bugün

akademik camiada eserleri açısından kötü bir imajı vardır. çalışmalarındaki tutarsızlıklar görmezden gelinemeyecek kadar fazladır, bazen oldukça basit fakat hayati derecede önemli hatalar yapmaktadır.
Sağa kayar sevilmez, sola kayar hiç sevilmez. Herkesi mutlu etmeye çalışmadığı için hiç kimse tarafından sevilmez; ama bana sorarsanız Türkiye'nin en iyi islam tarihçilerinden biridir.
profesördür ve her ne yazsa kitaplaştırabilmiş olan sayılı şanslı insanlardandır.
klişe bir söz vardır: bugünü iyi anlayabilmek için geçmişe bakmak gerek. elhak doğrudur. yoğun bir memleket gündemi içinde okuduğum ahmet yaşar ocak hoca’nın “osmanlı toplumunda zındıklar ve mülhidler” kitabı, ülkenin içinde bulunduğu mevcut krizin altında yatan nedenleri daha iyi anlayabilmemiz için önemli bilgiler sağlıyor bizlere. hoca’nın ifadeleri ile kitap “15. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar uzanmakla beraber, esas olarak 16. yüzyılda yoğunlaşan ve dini bir söylemle ortaya çıkan bir dizi bir diz bireysel ve toplumsal hareketi” ele almaktadır. burada ilgi çekici olan nokta, temelde dini saiklerle ortaya çıkan söz konusu hareketlerin her zaman siyasi bir içerik barındırarak kurulu düzene kimi zaman açık kimi zaman kapalı bir başkaldırı niteliği taşımasıdır. bu bağlamda çok tartışmalı şeyh bedreddin meselesi ve bayramiyye melamiliği kitapta en fazla yer işgal eden konular.

osmanlı devleti tarafından zındık veya mülhid olarak adlandırılıp kimisi idam edilen kimisi de yoğun bir takibata maruz bırakılan kişi ve hareketlerin nerdeyse tamamının ibn-i arabi vahdet-i vücudçuluğu ve hurufilik’ten beslenmiş en azından ilham almış oldukları kitapta sürekli bir şekilde vurgulanmakta. çok basit ifadelerle allah’tan başka varlık kabul etmeyen ve âlemi allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisi olarak gören vahdet-i vücud anlayışı bu tür akımlarda hep aşırı bir yorum almış ve allah ve âlemi bir gören vahdet-i mevcudçuluğa yani diğer bir ismi ile panteizme kaymıştır. ibn-i arabi’nin tasavvuf anlayışında veyahut felsefesinde kutb kavramı önemli bir yer teşkil etmektedir. ibn-i arabi’nin “kendisinde hikmet ve esmâ tecellîsinin izlerinin zâhir olduğu ve cemâl ve celâl isimlerinin tecellîsiyle münfail ve müteessir olan kimse” olarak tanımladığı kutb, ahmed avni konuk’a göre: “âlemde tasarrufât-ı ilâhiyye, halîfetullâh fi’l-arz olan kutub vâsıtasıyladır. onun mahall-i nazarı, ancak hak sübhânehû hazretleridir. ve bilcümle füyûzât-ı ilâhiyye, âleme onun vâsıtasıyla nâzil olur.” işte gerek şeyh bedreddin gerekse bayrami melametiliğin önderleri kendilerini alem-i ilahinin tasarruf vesilesi ve hakkın halifesi yani kutb olarak görmüşlerdir. böylece dini hususlarda tek söz sahibi olduklarını, ettikleri her kelamın ilahi boyutlu olduğunu, kendilerindeki her hal ve hareketin ilahi emir ve feyizler neticesinde vuku bulduğunu etbalarına kabul ettirmişlerdir.

olayın ikinci boyutu hurufilik meselesi. yine kitaptaki ifadelerle “1394’te idam edilen fazlullah-ı esterabadi’nin, geniş çapta eski iran dinlerinin kalıntılarını, hrıstiyanlık, kabbalizm ve neoplatonizm’e ait inanç ve anlayışları islami bir cila altında yorumlayarak iran’da kurduğu bir mezhep hatta bir din” olan hurufilik’te temel inanç “fazlullah’ın allah’ın mazhar’ı olduğu, yani allah’ın fazlullah’ın bedeninde görüntülendiği ve kıyamet gününe yakın, müslümanları, hristiyanları ve musevileri kurtaracak mehdi olduğu” şeklinde ifade edilebilir. bahse konu hareketlerin/tarikatların liderleri, kendilerine gayb aleminin sultanı olma yetkisi veren kutb payesine ilaveten hurufiliğin etkisi ile artık mevcut düzende de tek söz sahibi olabilmelerine yol açan mehdilik anlayışını benimsemiş ve hep bu saiklerin etkisi ile kurulu düzene başkaldırmışlar veya gizliden gizliye faaliyetlerde bulunmuşlardır. ibn-i arabi tasavvuf felsefesinde kutb siyasi yönü olmayan tamamen manevi boyutlu bir kavramdır görüldüğü üzere bu kavramı siyasi boyutlu yapmak mehdilik anlayışını işin içine katmakla mümkün olmuştur.

yazının devamı: http://www.genchacilar.or...ageID=KoseDetay&id=63
kesinlikle ikizler burcu olmalı. bu kadar tutarsız ve kendisini yanlışlayan bir akademisyen görülmemiştir.

amacı ne acaba. tamam önceki araştırmacıları tenkid ettin. hatta hepsinin görüşünden bir şeyler aldın ortaya karışık şeyler yazdın. ama daha sonra evinde oturup bunun ödüllerini toplamak varken yeniden kendini yalanlamak nedir. üstelik bundan haberi de yok. ben görüşümü değiştirdim de demiyor, diyemez.
Türk Tarih Kurumu ve Türkiye Bilimler Akademisi şeref üyesi olan profesör.