osmanlı torunu olmaktan gurur duyan insan

aşağıda vereceğim bazı tarihi gerçeklerden dolayı atalarıyla gurur duyan ve şu anda yaşadığı ülkede bile bu denli hürriyetlere sahip olamadığını düşünebilecek olan embesil(!) dir.

-Tanzimat öncesine kadar her Osmanlı vatandaşının Divan-ı Hümayuna dilekçe ile veya doğrudan başvurup derdini anlatabilme hakkı vardı. Doğrudan padişaha da verilebilen dilekçeler teker teker incelenerek tekrar başvurmayı gerektirmeyecek biçimde karara bağlanıp, ferman veya hüküm olarak ilgililere gönderilirdi.
Bu konudaki bazı örnek fermanlar:
- III. Muradın fermanıyla bazı Hristiyan köylülerinin şikayetleri doğruysa Dimekata Kadısının azli
- III. Mustafanın fermanıyla hapsedilen bir Françelunun tahliyesi.
- I. Abdulhamitin, Anadolu ve Rumeli kadıları ile Yeniçeri serdarına gönderdiği fermanıyla ip cambazı Selimin sanatını yapmasına mani olunmaması
Vatandaş dilekçelerine padişah tuğrası ile cevap verilen yukardaki örneklerde görüldüğü gibi Osmanlı devlet geleneğinde, bütün sınıflardaki fertlerin başvuru haklarının sağlanıp bunların ciddi biçimde takip edilerek Osmanlı insanına gerçek anlamda değer veriliriyordu.

-Osmanlı Devleti asimilasyon ve kültürel sindirme yerine, her inanç topluluğunu kendi içinde serbest bırakarak onlara belirli bir özerklik tanımıştır. Osmanlı, Bizans imparatorluğu ve diğer yenik düşen devletlerin insanlarını kültürel yönden asimile etme yoluna gitmediği gibi, dinlerini değiştirmeleri için baskı da yapmamıştır.

-Osmanlı Devletinde gayr-i müslimlerin, Rum-Ortodoks, Ermeni ve Yahudi gibi, müstakil birer topluluk olarak kabul edilip özerk statüye kavuşturulması, istanbulun fethinden sonra gerçekleşmiştir.
Fatih, Bizansın yenik düşen halklarına karşı millet statüsü tanıyarak, onlara kendi başkanlarının yönetimi altında, gelenek ve kanunlarını uygulama hakkı tanımıştır.

-Osmanlıdaki gayr-i müslimler, devletin tanıdığı haklar düzeni sayesinde, sadece din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda günümüz anayasalarında devletin egemenlik haklarının bir parçası olarak kabul edilen adli ve mali alanlarda da özerk bir statüye kavuşmuşlardır.
Gayr-i müslimler, adli alanda, kendi kanunlarını mahkemeleri vasıtasıyla uygulamak gibi önemli bir bağımsızlığa sahiplerdi.
Bunların, devlete karşı görevlerinin başında, askerlik hizmetine karşılık cizyeadındaki güvenlik vergisi ödemeleri gerekmesi dışında, Müslümanlarla gayr-i müslimler, devletin aynı mali kanunlarına tâbilerdi.
Osmanlı Devletinin verdiği bu haklardan memnun olan gayr-i müslimler, başka ülkelere göç etmeyip devlete isyan etme hareketine girişmedikleri gibi, çeşitli ülkelerde zulüm ve baskı gören bazı gayr-i müslim toplulukları da , kurtuluşu Osmanlı topraklarına göç etmekte bulmuştu..

-islam devletlerinin kendi topraklarında yaşayan Hristiyan tebadan aldıkları verginin adı olan cizye; kadınlar, sakatlar, acizler, çocuklar ve din adamlarından alınmıyordu.

-Fatih Sultan Mehmet, 1463 yılında Bosnayı fethedip Osmanlı hakimiyeti altına alır almaz, askerleri için çıkardığı ilk fermanda:
Sakın ola ki, Sırp kızları su almak için çeşme başına geldiklerinde, askerlerim orada bulunmayalar!
Diyerek, oradaki yerli Hristiyan halkın kızlarının iffetine sahip çıkarak teminat altına almıştır.

-Venediklilerin elinde bulunan ve Osmanlı ticaret gemilerinin devamlı huzurunu kaçıran Kıbrıs adasını, Osmanlı topraklarına bağlamak için, Lala Mustafa Paşa komutasında girişilen sefer neticesinde Kıbrıs Adası 1571 Ağustos unda fethedilmiştir.
Devletin şanına, ordunun şerefine yakışır bir şekilde tamamlanan fetihten sonra Padişah II. Selimin irade buyurduğu hatt-ı hümayunda:
Kıbrıs Beylerbeyine ve Kadısına ve Defterdarına hükmüm ki:
Kıbrıs adası arslanca dövüşen ordularım tarafından yeni alınan bir diyar olduğundan yerli ve fakir halk, harp icabı maddi ve manevi zarara uğramış olup bu yüzden ıstırap çekmektedir.
Onlara adalet ve şefkatle muamele ediniz. Az zamanda kalkınarak refah ve saadete ermeleri için mahkemelerde, vergi muamelelerinde velhasıl her türlü devlet işlerinde koruyunuz.
Onlar bize Cenab-ı Hakkın bir emanetidir. Devletin şanına onları korumak ve himaye etmek yaraşır. Her biri ırzından, canından, malından emin olarak gönül rahatlığı içinde yaşasın, iş ve güçlerine sahip olup kazançlarına baksınlar. Benim adaletim bunu icap ettirir.
Bu emrimin yerine getirilmesi için uyanık olunuz. Aksini duyarsam beyan olunan özrünüzün kabul olunmak ihtimali yoktur, ona göre gaflet eylemeyesiniz. diye emir buyurarak gerçek bir asalet ve medeniyet örneği sergilemiştir.

-14. 15. 16. Ve 17. Yüzyıllarda tam üç yüz küsür yıl Osmanlı realitesinin, Avrupa halkları için bir ütopya olduğunu...
17. yüzyılda bile Avrupa halklarının Osmanlı Devletine tabi olmaya can attıklarını ve 1612 yılında, katolik zorlamalarından bunalan Macar Beylerinden Borkayinin, Osmanlı Divanına başvurarak, kendilerine yardım vadedilirse, Nemçeye başkaldıracaklarını ve başarıya ulaşmaları halinde de Osmanlıya yıllık haraç vermeye hazır olduklarını bildirdiğini biliyor muydunuz?

-Osmanlı tarihinin siyasi dahilerinden Sultan Abdülhamit Han, ülkesinin gelişmesi adına dünyadaki ilmi gelişmeleri yakından takip etmiş ve bu gaye ile tıp dünyasında kuduz hastalığı ile ilgili meşhur buluşuyla tanınan Louis Pasteure tıbbi araştırmalarına destek olmak amacıyla kendi şahsi gelirinden para yardımında bulunmuştur. Pasteur de araştırmalarında elde ettiği veri ve gelişmeleri Sultana devamlı bildirmiştir.
Ayrıca istanbulda kolera salgını başlayınca, Abdülhamit Hanın izniyle baş asistanı Chantemesseyi hemen payitahta göndermiştir.

o devirden sadece birkaç kesit. aynı dönemdeki çağdaşlarından çok daha ileride olan osmanlı nın kendi torunları tarafından bu kadar karalanması ve aşağılanmaya çalışılması gerçekten gücüme gidiyor..