bugün

sevgiliye

seni çok sevdim. çok güzeldin. kaşın gözün, saçın, elin, kolun, memelerin çok güzeldi, çok sevdim. keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

o zaman daha kolay olurdu benim için her şey belki, o zaman bu kadar acı çekmezdik ikimiz de belki.

ama benim tarzım bu değildi sevgilim, hiçbir zaman da olmadı. ben seni ilk günden itibaren ölümü göze alarak sevdim, ben seni hep uçurumun kenarında sevdim, ben seni her gün su verdiğim, yapraklarını okşayarak kalbimin en orta yerinde büyüttüğüm bir dağ çiçeği gibi sevdim. daha ilk günlerden anlamıştım bunun alelade bir hoşlanma, bir şehvet yoğunluğu ya da geçici bir heves olmadığını...

sen bana nerden ve kimden geldiği belirsiz bir hediye, paha biçilemez bir emanettin.

size hiç gönderilmemiş bir veda mektubunun bir kısmını okudum. daha doğrusu anlattım. daha doğrusu yazdım siz okudunuz. amaan her neyse işte, bi sandalye, kanepe bi şey verin de oturayım, daha devamı var.

sizin de tahmin edebileceğiniz gibi orta yerde bitmiş bir aşk var evet. zaten aşk denen şey her şeyin er geç bittiği bu evrende bitmeye en meyilli olgu değil midir? ben söyleyeyim, kesinlikle öyledir. insan nasıl bir gün mutlaka öleceğini bile bile yaşıyorsa hayatını ve o ölüm düşüncesinin dehşetine aldırmıyorsa, aşkı da tıpkı öyle yaşamalı.
yatakta sarmaş dolaş yatarken, sevişmenin o kreşendo anlarında, telefonu kapatırken bütün o "sen benim her şeyimsin, seni sonsuza kadar seveceğim" ler zamanla yok olup gitse de, belki yıllar sonra insana "hepsi yalanmış" dedirtse de aslında değil. o an söylenen o sözler doğru, o an hissedilen tam da o çünkü, o an bütün dünyayı yenebilirmişsin gibi, tanrısal bir güç hissi dolaşır bütün vücudunda insanın. o an elbette ki o aşk hiç bitmeyecekmiş gibi gelir çok doğal.

ama biter. heeer güzel şey gibi bu da biter, nitekim de bitti. buraya kadar anormal bir durum yok yani biten ne ilk aşk bizimkisi ne de son olacak, hâttâ bizzat ben yine âşık olacağım ve muhtemelen o da bitecek fakat buradaki mevzumuz neden bittiği ve bitmeyi hak edip etmediği. bu aşk için gereken mücadelenin samimiyetle verilip verilmediği.

bu noktada ben kendi mahkememi kurup yargılama, savunma ve karar aşamalarını geçtim ve evet, o tok çekiç sesi duyuldu... tak tak tak; gereği düşünüldü. sanık hakkında kastını aşan davranışından dolayı mahkumiyetine ve ömür boyu pişmanlık duygusuna çarptırılmıştır. fakat iyi halden ve savunmasının samimiyetinden cezasının ertelenmesine karar verilmiştir. duruşma bitmiştir.

evet gerekçeli karardan da anlayacağınız üzere ben hüküm giydim ve cezamı çektim bu yüzden ince bir pişmanlık duygusu haricinde vicdanım rahat. çünkü bu aşkı kurtarmak için o kadar çok savaştım ki, mustafa kemal ve arkadaşlarının dahi takdir edeceği bir mücadele verdim buna emin olabilirsiniz. fakat ne yazık ki aynı mücadeleyi bu entrynin muhatabı olan hamfendiden görememiş olmanın derin bir iç burukluğu ile başbaşayım uzunca bir süredir.

üstünden çok zaman geçti, aşklar geçti, ölenler oldu kalanlar oldu hâttâ nişanlananlar evlenenler bile oldu ama o her şey çok başka olabilirdi, çok güzel olabilirdi, kimse başka yollara sapmadan planlandığı gibi âşık olduğu insanla 3 çocuklu 2 köpekli harika bir aile kurabilirdi. ama olmadı işte, her şey geçer de o kahrolası olabilirdi keşkesi hayatı boyunca terk etmez insanı be. en ummadığın anda yeni sevgilinle ya da eşinle hâttâ çocuklarınla oturduğun bir yemek masasında bile aklına geliverir aniden... her şey çok başka olabilirdi. işte o anda seni rahatlatacak tek bir şey vardır; vicdan rahatlığı. ben elimden geleni yaptım diyebilmek. ve ben arkadaşlar, o aşk için elimden geleni yaptım. ama olmadı işte.

naparsan yap olmuyor bazen. olmadı.

az önce yarım kalmış bir aşk hikayesi dinlediniz. yarım kalmış aşklar insana hayatı boyunca taşıdığı bir emanet verir, zamanla ondan geriye hiçbir şey kalmaz ama o kocaman soru işareti ölene kadar seninledir. emanetin bende duruyor sevgilim... ve eminim aynısından sende de var.

mutlu ol.