bugün

akp hükümetinin yaptığı icraatlara karşı halkın yaptığı, sokakta ve medyada sıklıkla duyduğumuz yermeler bütünüdür. sınır akp değildir. ülkede kim yönetime gelmişse benzer kötü yönetimi uyguladığı, halkı ve insanları hiçe sayarak zengini daha zengin ettiği için geçmişten günümüze şairlerin ve yazarların büyük katkısı ile güçlenmiş bir dile sahiptir.

benim de aklıma bu yapılanlara karşılık tevfik fikret'in önemli şiirlerinden biri olan Han-ı Yağma geliyor. bütün hükümetler için ta 1. dünya savaşı sıralarından günümüze dek söylenmiş (istisnalar kaideyi bozmaz) bu şiir günümüzedekilere de tabiri caizse cuk diye oturuyor.

Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
(bkz: adaletten kaçanların partisi)
iyi ki Sıkıyönetim Yok

723 sanıklı 27 yıllık Dev-Yol Davası kararlarının Yargıtay'ca bozulması beni aldı eski sıkıyönetim günlerine götürdü.

***

Sıkıyönetim dönemlerinde sabahın köründe evler basılırdı...

"Terörist, anarşist, komünist ve de Maoistleri" yakalamak için "Balyoz harekâtları" düzenlenirdi...

insanlar kütüphanelerindeki kitaplar yüzünden gözaltına alınırdı...

Korkudan binlerce kitap apartmanların kalorifer dairelerindeki kazanlarda yakılmıştı...

Aydınlar, yazarlar, öğretim üyeleri korku içinde ne zaman tutuklanacaklarını beklerdi...

Sendikacı olmak, sivil toplum örgütlerinde çalışmak vatan hainliğiyle eşit görülürdü...
Politika tehlikeli bir meslek haline gelmişti...

Gazeteler kapatılır, medyaya çeşitli baskılar uygulanırdı...

Hukuk kurallarına uymak istisna, insan hakları ihlalleri olağan hale gelmişti...

Bizim değerli arkadaşlarımız Ali Sirmen gibi, Erdal Atabek gibi yazarlar, "Barış Derneği Davası" dolayısıyla gözaltına alınmışlar, dernekler kanununa muhalefetten verilebilecek en yüksek ceza altı ay civarındayken üç yıldan fazla içerde yatıp, ceza almadan mahkeme tarafından salıverilmişlerdi...

Onlar tabii şanslıydılar...

Dev-Yol davasının anımsattığı gibi 27 yıldır sürünenler günümüze kadar bile geldi...

***

Şimdi bunları düşündükçe "iyi ki sıkıyönetim yok" diye şükrediyorum:

Artık insanlar sabaha karşı evleri basılıp gözaltına alınmıyor...

Eğitimle uğraşan sivil toplum örgütlerine kimse suçlu gözüyle bakmıyor...

Üniversite öğretim üyeleri, rektörler güven içinde görevlerini yapıyor...

Yazarlar çizerler, özgürce yazıp çiziyor:

Kimse ne tutuklanıyor, ne hakkında dava açılıyor...

Politikacılar hapiste değil...

iktidara alternatif oluşturmak için siyasal faaliyet yapmak, toplantı düzenlemek serbest...

Tutukluyken ölen yok...

Polislerin, savcıların, mahkemelerin bütün işlemleri şeffaf, usul kurallarına, hukuka ve insan haklarına uygun...

Artık otuz yıl sürecek davalar yok...

Gerçek mi sahte mi olduğu bilinmeyen gizli belgeler emniyet veya yargı mensupları tarafından medyaya sızdırılmıyor...

Herkesin özel yaşamı güvence altında...

Medya mensupları, özgür, vicdanlı, insan haklarına saygılı...

Muhbirlik yapan, iftira atan yok...

Yargısız infaz yapan yok...

iktidar ise medya özgürlüğüne ve bağımsızlığına sonuna kadar saygılı...

***

Eski sıkıyönetim günlerini düşündükçe ve bugün olup bitenleri gördükçe "iyi ki sıkıyönetim yok" diyorum...

Ceza Yasamızı ve Ceza Muhakemesi Yasamızı uyumlu hale getirdiğimiz Avrupa Birliği’ne minnet ve şükran duyguları besliyorum...

Bizi Avrupa Birliği standartlarına yükselten, bu güvenli, bu huzurlu, bu demokratik ortamı sağlayan AKP iktidarını ve tabii onun lideri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı yaşlı gözlerle izliyorum...

