bugün

"Lambada titreyen alev üşüyor.
Mihriban, sevdiğim.." diyen sekizinci güzel adam. En çok sevdiğim incitme şiirinden bir beyit ;

"Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin. "
Hece vezniyle şiirler yazan Maraşlı halk şairimizdir. Muhtemelen şu an ellili yaşların ortalarında olmalı. Çok fazla isminin duyulmamış olmasına rağmen muhteşem bir kalemi vardır. Okumanızı tavsiye ederim. Özellikle Beşinci Mevsim şiirini çok severim. Hasan' a Mektuplar ve Beşinci Mevsim isminde şiir kitapları çok değerlidir. Üstadın ömrüne ve kalemine bereket diliyorum.
"Yat kurban ol ismailce
Bıçak senden incinmesin."
sevmem.
Halk dili ile söylenemez denen yüksek duygu ve düşünceleri, gündelik dilin argümanlarıyla anlatmış bir abimiz.
(bkz: adak) şiirini her okuduğumda aidiyetimi bana hatırlatan büyük şair. Ben neden varım, ne için yaşıyorum? Ölüm döşeğinde ben boşa yaşamadım diyebilecek miyim? vs. gibi sorularla bu aralar çok sık muhatap oluyordum. Kimse sormuyordu, kendi kendime soruyordum bunları. Nihayetinde bu şiire denk gelmem ile kaderimin yolunu çizmem bir oldu. Buyrunuz şiir:

Adak

Albayraktır anayurdun gelini,
Bu canı Türklüğe adadım anne.
On iki yaşında ettim yemini,
Bu canı Türklüğe adadım anne.

"Öz Türk'üm!Şahidim karlı dağlardır!
Ben zikri yumrukla çektim yıllardır!
Tek kavgamın adı namustur,ardır!
Yok öyle ;sırtlana aslan demek yok!
Ölmeden çakala meydan vermek yok!

Yüreğim göğsümü yırtsa öfkeden,
Tek taviz veremem kutlu ilkeden,
Bu başı çekmeye mecbur bu beden,
Çakala, sırtlana, arslan demek yok!
Yılana, çıyana meydan vermek yok!

Kafkaslarda kavga başlar kan olur
Ötüken dağları boz duman olur.
Erinde, geçinde koç kurban olur.
Bu canı Türklüğe adadım anne.
Her ne kusur varsa, geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar elâ gözlü yâr.
Mecnunlar Mevlâ’yı bulursa canda,
El olur Leyla’lar elâ gözlü yâr.

diyen ve bugün ölüm yıl dönümü olan usta şair. rahmet ve saygıyla...
https://youtu.be/L4K0pgZUrEs
https://youtu.be/jTFVjfMOQzU
Mihriban için o bana mektup yazardı elin kızının evine mektup mu gönderilir, ayıptır ben yazamazdım diyor.

Yaşadığı şehirde bir gazete çıkarmış, o da gazeteye şiirler yazarmış. “Herkes şiir diye okurdu ama Mihriban bilirdi ki kendineydi o mektuplar.”
bir sabah gelecek kardan aydınlık.
Saz eşliğine uymayan şairimiz.
Mihriban şiirini nasil yazdiğini anlayamadiğim vasat sair. Benim bu konudaki tezim; yaziya gecirilmemiş ama obalarda ve yaylalarda söylenen bir türkmen deyişi olduğu yönunde.
Vefatının 6. Yılıdır. Bilmiyordum bugün vefat ettiğini, tevafuk oldu. Allah rahmet eylesin.
Mihriban şiirinin şairi.
Aşk kağıda yazılmıyor derken aşkı kağıda mükemmel yazan şair.
''Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.''
görsel
değerli şiirler yazmış ve ebediyete göçmüş olan şair. rabbim kabrini nur, mekanını cennet eylesin
(bkz: mihriban)

(bkz: bir sabah gelecek kardan aydınlık)

Gergin uykulardan, kör gecelerden
Bir sabah gelecek, kardan aydınlık:
Sonra düğüm düğüm bilmecelerden
Bir sabah gelecek, kardan aydınlık.

Vurulup ömrünün ilkbaharında
Kanından çiçekler açar yanında
Cümle şehitlerin omuzlarında
Bir sabah gelecek, kardan aydınlık.

Gökten yağmur yağmur yağacak renkler
Daha hoş kokacak otlar, çiçekler
Ardından bitmeyen mutlu gerçekler
Bir sabah gelecek, kardan aydınlık.
(bkz: isyanlı sükut)
Karakoç da gider… (Allah, rahmet eylesin.)
Dedim birgün çağrı üzre
kayaları oyup gider.
Kara yerin bağrı üzre
çayır çimen yoyup gider.

Ömür tel tel sökülünce,
kocayıp bel bükülünce,
kışlağına çekilince,
Hasanı'na doyup gider.

Yörüğe yol sorulur mu?
Göçeğinde yorulur mu?
‘Hay’ deyince durulur mu?
'Vur Emri'ne uyup gider.

Yelesine, toynağına,
ak yılkının oynağına,
aşkın kutsal kaynağına
pusatını soyup gider.

