılık bir taktiksel farklılıktı ama evet çizgisiyle bu iki çizgi arasındaki meselenin biz bir taktik değil Türkiye’nin önümüzdeki sürecine bakış açısından kaynaklanan çok ciddi bir farklılık olduğunu görüyoruz. AKP eliyle rejimin kendisini yeniden yapılandırmasına soldan bir destek sunduklarını düşünüyoruz. Yaşanan süreç de bunu ortaya koydu. AKP referandum sürecinden aldığı güçle büyük bir saldırı dalgası başlattı. Hem Kürtlere hem de toplumsal muhalefete yaşamın her alanında saldırı dalgasını güçlendirdi. Biz AKP’ye karşı net ikirciksiz bir tutum alınması gerektiğinin altını çizmiştik. Referandumda alınan tutumların HDK’nın bileşenleri tarafından muhasebesi yapılmış değil. HDK içerisindeki bütün yapılar referandum sürecinde aldıkları tutumun doğruluğundan yana. O yüzden bu kadar çok parçalı bir siyasi yapıdan bir devrimci enerji çıkmaz. Çünkü orada herkes aynı çatı altında gözüküyor ama kafalar farklı ayaklar başka yere basıyor. Biz bunu arkadaşlarla konuşuyoruz, birleşik bir enerji çıkartamadı HDK diyoruz, onlar daha çok KCK operasyonlarına bağlıyor bunu. Elbette KCK operasyonlarının bir katkısı olmuştur ama sürecin esas gelişmemesinin nedeni bu siyasi noktada dayandığı temelin zayıflığıdır. Bu noktada oluşmuş olan siyasetin parçalılığıdır. Yoksa hepimiz zayıfız, güçsüzüz, hadi Kürt hareketi güçlü onlarla yan yana olalım diyerek sorunlar çözülmüyor. Burada politik bir tutum önemlidir. Yani Türkiye’nin yakın geleceğine nasıl müdahale edeceğimize ilişkin en azından ortak bir politik bakış açısına sahip olmak önemlidir.

Sol içerisinde Ergenekon, Devrimci Karargah, KCK, Hopa davası gibi siyasi davalara karşı bir kafa karışıklığı söz konusu. Son dönemde bir araya gelme çabaları gözüküyor “Milyonlar Adalet istiyor” gibi bir girişim kurulmaya başlandı ama o tartışmalarda da gözlemlediğimiz kadarıya tartışmalar daha çok KCK, Devrimci Karargah ve Hopa davalarını öne çıkarma, diğerlerini görmezden gelme eğilimi gözüküyor. Bu noktada mesela sizin Aydınlık ve Ulusal Kanal ziyaretinizi sormak isteriz. Soldan size karşı, bu ziyaret sonrasındaki tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Siyasal süreci yorumlayamama nedeniyle mi oluyor?
Ben bu eleştirilerin çok haklı eleştiriler olduğu fikrinde değilim. Elbet eleştirilebiliriz tabi. Sol bizi eleştirebilmeli, birbirimizi dostça eleştirebilmeliyiz. Bizim politik çizgi olarak Aydınlık çizgisiyle bir ortak yanımız yok. Bunu herkes biliyor sonuçta Türkiye’deki siyasi gelişmelere, nasıl bir Türkiye istediğimize ilişkin konu başlıklarından tut geçmişte de devrimci mücadele içerisinde Aydınlık ile düşman yerlerde olan bir gelenekten geliyoruz. Şimdi doğal olarak Aydınlık geleneğinin durduğu politik zeminle yan yana bir arayış içerisinde olmamız mümkün değil. Bunu ifade etmek isterim. Böyle açık ve samimi olmak gerekiyor bu konuda. Çok farklı bakıyoruz en azından bir Kürt sorununda 180 derece farklı yerlerdeyiz. O yüzden ortak bir birlik, ortak bir zemin inşa etme konusunda yan yana olmamız mümkün değil. Ama şimdi sonuçta yeni bir rejim kuruluyor ve bu yeni rejim herkesi eziyor. Ulusal Kanal’ın ulusalcı yayın yapan bir çizgisi var. Beğenirsiniz