Eminim tarih de bütün bu iftihar edilecek uygulamaları yazacak...

Aynen bu uygulamalara büyük destek veren saygın meslektaşlarımızı da takdirle anacağı gibi.

Emre Kongar
13 Temmuz 2009
http://www.ilk-kursun.com...7/iyi-ki-sikiyonetim-yok/
akp'yi yerip yerip duruyoruz. ama bu adamların yaptığı ne güzel şeyler var. yolsuzlukların üzerine gittiler. bir sürü yolsuzluk operasyonu düzenlediler.

"Kasırga Operasyonu, Beyaz Enerji Operasyonu, Beyaz Önlük Operasyonu, Paraşüt Operasyonu, Hayal Operasyonu, Balina Operasyonu, Kartal Operasyonu, Matador Operasyonu, Serhat Operasyonu, Buffalo Operasyonu, Kasırga Operasyonu-4, Sis Operasyonu, Fırtına Operasyonu, Hasat Operasyonu, Perde Operasyonu, Yeşil Vadi Operasyonu, Akrep Operasyonu, Puro Operasyonu, Beyaz Şahin Operasyonu, Çekirge Operasyonu, Lahana Operasyonu, Beyaz Benzin Operasyonu, Dönme Dolap Operasyonu, Örümcek Ağı Operasyonu, Naklen Rüşvet Operasyonu, Kılıç Balığı Operasyonu, Vurgun Operasyonu..."

Ne oldu bu operasyonların sonu, gören-bilen var mı? ben bu yolsuzlukların peşine giden izmir cumhuriyet savcısının görevden alındığını biliyorum. beyaz enerji operasyonunu düzenleyen ve belgeleri inceleyen jandarma komutanın da ergenekondan içerde olduğunu biliyorum. hatta beyaz enerji operasyonundan şüpheli adamın şimdi enerji bakanı olduğunuda biliyorum...

(bkz: 4 s kuralı)
haşmetli başbakan hakkındaki bir kaç iddia.

Gemiyi babasına aldırtmadı bu arada, hatayı düzeltmek lazım.
başbakan aleyhine (başbakan olmadan önce tabi) "haksız mal varlığı edinme" savıyla açılan davada başbakan mal varlığının artış hanesinde gözükenleri, oğlunun düğününde "geleneklere göre" takılan takılardan elde ettiğini belirtmiş. başbakanın gene 7 şubat 2006 da açıkladığı mal varlığında borcunu ödediği gözüküyor. (borç 220bin $ ve 55bin mark)
düğünde takılan takıların bir bölümü 23 temmuz 2001 de ASGOLD kuyumculuk tarafından paraya çevrilmiş. (http://www.milliyet.com.tr/default.aspx ... ID=1056857 burada belgesi falan var).
yuvarlak rakam 190.000$.

bahsi geçen kuru yük gemisi Hasan Doğan ın da sahibi olduğu Gürgem Deniz Nakliyat tan 500bin doları peşin ,1milyon 850bin doları 36 ay taksitle toplam 2milyon350 bin dolara alınmış. (http://www.internethaber.com/news_detai ... itial=true)
gemicik 95,54 metre,4300 ton ve 200tırlık yük taşıma kapasitesine sahip, 1991 yılında gemyat tersanesinden çıkmış.eski biraz yani.

Hasan Doğan linkte belirtildiği gibi Remzi Gür ün kayınbiraderi, yani Hasan Doğan ın ablasıyla evli. başbakanın çocuklarına burs veren kişi aynı zamanda Remzi Gür (evet, başbakan çocuklarına burs veriyor, internette bolca haber var Remzi Gür ün ağzından doğrulanacak şekilde.). Remzi Gür aynı zamanda Ramsey in sahibi, hani şu vergi affı meseleleri. Hasan Doğan'da ortağıydı yanılmıyorsam Ramsey in.

