bugün

evet, böyle bir şey vardı 80'lerin sonunda, 90'ların başında. çocuktuk, şuursuzdur... her şeyi oyuna dönüştürme meylimiz vardı. bakkallar vardı o zaman, market değil, süpermarket hiç değil... sokakta koşturup terlerdik, kıpkırmızı olurduk. sonra oyun biterdi, abur cubur vakti gelirdi. bakkala koşardık. bakkal amcalar vardı o zaman... bakkal amcadan leblebi tozu alırdık. insan gibi yemezdik. önce sadece konuşup etrafa püskürtürdük leblebi tozunu. sonra mahallede bizim bir ali ağabey vardı, bir gün yanımıza geldi. "lan" dedi, "yusuf yusuf desene o varken ağzında." dedik. normal konuşmadan daha fazla leblebi tozu püsküttüğümüzü fark ettik. ve o günden sonra ağızda leblebi tozuyla konuşmak yerine sadece yusuf yusuf demeyi tercih ettik.
bir benzeri de başaktır.
yani ağzınızda bir başak tanesi varken hastane diyemezsinizdir.
dersiniz de,sonra oraya gidersiniz.
(bkz: yumurta yiyip kahve içtikten sonra ıslık çalamamak)
leblebi yerken acayip korkmaktır.
(bkz: agzinda leblebi tozu varken josef josef demek)
her ne kadar eğlence için yapılsa da yine de ölümcül bir tehlike doğurabilir.zira o leblebi tozu yusuf yusuf derken nefes borusuna kaçarsa azraille karşılaşınca da yusuf yusuf denilebilecek midir acaba?
en büyük yararı karıncalara erzak çıkması olan haraket.
akabinde gelen gülmekten katilmayla insani tikandiran durum.