beğenmezsiniz kendi fikrini ifade ediyor ve buna burjuva hukukunda olmayan bir tarzda büyük bir saldırı gerçekleştiriliyor. Şimdi doğal olarak bizim orada aldığımız tutum yeni rejimin bu saldırısına karşı bir tutum. Bu yeni rejimin kendisi gibi düşünmeyenlere yaptığı operasyon. Bu operasyonun bir parçası da Ergenekon operasyonu adıyla yapılıyor. Bunun içerisine de bir yığın insan dolduruluyor ve daha çok ulusalcı fikirlere sahip olan kesimler Ergenekon operasyonuyla tasfiye ediliyor. KCK operasyonu ile Kürt hareketi, Devrimci Karargah ve Hopa ile de devrimci sosyalist güçler tasfiye ediliyor. Buraya baktığımızda burada 3 farklı kesime dönük 3 farklı davanın geliştirildiği, güçlendirildiği ve bu davalarla bu kesimlerin tasfiye edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Şimdi burada biz Ergenekon Davası içerisinde yer alan işçi Partililerle ortak ideolojik politik hattı benimsemiyoruz ama sonuç itibariyle şunu görüyoruz ki rejim kendi hukukunu bile çiğneyerek özel yetkili mahkemeler eliyle ve terörle mücadele yasasıyla hukuksuz biçimde bu kesimleri de eziyor. Biz buna karşı çıkıyoruz. Şimdi Doğu Perinçek, fikrini paylaşmayız ama, savunmasından dolayı bir insan 16 yıl ceza yer mi? Bu nerede görülmüş? Burada buna karşı çıkmak Doğu Perinçek’in fikirlerinin yanında olmak değildir. Buna karşı çıkmak rejimin anti-demokratik yapısına karşı çıkmaktır. Ulusal Kanal’a bir saldırı olmuştur bu saldırı karşısında Ulusal Kanal bizi davet etmiştir, orada açlık grevi vardır, bu saldırıya o insanlar karşı koymuşlardır, biz de çıkıp rejimin bu saldırılarını eleştirmişiz ve onlara karşı bu anti-demokratik tutumu da kınamışızdır. Bu en doğal, en doğru yaklaşım tarzıdır. Yaptığımız da budur, bundan öte bir şey değil. Sonuç itibariyle KCK operasyonları, Ergenekon operasyonları, Hopa davası ve Devrimci Karargah davasının ortak özü bu operasyonlarla rejim kendisini yeniden kuruyor ve hatta kurdu. Ergenekon davasına biz nasıl baktık? Biz aslında Ergenekon operasyonunu yapan kesimlerle 28 Şubat’ı yapanların aynı güçler olduğunu düşündük. Ergenekon davasından yargılananlar AKP rejimine ulusalcı eksende muhalefet etmeye çalışan güçler. Biz AKP rejimine muhalefetin bu eksende yürütülemeyeceğini en baştan beri söyledik. Yani 2. Cumhuriyeti engelleme mücadelesinin 1. Cumhuriyeti korumaya indirgenemeyeceğini söyledik. Eşitlikçi özgürlükçü yeni bir cumhuriyet tarifinden geçtiğini söyledik. O yüzden hep söylediğimiz o eksende gelişen muhalefetin AKP eliyle kurulmak istenen rejimi engelleyemeyeceği, tersine o rejimin kendisini güçlendirmesine yol açtığını söyledik. Yanlış bir muhalefet tarzı olduğunu ifade ettik. Ve onlarla yan yana durmadık süreçte. Biz daha eşitlikçi, özgürlükçü bir eksende AKP rejimine karşı mücadele edilmesini savunduk. Elimizden geldiğince bunu yapmaya çalıştık. Başarılı olduk mu diye sorduğumuzda başarılı olamadığımız ortada. Yani bu noktada farklılığımız son derece açık ama burada bir baskı var, burada bir terör var, AKP rejiminin bu teröründen mağdur olan, hakkı hukuku elinden alınmış insanlara gittik ve dedik ki biz bu hukuksuzluğu, anti-demokratik tutumu protesto ediyoruz. Olay budur yani.