gemiye dönersek,2milyon350bin dolara alındığı söylenen gemiciğin değeri aslında 4.5milyon $ (brezilya merkezli uluslararası broker lık şirketi Frank Ship in açıkladığı değer, 21.07.2007 cumhuriyet gazetesi)
geminin alınış hikayesine, yanı babaya aldırtılmadığı hikayesine dönersek:
10 nisan 2006 da Turkuvaz Denizcilik ve Tic A.Ş. kuruluyor Burak Erdoğan tarafından, tabi tek başına kurmuyor Erdoğan şirketi, ortaklardan birisi oluyor. eski parayla 1milyon liraya amcası, halasının kocası, baldızının babası ve aile dostları ile kuruyorlar şirketi. Burak Erdoğan ın koyduğu para sadece 250bin ytl, yani hissesi sadece %25.
başa dönüp hatırlayalım şimdi. düğünde takılan takıların ederi neydi, 190bin dolar, yani o günün kuru ile (1.320 lira) 250.800 lira. yani...
yani şirkette %25 hisseye denk gelen para.
neyse, şirketin işleri iyi gidiyor olsa gerek, 10 nisan 2006 da kurulan şirketin sermayesi, (10 ağustos 2006 da adı Bumerz Denizcilik olarak değiştirilen şirketin) 7 şubat 2007 de 2milyon lira oluyor, sermaye arttırımı yani. aradan geçen süre 10 ay civarı.
bu arada işler iyi gidiyor olsa gerek Erdoğan kardeşler Kısıklı da villa alıyor (25 ağustos 2006), fiyat eski parayla 1trilyon, kardeşlerin hisseleri %50 şer. http://www.gercekgundem.c...x.php?p=75228&com=all
(komşu sayılırım aslında, efsane gibidir buralarda anlatılıp durulur bu ev. bu arada aynı gün enişteleride aynı paraya aynı kişilerden bir ev alıyor. (a1 ve a3 bloklar olarak geçiyor)
dedik ya işler iyi gidiyor olsa gerek (hatırlatmak gerek Burak Erdoğan dede tarafından denizci) 19 ocak 2007 de MB Denizcilik Taşımacılık ltd.şti. yi kuruyor. burak erdoğan, %50 hisse sahibi. işte bu şirket , kurulduktan yaklaşık 20 gün sonra Safran1 i satın alıyor.
yani ortada baba parasıyla alınan gemi falan yok, hatta babaya verilen borç para ile kurulan bir şirket, biraz şans yardımı ile olsa gerek hızlı bir yükseliş ve bileğinin hakkıyla kazanılmış paralarla kurulan yeni bir şirket daha ve alınan bir "gemicik" var.adam düğününde takılan takılarla hayatını kurtarmış, valla feyz almak gerek bana kalırsa.
ha başbakanın diğer oğluda bir düğün yaptı biliyorsunuz, Berlusconi falan gelmişti. muhtemelen oradada takılan takılar olmuş idi. bizim işgüzar Kemal Kılıçdaroğlu zamanında soru önergesi vermiş idi meclisde, "3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu" na istinaden. zamanın meclis başkanı Bülent Arınç önergeyi geri çevirmişti, özel hayata müdahale diyerekten. kaldıki başbakanımızın düğünleride feci oluyor, kızını evlendirdiğinde düğüne 1kral, 1devlet başkanı, 2 başbakan gelmişti. gördüğüm yerde benide evlendirmesini istiyeceğim başbakanımızın, o düğünde 2 hediye gelse ömür boyu çalışmam be.
benim burada kafama takılan sadece bir tek nokta var. merak ediyorum acaba Erdoğan ailesi için Turkuvaz adının bir manevi önemi mi var. yukarıda Burak Erdoğan ın ilk kurduğu şirketin adı Turkuvaz Denizcilik ve Tic A.Ş. demiştim ya, bir Turkuvaz şirketide TMSF nin 1 nisan 2007 de el koyduğu Dinç Bilgin ve Turgay Ciner in medya grubu ve merkez grubundan, atv-sabah ın satış ihalesinde karşımıza çıkıyor. hemde 1 değil, tam 16 tane (muhtemelen bunlar ihale şartlarını yerine getirmek için kurulmuş şirketlerdi 1 tanesi hariç hepsininde sermayesi 50bin liranın altıymış zaten. kaynak: cumhuriyet 5 mayıs 2008). o günkü ihale sürecini biraz hatırlamak gerekirse:
-TMSF 1 nisan 2007 de medya ve merkez gurplarını devraldı.
-TMSF atv-sabah ın satışı için 1.1milyar $ muhammen bedel belirledi (tahmin edilen satış bedeli)http://www.haber34.com/at...-basladi-1573-haberi.html
ihale sürecine 7 şirket katıldı, fakat aksaklıklar! sonucu ihaleye sadece 1 şirket katıldı, Turkuvaz şirketi.
-ihaleyi ne hikmetse Turkuvaz Şirketi 1.1milyn $ la aldı?
-TMSF nin kesinleşmiş rakamları atv-sabah ın devlete borçlarının toplamı 1.720 milyon $ dı.
-tv lerde gördüğümüz kadarıyla pazarlık sürerken TMSF durmadan teklifin 10milyon dolarcık daha arttırılması için uğraştı, ama olmadı.
-satış yapıldıktan sonra, Turkuvaz Şirketi taahüt ettiği 1.1 milyar doları 22 nisan da yatırdı.
