bugün

bir neslin civcivlere eziyet etmesi

efendim yaş küçük, böyle akşam ezanına kadar sokaklarda amaçsızca koşup oynadığımız zamanlar. vaktiyle yılın belli ayları özellikle pazarlarda zavallı civcivler satılırdı. şimdilerde piyasa değişmiş rekabet ortamı falan, rekli yapmaya başlamışlar. bizim zamanımızda nerde renkli civciv. hey yavrum hey.

neyse efendim böyle cik cik cik afedersiniz beyninizi paketleyen bir ses pazarda. yaklaştıkça büyüyor. yaş 6-7 ancak var. civcivlerin çevresinde annelerinin eteklerinden çeken yaşıt çocuklar.

-aneaaaa bana da alll!!

gören de yiyecek istiyor sanacak. civcivler olabileceklerden haberdar tabi. son can havliyle bağırıyorlar cik cik cik. bizi bu psikopatların ellerine vermeyin der gibi. hemen olay mahalinden uzaklaşıyoruz zira beynim götürmüyor bu sesi.

mahalle ortamı tabi komik. civciv alanlar ellerinde kese kağıdı çerez almış gibi giriyor sokağa. o zamanlar bi topu olanla iyi geçinilirdi bir de civcivi. hani utanmasalar tasma takıp gezdirecekler o derece.

mahallede sümüklü yunus var bizim. çocuk burnunu silmekten aciz gitmiş civciv almış. böyle zavallı hayvan elinde çıkıp eve mıncıklaya mıncıklaya seviyor. hava yapıyor mahallenin kızlarına. büyüyünce de köpek aldı zaten. * neyse efendim yunus ne hikmetse o civcivi mahallede yaşatmayı başaran nadir insanlardan biriydi. hatta civciv yavaş yavaş kanatlanmış bir tavuk halini almıştı. çılgın bir tavuk. kapıyı açtın mı yunustan önce mahalleye fırlıyordu o derece. bizim sümüklü yunustan mı kaçmaya çalışıyor yoksa ortamı mı seviyor hiçbir zaman anlamadık. tavuk önde yunus ve mahallenin çocukları arkada koşturup duruyor. zaten bir mahallede çocuğu o devirlerde koşturabilecek iki şey olabilirmiş yeni keşfetmiştim. biri top, bir diğeri daha fazla emek isteyen tavuk. *

cesaret bu ya bu sümüklü yunus civcivi büyütürse ben kesin bakarım nan nidaları arasında bir haftasonu pazardan anneme civciv sipariş ediyorum. tabi benim civciv daha uysal ve ev ortamına adapte olmalı. evcil civciv...

böyle sevmeye korkuyorum canı acıyacak diye parmağımla yavaş yavaş seviyorum. bizim kerata da çok uysal. arada bir cik cik cik diyor. mutlu yani ortamından. müzik falan açıyorum, yonca evcimik çalınca daha bir coşkuyla cikliyor falan. bandıra bandıra ye beni sözü onu mutlu mu ediyor yoksa korkudan mı cikliyor bir türlü anlayamıyorum.

neyse efendim ben bu civcivi karton bir kutuya koyuyorum. ortam süper böyle yere birazcık kum atıyorum eşelesin diye. çay tabağına yem koyuyorum. bir bardağa da su koyuyorum. gece şaheserime bakıp bir de gururlanışım var ki sormayın. 5 yıldızlı otel ortamı yaratmışım daha ne istiyor falan gibisinden. sonra yunusun mıncıkladığı zavallı civcive acırken uyuya kalıyorum.

sabah uyandığımda civcivin bardağın içinde titrediğini görüyorum. biraz yeminden yemiş, su içmek istemiş tabi bnm sivri zekam sonucu bardağın tepesine çıkmış ve içine düşmüş bir daha da çıkamamış ordan. neyse efendim civcivi çıkarıyorum ordan bir güzel havluyla kuruluyorum. sonra da sarmalıyorum. radyasyon falan artık ne düşündüysem kurutma makinesiyle kurutmuyorum da kendi kendine kurusun daha sağlıklı olur diye havluya sarıyorum. böyle yatırıp. zaten titriyor zavallım.

birkaç saat sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir tabloyla başbaşa kalıyorum. civciv havlunun altından kalkmış, bir türk filmi edasıyla yemine doğru birkaç adım atmış ve yere düşmüş. hakkın rahmetine kavuşmuş bir vaziyette.

o anki hayal kırıklığı, başarısızlık gözlerimin dolmasına yetiyor. yunusu ve civcivini düşünüyorum. aslında tavuğunu. he kesip yediler onlar o tavuğu bu arada.

neyse efendim anneme saksıya gömmesi konusundaki tüm ısrarlarına rağmen apartmanın bahçesine gömülüyor benim zavallı minicik civcivimi.

muhabbet kuşunu kanser etmişim, civciv dayanabilir mi tabi. annemde hata aslında.

işte bir nesil civcivlere istemeden böyle eziyet etti. buradan annelere babalara seslenmek istiyorum. civciv almayın aldırtmayın. o değil de geçende pembe bir tane gördüm mıncıklayasım geldi o derece. sözlük bana pembe civciv al lan allahsız demek istiyorum. *