Davalara karşı ortak bir tutum geliştirmek için “Milyonlar Adalet istiyor” çalışmasının ana vurgusu nereye olmalı sizce? Çünkü orada daha çok kişiler üzerinden tartışmalar dönüyor.
Orada ana vurgu herhangi bir davayı destekleyelim desteklemeyelim tartışması değildir. Kampanyanın ana vurgusu özel yetkili mahkemelerin ve Terörle Mücadele Yasasının kaldırılmasıdır. Adından belli zaten özel yetkili mahkeme, yeni rejimin mahkemesi bu. Yeni rejim kendisini bu mahkemelerle kuruyor. Rejimin güvenlik mahkemeleri bunlar. Şimdi birincisi biz bu özel yetkili mahkemeleri kaldırmasını ve bu mahkemelerin dayandığı Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilmesini ve bundan mağdur olan kesimlerin bırakılmasını talep ediyoruz. Bu kadar uzun tutukluluk olur mu? Bu mağduriyetlerin giderilmesini istiyoruz zaten bu özel yetkili mahkemeler ve Terörle Mücadele Yasası kaldırıldıktan sonra herkesin özgürlüğüne kavuşabileceğini düşünüyoruz. Çünkü bu yasanın ne olduğu ortada. Memlekette herkes bu yasa yüzünden rahatça terör örgütü üyesi olarak tutuklanabiliyor.

Devrimcilik somut koşullara uygun olarak gerçekleştirilebilecek bir faaliyettir

ÖDP’nin bugünkü arayışında Devrimci Yol geleneğinin mirası ne kadar yer buluyor kendisine? Mesela diyelim ki bugün Mahir Çayan tezlerinin programın baş köşesinde bir yeri mi var yoksa onu geçmişinizdeki bir tarihsel figür olarak mı değerlendiriyorsunuz? Bunu hem siyasal ve ideolojik programınız açısından soruyorum hem de parti örgütlenmesi açısından. Örneğin ÖDP’nin gençlik örgütlenmesinde gelenek üzerinden örgütlenme çokça başvurulan bir araç.
Gelenek üzerinden örgütlenmeden kastettiğiniz tam nedir anlamadım ama her siyasi yapının bir geleneği vardır, dayandığı bir tarih vardır. Tarihsiz bir siyasi hareket olmaz. Bizim de geleneğimiz esasen THKP/C ve Devrimci Yol’a dayanıyor. Şu an ÖDP’de olan insanlar açısından bu tarihtir. Büyük gövde itibariyle söyleyebiliriz. Bu bizim tarihimizdir sonuçta parti içerisinde THKP/C davasından yargılanmışlar da vardır. Çoğu da Devrimci Yol davasından yargılanmış insanlardır. O yüzden bu tarih bizim tarihimizdir. Ama Devrimci Yol’un hiçbir zaman geldiği gelenek ve kültür itibariyle, tekrarcı bir anlayışı olmadı. Hiçbir zaman bir şeyin tekrarını savunan bir gelenek çizgisi izlemedik. Yani böyle bir anlayışımız yok. Eğer öyle bir tekrar olgusuna sahip olsaydık Mahir Çayan’lar 70’lerde ne yaptıysa bugün bizim onu yapmamız gerekirdi. Veya Devrimci Yol 70 sonrasında ne yaptıysa aynısını yapmamız gerekirdi. Zaman ve mekandan bağımsız, olgulardan, somut durumdan bağımsız bir devrimcilik olmaz. Devrimcilik günün, dünyanın ihtiyaçlarına uygun somut koşullara uygun olarak gerçekleştirilebilecek bir faaliyettir. Mahir Çayan’ların o dönem onu yapmaları gerekiyordu, yaptılar, büyük bir devrimci çizgi yarattılar. Devrimci Yol 80 öncesi yapması gerekeni yaptı, büyük bir halk hareketi oldu. Bizim onlar kadar büyüyemememizin nedenlerinden bir tanesi de bu hareketlerin içinde doğduğu konjonktürle alakalı. Hem THKP/C hem Devrimci Yol yükselen bir sosyalizm dalgasının içerisinde kendisini tanımladı. ÖDP ise sosyalist hareketin çözüldüğü ve toplumsal muhalefetin zayıfladığı bir konjonktürde bir arayış partisi olarak ortaya çıktı.

