bugün

huzursuzluğun kitabı

Fernando Pessoa'nın bitmemiş yazılarından derlenmiş kitabı. Tarihten, ruhbilimden ve edebiyattan haberdar olan 20. yüzyıl insanının gerçekliği reddedip kendini hayallere hapsedişinin güncesidir. Portekiz edebiyatının en önemli eseri sayılan 'Huzursuzluğun kitabı'nı okurken yazarla aynı duyguları paylaştığınızın farkına varabilirsiniz. Okunmaya gerçekten değer bir yapıt.

Sadece ulaşılmaz olduğu için taparız mükemmelliğe; ulaşabilsek elimizin tersiyle iterdik zaten. Mükemmel olmamak insan olmamak demek, çünkü insanoğlu kusurludur.

Ruhumuzda kopan büyük fırtınalar, bütün evreni etkileyen felaketlerdir. Sıkıntı üzerimize çökünce, güneş yörüngesinden çıkar, yıldızlar pusulasını şaşırır. Yazgı, günün birinde gelip hissetme yetisine sahip bütün ruhlarda, bir tiyatro oynarcasına sıkıntıların mahşerini oynar ve işte o zaman göklerle dünyalar hüznümüzün üstüne yıkılır.

Biliyorum ki yoksun, ama acaba kendi varlığımdan emin miyim? Bendeki varlığın olduğuma göre; hayatım seninkinden daha mı gerçektir ve seni yaşayan da aynı hayat mıdır? Alevden olma hale, yokluktan ibaret varlık, ahenkli, dişi sessizlik, okunmaz bedenlerle dolu alacakaranlık, bilinmez bir şenlikten kalma, unutulmuş kadeh, başka bir dünyadaki bir ortaçağda bir düş-ressamın boyadığı nakışlı cam. Kimselerin ayağının değmediği bir bahçenin ortasında, lekesiz, zarif kutsal kase ve mayasız ekmek, yaşayan bir azizenin terkedilmiş sunağı, hayali bir zambağın tacı... Sıkıntı doğurmayan tek formsun sen, çünkü duygularımıza uyarak durmadan değişirsin ve sevincimizi öperken, sıkıntımızı olduğu gibi acımızı da yatıştırırken, afyon gibi rahatlık verir, uyku gibi dinlendirirsin, ellerimizi birleştiren, kavuşturan ölüm de sensin.

Seni, sana sahip olmamaktan başka hiç bir şey için istemem. Hayal kursam ve sen bana görünsen, hala hayal kurduğumu zannetmek isterim- hatta belki seni görmesem de, ay ışığının ölü gölleri birdenbire kapladığını, imkansız çağlarda kaybolmuş o koca, kapalı ormanda şarkı kırıntılarının salındığını fark ettiğimde de. Görüntün ruhumun, hasta bir çocuk gibi, bir kez bir başka gök hayal etmek üzere kıvrılıp uyuyacağı yatak olsun. Ve konuşacak olursan eğer, seni duymak gerçekten seni duymak değil, ay ışığında, Kadim okyanusa akan nehrin iki yakasını birleştiren büyük köprüler görmek olsun.