şimdi burada garip olan tek konu satışın zararına yapıldı gibi görünmesi, ihaleye buna rağmen iptal edilmeden 1 şirket katılması ve o şirketinde bir şekilde muhammen bedeli teklif olarak sunması. kabul edilebilir belki. ama başka ilginç noktalar var. şimdi bu bahsi geçen Turkuvaz şirketi nereden çıkıyor? ufak bir ip ucu, şirketin yönetim kurulunda Serhat Albayrak var. Serhat Albayrak kim?Berat Albayrak ın abisi. o kim? Esra Bayraktar ın eşi. O kim? Başbakanımızın kızı.
yani?
çoğumuz biliyor işte, Berat Albayrak Çalık Holding in genel müdürü. Turkuvaz Şirketi de Çalık Holdinge bağlı bir şirket işte. ne kadar etik gözüküyor dimi aslında? aşağıda daha ne kadar etik gözükebileceğini anlatmaya çalışacağım.
o dönemde dillere dolanan dedikoduları hatırlarsınız. kamu bankalarının verdiği krediler falan. ben birazda orsaını kurcalayayım konunun.
1.1milyon doların 375 er bin dolarlık bölümleri kamu bankaları HALKBANK ve VAKIFBANK dan kredi olarak alınıyor. (kamu diyince TOKi geliyor hemen aklıma. umarım birgün TOKi hakkındada böyle atıp tutmaya fırsatım olurda, kamunun parası nerelere gidiyor okuduğum kadarını paylaşırım bir ortamda). VAKIFBANK bu tip büyük krediler vermeye alışıkken, HALKBANK ilk kez bu kadar büyük bir kredi veriyor. daha önce verdiği en büyük kredi 125bin dolar. anlayıp toparlayabildiğim kadarıyla :
3 yılı ödemesiz, 10 yılı vadeli , faiz oranı LiBOR+4.85 (yıllık faiz oranı 7.88) {http://www.medyaa.com/haber_detay.asp?haberID=854}}. şimdi burada, Çalık Grubu nun ihaleden 1 sene önce piyasaya çıkardığı 200milyon dolarlık tahvili, krediyi aldıgı dönemde %14,5 faizle işlem görüyordu. yani serbest piyasada Çalık Grubuna %14.5 ile borç veriliyordu, ama kamu/devlet bankalarından aynı grup bu oranın yarısına borç buluyordu. finansdan çok anlamamakla beraber, olayın asıl çarpıcı noktası kalan 750milyon $ lık bedelde çıkıyor. iddia olunan odurki, Turkuvaz, kalan borcu şirketin %25 ini Katarlı Lusail Int. Meida Comp. a satarak karşıladı. http://www.milliyet.com.tr/default.aspx ... eID=521094 (isim olayıda ayrı bir muamma)
şimdi bu Katar şirketindede acayip bir durum var.
Turkuvaz taahüt ettiği parayı yatırdığı tarih 22 nisan. şimdi ben şeytanın avukatlığını yapıp, o dönemde devlet erkanımızın Katar a yaptığı ziyaretlerden bir demet sunup, fesatlık yapacağım.
2 aralık 07 devlet bakanı M.Aydın
21 ocak 08 Milli Savunma Bakanı V.Gönül
5 şubat 08 Cumhurbaşkanı A.Gül (yanında maliye bakanı K.Unakıtan, bayındırlık ve iskan bakanı F.N.Özak, enerji ve tabii kaynaklar bakanı H.Güler ile.)
16 şubat 08 dışişleri bakanı 08 A.Babacan
18 şubat Devlet Bakanı M.Şimşek.
13 nisan başbakan R.T.Erdoğan
ne var bunda denilebilir aslında, Katar la ekonomik-siyasi işbirliği için bir ara oldukca sık ziyaretler olmuş bir ara, aynı dönemlerde böylede bir ekonomik ortaklık kuruluvermiş denilebilir. doğrudur. sermayenin rengi olmaz denmişti zamanında. her ne kadar inanmasamda, Başbakanın damadının genel müdür, abisinin yönetim kurulunda olduğu holding+şirket ülkenin en büyük medya ikilisini rakipsiz bir ihaleyle aldığında, adamın aklına karpuz kabuğu düşüyor işte.hani bağımsız medya vs geyikleri.
ha bir nokta daha var bu bağımsız medya-yandaş medya konusunda.
Berat Albayrak ABD de kaldığı dönemlerde Çalık Holding in ofisinde ekonomi danışmanlığı yapıyor. Türkiye ye dönünce Çalık Holding de genel müdür yardımcılığı yapmaya başlıyor. o dönemlerde genel müdür ağabeyi Serhat Albayrak. bu arada bir şeyler oluyor, star gazetesine el konuluyor ve Serhat Albayrak Star gazetesinde üst düzey yönetici oluyor. (http://www.referansgazetesi.com/haber.a ... ForArsiv=1). (iki kardeşin babası Yeni Şafak Gazetesi eski yazarlarından Sadık Albayrak bu arada) bunun üzerine B.Albayrak önce vekaleten genel müdür koltuğuna oturuyor Çalık Holding'de, ardından genel müdürlüğe getiriliyor. (http://www.milliyet.com.t...07/03/30/yazar/munir.html)
tabi başbakanın damadı Çalık Holding in genel müdürü olurda, yandaş medya rahat dururmu? anında başlıyor dedikodular.
bunlardan biriside Çalık Holding in Samsun-Ceyhan Boru Hattı nı ihalesiz alması. iddialar odurki israil Ulusal Altyapı Bakanlığı Müsteşarıyla Görüşme konulu belgelere göre, Enerji ve tabii kaynaklar bakanı H.Güler Çalık Grubunun finansmanınıda taahüt ederek işi bağlıyor. ( http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.as ... sid=198204 )
Ardından atv-sabah ın satışı geliyor zaten.