Devrimci Yol’dan bize kalan önemli bir kültür var, yöntem var, felsefe var, perspektif var. Bu yüzden Devrimci Yol’dan bize kalanın biçim değil öz olduğunu düşünüyoruz. Bu özün bugün geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu öz de esasen direniş komiteleri anlayışında ifadesini bulur. Yani direniş komiteleri anlayışı faşist saldırılara karşı halkın kendiliğinden gelişen eğilimlerini örgütleme olarak öz savunma araçları olarak tartışılır değerlendirilir ama o direniş komitelerinden bugün ÖDP’ye kalan esas öz yarını bugünden kurma anlayışıdır. Yani yarının ilişkilerini bugünden geliştirme. Bugün gücümüz ne olursa olsun, ikili iktidar durumu olmasa bile bugünden bütün mücadeleye ikili iktidar perspektifiyle bakabilme anlayışıdır.

ikincisi her düzeyde, her alanda kendi sözümüzden daha çok halkın kendi sözü ve eylemini öne çıkarmaktır. Halkın kendi öz örgütlenmelerini geliştirmesini öne çıkarmaktır çünkü direniş komiteleri anlayışı devrimci hareketi 80 öncesi reel sosyalizme, yani o dönem yaşanmış olan sosyalizme sadece ideolojik olarak değil pratik olarak bulduğu bir eleştirel tutumdu. Direniş komiteleri mevcut sosyalizm pratiklerinin devrimci bir eleştirisiydi. Çünkü mevcut sosyalizm pratiklerinde yaşananların bir yabancılaşma olduğunu tespit ediyordu. Yani halkın kendi öz örgütlenmeleri, diyelim ki Sovyetlerin gerilediği devlet ve iktidar bürokrasisinin güçlendiği ve emekçilerin yaşanan sosyalizm pratiklerinde yönetim organlarından uzaklaştığı ve mevcut bir yabancılaşma yaşadığı süreçlerdi. O yabancılaşmanın aşılması manasında direniş komiteleri anlayışı halkın söz ve karar sahibi olabileceği örgütlenmelerin bugünden güçlendirilmesiydi. Yani sosyalizm salt siyasi iktidarın yukarıdan aşağıya alınmasıyla inşa edilebilecek bir süreç değil. Aşağıdan yukarıya yeni bir toplum, yeni bir ahlak, yeni bir kültür ve bunun yaratılmasını da devrim sonrasına bırakmayan, bugünden ortaya koyan bir anlayışa tekabül ediyordu. Yani yarın ne istiyorsan bunun nüvelerini bugünden geliştirme. Bugün sosyalist hareketin zayıflığının nedenlerinden bir tanesi de bunu gösteremesidir. Nasıl bir dünya istiyorsak nasıl bir yarın istiyorsak bu yarına ait ilişkileri, tarzları, biçimleri, formları bugün kuramamamız inandırıcılığımızın zayıflamasına neden oluyor. Biz kendimizi de kelimenin gerçek manasında bir parti olarak tarif etmiyoruz. Aslında bir yönüyle parti bir yönüyle de hareket olmayı önemsiyoruz. Bir yönüyle Türkiye’nin makro sorunlarına makro yanıtları olan, nasıl bir Türkiye istediğini ifade eden, somut öneriler sunan, bu çerçevede bir parti ama diğer tarafıyla da halkın gündelik mücadelesinin içerisinde olan, o mücadelenin içerisinde halkla birlikte örgütlenen bir hareket. 70’lerin Dev-Genç’i gibi bir hareket. Bir hareket olabilmek ve bu hareketlerin toplamı bir parti olabilmek, esasen bizim yapmak istediğimiz budur. Bu da kolay bişey değildir ama arayışımız bu çerçevede sürüyor.
milyonlar adalet istiyor.

