bugün

yıllar sonra sözlüğe girmek

yıllar sonra mezun olduğun okula bir iş için yolunun düşmesi gibidir.

arkadaşlarının hepsi mezun, öğretmenlerin ise emekli olmuştur. aratırsın nick'ini hatırladıklarını, hepsinin son entry'si yıllar öncesinden kalmadır.

sol frame'e bakarsın, nick'leri incelersin, herkes yabancıdır.

format değiştiğinden şaşkın ve tedirginsindir, sağa sola tıklarsın, hiç bilmediğin garip pencereler, istatistikler, grafikler açılır.

"başlık takip"i bulursun zar zor, takip ettiğin başlıklara en son 3 yıl önce entry girilmiştir.

mesaj kutuna girersin sonra, hatırlamadığın kişilerle hatırlamadığın sohbetler görürsün, o an için çok önemli gözüken; polemikler, dedikodular, şimdi hiçbir şey ifade etmiyordur okudukların.

sanki bir rüzgar eser ekranla suratının arasından, toz topakları yuvarlansın diye beklersin ardından, yuvarlanmaz.

şöyle bir bakarsın ekrana, ne günler geçirmiştik burada diye düşünürsün, zirveleri hatırlarsın, olayları, insanları, yazıları...

etrafımızı saran her şeyin zamanla nostalji olarak anılacağını düşünürsün birden, korkarsın.

hep 10 sene öncesini özlemek belki insanın yazgısı diye düşünürsün, anı anlamlandırması 10 sene sürdüğü için kızarsın gri beyin hücrelerine, pis beyin hücrelerine, iğrenç beyin hücrelerine.

bir entry gireyim, bir başlık kondurayım ben de hazır girmişken dersin. yazarsın yazarsın. uzun süredir böyle özgür yazmadığını fark edersin yazmaya başlayınca, özlemişsindir büyük harf kullanmamayı, virgülleri noktalara tercih etmeyi, editörsüz olmayı.

sonra tamam yeter bitireyim artık ben dersin, "acaba halen edit kullanıyor mu insanlar?" diye merak edersin tam bitirirken. inadın tutar, tarzımı bozmam der, gülümsersin.

kendikendinekonuşanedit:

- arkadaş ne işin var senin sözlükte?
+ inan çok canım sıkılıyor hocu...
- git köşe yazarı falan oku, gündemle ilgilen biraz!
+ ama varoluş sıkıntısı?
- yemişim seni de varoluş sıkıntını da!