bugün

gecenin anısı

Kadıköy, rıhtım. Avrupa yakasından gelmişiz, elinde iki tane sarı karanfil, öyle sevinçli ama öyle yenilmişim ki. Bunca zamandır bir çiçek dahi almayı düşünmediğim için o çingenenin bize 50 tl karşılığı sattığı iki üç dua ve iki sarı karanfili öyle bastırmış ki göğsüne, gözü gibi bakıyor adeta sanki es kaza düşse canı da o karanfillerle beraber düşecekmiş gibi. Yürüdük hoplaya zıplaya, herzamanki yerimize kurulup birer kahve söyledik, sigaralar hazır tabi. Gözlerinde evrenin tüm ışığı toplanıp irislerin sol üst köşelerine birikmişti. Yüzünde sarhoş misali çarpık bir gülümsemeyle beraber gözlerime bakıyordu, öylesine bakıyordu ki sanki ruhumun içine sızıyordu. Bir kaç on dakika daha hiç ses çıkmadı, sanki ne demek istediğimizi noktasına virgülüne kadar anlatabiliyorduk birbirimize. Eline dokundum yavaşça, bir kaç dakika daha öyle kaldıktan sonra hesabı ödeyip çıktık. O vapurdan her inişimde ellerimin boş olduğunu her hissettiğimde, kaburgalarım ciğerlerimi sıkıyor artık.