(Yarınlar)
http://galeri.uludagsozlu.../r/alper-ta%c5%9f-278047/
imam hatip mezunu değil, ama rize pazar imam hatip lisesi'nde lise 2'ye kadar okumuş ödp'li sosyalist ağabeyimiz.

kendisinden beklediğimiz üzere, 32. gün'de siyasal islamcılığı eleştirmekte.
"akp bütün alanları özelleştiriken, din alanını neden devletleştiriyor?" gibi gayet kısa ve öz bir soru sordu.
rize pazar'lı hemşerim olan, karadeniz' in devrimci geleneğinden gelen ödp genel başkanı kişisi. an itibariyle 32. gün programında esmektedir.
ve kendisinden siyasal islamcılara son ayar: ''Dindarların kitaplarda bahsettiği güzel şeyleri, ben sosyalistlerin yaşamında buldum.''
27 ağustos 2013 tarihli türkiye'nin nabzı programında kendine solcu diyen ufuk uras ve melih altınok'a sosyalistlik nasıl olur dersi vermiş ödp eş başkanı, devrimci.
pkk kuyrukçuluğundan vazgeçmeli insanı. kendi gibi sosyalistlerden umutluyuz, lakin liberal bir kürt hareketinin kuyrukçuluğu kendisine yakışmıyor.
dünkü söylemlerine harfiyen katıldığım hatta altına imzamı attığım ödp eş genel başkanı.
meclise türbanlı vekillerin girmesiyle ilgili olarak hatta genel olarak kamuda türban yasakçılığını savunmadığını ifade etmesine rağmen örtünmenin de kadınları özgürleştirmeyeceğini ifadelemiştir. yani kadının saç teli göründü diye erkekler ondan tahrik oluyor mantığıyla (mantıksızlığıyla) kadınların örtündüğü bir türkiye'nin özgür bir ülke olmayacağını net olarak söylemiştir. benim için de mühim olan bu tümcelerdi zaten. tamam yasakçılık doğru değil. fakat örtünmek özgürleştirmez. bunun altını koyu kalemle çizmek gerek. zaten zihniyet anlamında kadını ikincilleştiren bu sakat yapının özgürlükten anladığı şeyin sadece kendi çıkarlarına özgürlük olduğu rahatça anlaşılabiliyor. evet türbana özgürlük tamam. kamuda, devlet dairesinde vs.! peki neden küpeli hoca sen gay misin suçlamalarına maruz kalıyor? hani mini etekli hocamıza bir gözdağı vermek neyin nesidir? o zaman şu çıkıyor? senin özgürlük anlayışın kendine açtığın yolda yürümek. kendi çıkarını ziyadesiyle devam ettirmek için güzide bi araç. ama sen herkese, her şeye özgürlük diyebilecek ne kudrettesin ne de akil olgunluktasın.
alper taş, konuyu eksik bırakmayıp iki taraflı değerlediği için takdiri hak ediyor.
dün akşam tarafsız bölge sayesinde dinleme fırsatı bulduğum, kişiliği görüşleri ile dikkatimi çeken, samimi ve doğru söylediğini düşündüğüm, neden daha önce bu adamı tanımadım acaba dediğim,takip edeceğim doğru bir siyasetçi.
söylemleri klişe değil, farklı bir bakış açısı ile ezberden konuşmuyor.fikir üretip bunları anlatıyor.ödp ye bakış açımı değiştirmiş bir insandır. görmek istediğim siyasetçi profilidir ve tamamen samimidir. tebrikler alper taş yolun açık olsun.
şu an tarafsız bölgede konuşuyor. bu kadar yanlı olabilir. resmen insanları gaza getiriyor. sadece 1 polis öldü kaç tane eylemci öldü ne demek ya. az polis öldü biz şiddet yanlısı değiliz diyor.
Doğru noktaları dile getiren ama yanlış örnekler veren zat.
güncel Önemli Başlıklar