bugün

kayıtsız kalmak

tertemiz. pırıl pırıl bi kafa sağlar. dünyada olanlara hiç olmamış öyle bi şey gibi davranıyosun, her şey yolundaymış gibi. "ulan nası yapıyolar acaba bunu" derken birden aralarına katıldım.

(bkz: kayıtsızlık şenliği)

--spoiler--
Kendini suçlu hissetmek ya da hissetmemek. Bence her şey burada yatıyor. Hayat, herkesin herkese karşı mücadelesidir. Bu malum zaten. Peki, bu mücadele az çok medeni bir toplumda nasıl cereyan eder? insanlar birbirlerini farkettikleri anda birbirlerinin üzerine atılamazlar. Bunun yerine, başkasının üzerine suçluluğun utancını atmaya çalışırlar. Öbürünü suçlu kılan kazanır. Hatasını itiraf eden ise kaybeder. Sokakta düşüncelere dalmış yürüyorsun. Kızın biri, dünyada bir tek kendisi yaşıyormuş gibi, sağına soluna bakmadan, dosdoğru üzerine yürüyerek sana doğru geliyor. Çarpışıyorsunuz. Ve işte, hakikat anı gelip çatıyor. Kim öbürüne sövecek, kim özür dileyecek? Bu örnek bir durum: Aslında, her ikisi de hem çarpan hem çarpılan. Ama yine de kendilerini hemen, kendiliğinden, çarpan, yani suçlu olarak kabul edenler var. Ve bir de kendilerini hemen, kendiliğinden, çarpılan olarak kabul edenler yani, öbürünü suçlamayı ve cezalandırmayı hakkı olarak görenler var. Bu durumda sen, özür mü dilerdin, suçlar mıydın?
--spoiler--