Kurtbala’nın kefesini,
dadaşını, efesini;
verince kurt nefesini
Mihriban'da koyup gider.

Hakan ilhan Kurt
"Bu gün doğdum dünden öldüm
Vaktim garip yaşım garip." demiş şair. Ruhu şad olsun.
büyük bir dava adamı ve şairdi. Yavuz bülent bakiler gibi kaypak ve dönek değildi Allah rahmet eylesin.
En mahrem yerlerin kalktı örtüsü
5 santim tırnaktır ellerin süsü
Bütün bunlar medeniyetlik ölçüsü
Cilve Avrupalı nazz avrupalı

Abdurrahim karakoç.
Galiba orta okul yıllarındaydım. Benim gibi orta okulda okuyan bir arkadaşım neşeli bir şiir kitabından bahsediyordu. Adam öyle komik şiirler yazıyormuş ki, insan gülmekten ölüyormuş... Hasan'a Mektuplar'dı kitabın adı. Buldu getirdi sonraki günlerde. Hemen okuduk, güldük, eğlendik. Çok güzel şiirler vardı içinde. Ama en çok "Mektup yazdım Hasan'a, ha Hasan'a ha sana." sözü dilimzie dolanmıştı. Belki de şakalarımızı en çok kaldıran bizim köylü Hasan'dan dolayı. Muhtemelen diyorduk, bu şiirleri yazan adam da bizim gibi köylü çocuğu; çünkü yazdığı çizdiği şey tıpkı bizim yaşadığımız konulardı. Abdurrahim Karakoç'tu bu şair.
1980'de lise 2. sınıftaydım. Niçin bilmiyorum, Kayseri'de şimdiki Bürüngüz Camii'nin bulunduğu yerde bir küçük kitapçı vardı; oraya uğramıştım. Kitaplara bakarken birden Abdurrahim Karakoç'un Vur Emri adlı kitabını gördüm. Sarı renkli üzerinde besmele istiflenmiş tabanca resmi vardı. Kitabı elime aldım, heyecanla baktım içine. Çok sayıda şiir vardı ve Hasan'a Mektuplar da kitaba eklnemişti. Kitabın fiyatını sordum. 90 liraydı. Benim için büyük paraydı. Gözüm arkada çıktım dışarı. Ama bir çözüm yolu vardı. Okuldan kalan zamanımda bir Emlak ofisinde çalışıyordum. Haftalığım 200 liraydı. Bunun yarısını harcasam problem olmazdı. Ama bu işin tek kötü tarafı ilk haftalığım ile anneme hediye alacağıma söz vermiştim.

Haftalığım aldığım ilk hafta ayaklarım beni o kitapçıya götürdü. Dükkanın önünde belki saatlerce durdum. Hayatımın en zor kararını vermem gerekiyordu. Ya anneme hediye, ya kendime kitap. Kararımı verdim. Vicdanımı kanata kanata kitapçıya girdim. Vur Emrini istedim. Adam bana şöyle bir baktı yalan yok. Konduramadı benim gibi bir çocuğun (henüz 15 yaşındaydım) böyle siyasi içerikli bir kitabı alışına. Galiba benle bir kaç şey de konuştu. Ama ben kitabın coşkusu içindeydim. Ne sordu ne söyledim hiç hatırlamıyorum. Kitabı aldım ve çıktım. Eve gidene kadar da okudum, okudum, okudum. Sağıma soluma hiç bakmadım; dolmuşa otobüse bile binmedim. Sadece okudum. Yolda ilk haftalığımdan kalan para ile biraz meyve aldım. Hediye fikrini belki bununla bastırabilirdim.
Eve elimde meyve paketleriyle girdim. ilk haftalığımı aldığımı söyledim sevinçle. Abim elimdeki kitabı gördü. Satın aldım dedim. Fiyatı duyunca çok pahalı almışsın, paranı hep ona vermişsin diye çıkıştı. Ama iş işten geçmişti artık. Annem ise karışmadı işime. Hediyesini de ikinci haftalığımla aldım. Annemi bir hafta sonra ancak sevindirebildim, o her ne kadar razı olmadıysa da.

Günlerce Abdurrahim Karakoç'u okudum. Şiirlerini ezberledim. Lise 3. Sınıfta Kayseri'de yayınlanan Küçük Dergi'nin müdavimlerinden oldum. Muhsin ilyas Subaşı'yı tanıdım. Bekir Oğuzbaşaran'ı, Mahmut Çağlıgöncü'yü, Muzaffer Tok'u... Başkalarını...Birgün Abdurrrahim Karakoç geliyor dergiye dediler. Okuldan kaçıp akşama kadar Dergi'de bekledim. Ortalığı süprdüm, getir götür yaptım. ikindileyin geldi. Kara kuru, ince yapılı bir adam. Abdurrahim Karakoç... Elini öptüm. Bir kenara oturup saatlerce sohbetlerini dinledim.
16 yaşındaki ben, Abdurrahim Karakoç'u tanımakla kalmamış saatlerce sohbetini dinlemiştim. Onların benle ilgili bilmediği tek şey, Karakoç'un bütün şiirlerini ezbere biliyor olmamdı.

(bkz: Tufan gündüz)
görsel
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar