bugün

doğruluk güçlünün işine gelendir

doğruluk güçlünün işine mi gelendir? bir çok kişinin bu soruya vereceği cevap tabi ki de bu gibi bir şeyin olmadığıdır. ama soruya biraz farklı bakmak gerekiyor burada. toplumsal doğrular ve uymak zorunda olduğumuz kuralları baz alarak düşünelim. toplumun doğruları nedir diye bir soru sorduğumuz zaman alacağımız cevap ”yasalar” olacaktır. peki ya yasalar nedir?halkın başa getirdiği insanların yada halkın seçmediği halde halkı yöneten insanların halk adına karar verip oluşturduğu kurallar bütünüdür. demokrasilerdeki en büyük çelişkilerden biri de burada yatıyor zaten. demokrasinin bütünüyle halkın tam iradesini yansıttığı yalanı. bu yalan üzerinden cevapta şu olacaktır; halkın iradesinin yansıması olarak seçilen liderlerin verdikleri kararlar ile oluşturulur yasalar.

düşünüldüğü gibi olduğunu en azından ben hiç sanmıyorum. günümüzden örnekle gidelim ve milletvekillerine bakalım. hepsinin aşiret reisi, iş adamı ya da belli bir mevki, güce sahip insanlar olduğunu göreceksiniz. bu gibi insanların olası bir yasa oylamasında yada oylama teklifinde kendinden çok sizi düşüneceğine inanmak biraz bilgi eksikliğine işaret ediyor. gel gelelim bu gibi durumlarda böyle olmuyor malesef, günümüz türkiye’sinde güçlü olan insanlar belli başlı şeyleri yasa haline getiriyor. iktidarın yasa ile güvence altına aldığı şeyler ise doğru olsun olmasın ülkenin standart doğruluklarına eklenmiş oluyor böylelikle.

bu olay siyasetçilerin yada zorbaların bize erdemli olsun olmasın bir çok şeyi doğru haline getirerek dayattığının göstergesi değil de nedir? doğrularımız ve yasalarımız ise toplumun var olduğu dönem boyunca güçlülerin istekleri doğrultusunda oluşturulan bir düzenleme bütünüdür. adnan menderes ve onun gibi toprak ağalarının zamanında binlerce üst düzey öğrenci yetiştiren köy enstitülerini kapatması örnek gösterilebilir. halkın seçtiği insanlar köylünün selametine olan bir şeyi kendi selametine aykırı diye bir anda tek bir yasa ile silebilir. sildiler de, zamanın her bir dilimini izlerseniz yüzlerce örnek görürsünüz.

demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. halk övülmeyi sever. onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. demokrasi, bir eğitim işidir. eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. devam edilirse demagoglar türer. demagoglardan da diktatörler çıkar.

platon bundan neredeyse iki bin beş yüz yıl önce bu tanımları yapmıştır. bu tanımlar size yabancı geliyor mu? bana hiç gelmedi çünkü bu tanımın doğruluğu hala daha kendini koruyor. halklar doğruları değil güçlüleri seçiyorlar iktidarlara, meclise, kendilerini temsil etmeye. yani doğru insanlar değil güçlü insanlar seçilip kendi doğrularını bize dayatıyorlar. böylelikle ”doğruluk güçlünün işine gelendir” tanımı kendini haklı çıkarıyor. bizi temsil etmeyen insanların kaderine kalan keşmekeş bir sistemin esirleri olan bizler kalıyoruz geriye. temsil edildiğimizi zannediyoruz fakat temsil edildiğimiz kocaman bir yalandan ibaret. kandırılıyoruz sadece, retorikleri güçlü politikacılar, kalemi güçlü olan satın alınmış kalemler ve gücü görüp boyun eğmiş onlarca insan tarafından her gün kandırılıyoruz.

doğruluk güçlünün işine geliyor, biz ise güçlülerin bize dayattığı yaşamı yaşıyoruz. yaşayacağız gibi de görünüyor bir müddet daha. insanların bir gün gerçeği görüp bilinçlenerek bu düzeni yıkacağına inanarak yaşayacağız. boş durmayarak elimizden geldiği kadar gözümüzü açıp ve çaba göstererek. hiç bir şey yapmayan insan unutmayın ki zorbalar kadar suçludur işlenen suçlarda. hepinizi bende dahil bilinçlenmeye ve araştırmaya davet ediyorum. kimsenin görüşünden etkilenmeden, kendi görüşünüzü diğer insanları dinleyerek ve okuyarak oluşturmanızı tavsiye ediyorum. böylelikle cehalet, insanların yakasını bırakabilir ve demokrasi retoriği etkili siyasetçilerin elinden kurtulabilir.