başbakanın oğlundan borç alması (o zamanlar başbakan değil), ne başbakanın oğlunun terörün en ciddi dönemlerde askerlikten muaf olduğunun ortaya çıkması, ne damadının 26 yaşında ülkenin en büyük holdinglerinden birisine genel müdür olup ihalelerde etiklik tartışmaları yaratması, medyayının tarafsızlığına kör göze parmak sokarcasına gölge düşürmesi, ne koskoca Türkiye Başbakanı nın torununun ABD vatandaşı olması (Rauf Denktaş ın torunuda ingiliz pasaportu taşıyor diye adamı afaroz edeceklerdi misal),ne başbakanın damadının koltugunda oturdugu şirkete devlet eliyle ihalelerin bedavaya verilmesi, ne başbakanın evlatlarının ABD dede özelde olsa bursla okutulması, ne gemicikleri, ne düğünlerinde takılan takılar, ne o düğünlere gelen krallar, devlet başbakanları...
son olarak şöyle birşey var aslında, hani devlet imkanlarının sonuna kadar kullanılması hususunda yukardakileri bile sollar belkide. hoş, bu ülkede çok olmuştur böylesi eminim ya.
11 mayıs 1998 de Burak Erdoğan, TRT istanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşe Sevim Tanürek e çarpıyor aracıyla. ölümüne sebebiyet veriyor. kazanın detaylarını bilemiyorum tabi, insanlık hali, kazadır olmuş, keşke olmasaymış. cana malolmuş sonuçta, tekrar ediyorum keşke yaşanmasaymış.
mahkeme sürecinde, mahkemenin isteğiyle kazadaki kusur oranlarının belirlenmesi ve cazaya esas alınmak üzere rapor hazırlanması için adli tıpa başvurulmuş. Adli Tıp Trafik ihtisas Dairesi.
dairenin başındaki isim, makina mühendisi EyüpÇakmak. 4 ocak 2000 deki raporda, daire Burak Erdoğan'ı "kusursuz" buluyor. mahkeme buna rağmen 3 ay hapis cezası veriyor, bunuda 54 kuruş luk bir para cezasına çeviriyor. buraya kadar çok enteresan bir durum yok gibi. belki 54 kuruşluk ceza çok komik gözüküyor olabilir, yada raporda yada Ayşe Sevim Tanürek 8/8 kusurlu çıkması. sonuçta adalet kararını vermiş, benimde oturup adaletin verdiği karara dil uzatacak halim yok, bu ülkede güvendiğim tek kurum o kaldı çünkü. (davayla ilgili şurada ufak bilgiler var http://www.hukuki.net/forum/showthread.php?p=74917)
asıl çıldırtıcı olan, Erdoğan'a "kusursuz" raporu veren makina mühendisi Eyüp Çakmak ın, raporundan 3 sene sonra, 14 mart 2003 de, özelleştirme idaresi başkanlığı oluru ile Türkiye Denizcilik işletmeleri A.Ş. Genel Müdür Yardımcılığına atanması. (tdi nin sitesinden özgeçmişine ulaşılabiliyor, link koymuyorum)
ulan olurda, diyorum ya, bu kadar kör gözün parmağına olmaz be. olurda, eşeğin aklına karpuz kabuğu bu kadar getirilmez be. yuh.

