bugün

Avrupa Birliği eğitim bakanlarının Heidelberg kentinde yaptıkları toplantıda, AB dönem başkanı Almanya'nın Eğitim Bakanı Annette Schavan, "Tüm AB ülkeleri okullarında okutulacak ortak bir tarih kitabı yazmanın zamanı geldi" diye konuşmuş.
BBC'nin haberine göre böyle bir "Ortak Tarih" kitabı Almanya ve Fransa tarafından zaten daha önce hazırlanmış ve bu iki ülkenin okullarında okutuluyormuş. Bu kitabın her bölümünü, biri Alman, biri Fransız iki tarihçi ortaklaşa yazmışlar. Ancak bu tarih kitabı, sadece 1945'ten bu güne olan dönemin olaylarını içeriyormuş.
Şimdi düşünebiliyor musunuz 27 AB üyesi ülkenin okullarında okutulacak bir gerçek tarih kitabı yazmanın zorluklarını. Bu kitabı ortaklaşa yazacak olan her ülkeden tarihçi, kendi coğrafyalarından taşıdıkları bilgileri, başka uluslara karşı duydukları genlerinde bulunan öfkeleri, yaşanan ve kan davaları ile dolu kinleri unutup, "Ortak Avrupa"nın tarihini yazacaklar.
Polonyalı tarihçiler, "Almanya bizi işgal etti ve topraklarımızda soykırım yaptı. Ama bunu kötü niyetle yapmadı. Bunu ileride AB içinde birleşmenin ön hazırlığı olarak yaptı" mı diyecekler mesela?

YAKIN TARiH Mi?
Ya da ingiliz tarihçiler, "Önce Napolyon, sonra Hitler bizi adamızda kuşatıp yok olmaya zorladılar. En sonra da De Gaulle bizi Avrupa'ya almayı reddetti. Ama bütün bunlar Avrupalı olmanın bir gereğiydi" diye mi katkıda bulunacaklar tarih kitabına?
Son dönem Almanya'sının okul kitaplarını okumadığım için, örneğin 1945-89 arasındaki "iki Almanyalı" dönemin Alman çocuklarına nasıl anlatıldığını bilemiyorum. Bildiğim bir şey var. Mesela Doğu Alman Devlet Güvenlik Bakanlığı Stassi'nin (Ministerium für Staatssicherheit) Batı Almanlar hakkında topladığı bilgiler kamuoyunun incelemesine tam olarak açılmadı. Birleşme öncesinde bu bilgileri içeren belgelerden çoğunun da, Stassi'nin son yöneticisi Rudi Mittig'in emri ile imha edildiği biliniyor.
Bütün bunları hatırlayınca, ortak yakın tarih yazmanın da aslında ortak uzak tarih yazmak kadar zor olduğunu görebilirsiniz.
Prof. Bernard Lewis üniversiteden mezun olurken tarih kürsüsü hocasına gidip, "Ben de tarihçi olacağım" deyince, hocası "Hangi yüzyıla ilgi duyuyorsun" diye sormuş. Bernard Lewis "18'inci ve 19'uncu yüzyıllara ilgi duyuyorum" diye cevap verince hocası gülmüş, şöyle uyarmış onu:
-18'inci ve 19'uncu yüzyıllar tarihin değil gazeteciliğin ilgi alanına girer. Tarih, 17'nci yüzyıldan öncesidir.

BiZiM TARiHiMiZ
Bu Avrupalıların "Ortak Tarih Kitabı"na dönük projelerinin gerçekleşmesinin ne kadar zor olduğunu anlamak isteyenler, aslında "Ortak Türk Tarihi"nin farklı ekollerden Türk tarihçileri tarafından yazılabilmesinin mümkün olup olmadığı üzerinde bir düşünce alıştırması yapabilirler.
Bu kitabın bölüm başlıkları arasında şunlar yer alırsa, acaba hangi farklı ekollerin tarihçileri, nasıl bir ortak görüşte birleşebilirler?
-Fatih Sultan Mehmet Hıristiyan olunmasını düşündü mü?
-Baltacı Mehmet Paşa Katerina'yla aşk mı yaşadı, Katerina'dan rüşvet mi aldı?
-Abdülaziz öldü mü öldürüldü mü?
-2'nci Abdülhamid dirayetli bir devlet adamı mıydı, yoksa baskıcı Kızıl Sultan mıydı?
-ittihatçılar vatansever miydiler yoksa vatan haini miydiler?
-Son Padişah Vahdettin vatansever miydi, yoksa vatan haini miydi?
-Lozan bir zafer midir, yoksa bir hezimet midir?
Böyle yüzlerce bölüm başlığının altı doldurulduktan sonra sıra "Demokrasi" dönemine gelirse, mesela "Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan'ın darbelerle devrilmiş olmaları dışında başka ortak yanları var mıdır" sorusuna da ortak cevaplar aranabilir. Bu arada, "Hangi darbeler gerici, hangileri ilericiydi" değerlendirmesi de yapılabilir.
Ama farklı ekolden Türk tarihçileri "Türkiye'nin 1920'lerde Batılılaşmak için yaptığı reformlar devrim ise, aynı Türkiye'nin AB üyesi olmak için 2000'li yıllarda yaptığı reformlar teslimiyetçilik midir" sorusuna cevap ararken, herhalde bir ortak görüş oluşturamazlar.

mehmet barlas