mail adresime düşmüş bir mesajdır.
Türkiye tarihi solun bitirilmesi, demokratik bir hukuk düzeni olma yolundaki tüm olanakların hiç edilmesi, "insan", "halk", "değer" gibi kavramların en aşağı noktalara çekilmesinin tarihidir. Tüm yaşamımız, bırakın kıyı, kenar, çevre bölgeleri en gelişmiş şehirler diye bellediğimiz yerlerde bile bir işkenceye dönüştürülmüştür. insan yaşamını kolaylaştıracak her türlü düzenlemeden özellikle kaçınılıyor sanki. insan rahat hissederse düşüncelere dalar, düşünen insan sorgulayıp eleştirmeye başlar. Oysa bindiği otobüsten, aradığı banka şubesine, araba satın almaktan mahkemede yargılanmasına her alanda başı ezilir, ne kadar değersiz ve boktan olduğu hatırlatılırsa alıklaşır kalır. Haldun Taner'in "Gözlerimi Kaparın Vazifemi Yaparım" adlı oyununda, "insanın aklına zararlı fikirler üşüşür/Büyükler her şeyi bizden iyi düşünür" gibisinden satırlar vardı. Polis eşgali benziyor diye vatandaşı insan sıfatından çıkaracak derecede döver sonra emniyet teşkilatı hiç sıkılmadan "Polis candır hayat kurtarır" pankartı asar. Suçlu sayılan birinin arkadaşı olmanız hapsedilmeniz için yeterlidir. 50'ler, 60'lar, 70'ler, 80'ler boyunca yüzbinlerce insan telef edildi bu ülkede. Çoğunun hesabı, davası görülmedi. Hala filmlerdeki, dizilerdeki gibi çatır çatır adam öldürülüyor. Cinayet her yerde. Peki insanın hakları ne olacak? "Suçu ispat edilene kadar herkes masumdur" ilkesi ne olacak? Tepki vermeye, yürüyüşlere katılmaya korkan gençler yetiştiriyoruz çünkü korkulmayacak gibi değil. Bakın pek çok yazarımız 40'larda, 50'lilerde hapis yatmıştır. Hapishane koşullarının, dava süreçlerinin, işkence yaklaşımının günden güne daha insanlık dışı bir boyut kazandığını izlemek için en güzel kaynaklardan biri yazarların hapishane günlüklerini, mektuplarını okumaktır. işler iyiye güzele gitmiyor. Sistem eğrilip büğrülüyor tersine. Bir korku imparatorluğu yaratmakla sorunlar çözülmez. insanların her sabah "bugün başıma her şey gelebilir sükunetle karşılamalıyım" diye uyanmasını mı istiyorlar. Büyük kaçakçılarla, satıcılarla, büyük katillerle uğraşsınlar rica ederim. Küçük insanların sıradan yaşamlarıyla oynayarak gündem yaratılan bir ülkede yaşamak akıl sahibi herkes için son derece sıkıcı olmaya başladı zira. Her insan değerlidir, her hayvan ve her bitki de değerlidir. Taşın üzerinde sarı sarı parlayan likenler dahi değerlidir. Yaşama hakettiği saygıyı göstermek bütün bunlarla ilgili bir şeydir. Tüketmeyen, hırpalamayan, haksız yere acı çektirmeyen bir düzeni özleyerek.

rADiKAL GAZETESi sitesinden BiR OKUYUCU YORUMU.