bugün

korkunç hikayeler

tanım: bir takım paranormal olaylardır.

Bu akşam evimize eniştem misafir oldu.

Ulan çay iç muhabbet et derken konu birden cine periye geldi. Eniştem bir başladı anlatmaya, söylediklerinin yarısından çoğu

sallamasyon. Yok efendim çanakkale' de " dur yolcu" yazısının yazıldığı arazinin hemen yanına arabada yatarlarken sallanmışlar da

yok efendim, annesini gece görmüşte falan filan.

Gözüm babama gitti..

Şöyle içtiği çayı sehpaya bırakıp, doğruldu ve:

- Bundan yıllar evvelsi henüz 18 yaşımdayken evimize Bursa' nın gürsu ilçesinden bir tane adam
misafir olmuştu. Adam seyismiş. işi gücü atlarla ilgilenmek. Babamında çok güzel rahvan cinsinden kahverengi bir atı vardı.
Ona binmeyi öğretmişti bana. O günler böyle değiliz tabii. zıpkın gibi delikanlıyız. altımda at oldu muydu ne yollar ne bayırlar..
Hiç bir şey dayanmazdı.. Rüzgar bile..

Haydaa baba dedim içimden. Sende mi?

- meğer bu bize misafirliği gelen adama babam bizim kahverengi atı satmış. Adam demiş ki;
" tahsin şu atı senin oğlana versekte köye götürüverse. harçlığın neyin her şeyini ben veririm."

- Babamda beni yanına çağırdı.
" aykut oğlum şu atı gürsu' nun orada karahırka köyü var. Gürsuyu geçiyorsun. Tarlaların etrafından doğru dolaş. Olmadı sorarsın..

- Eski insanlar çok mert korkusuz insanlarmış ama.. Kafaları da çalışmazmış. O saatten sonra 18 yaşındaki çocuk hiç bilmediği köye nasıl at götürecek. Ama hiç itiraz etmedim. hey gidi gençlik! Heves var o zamanlar, heyecan var. Yalan olmasın saat 4 buçuk gibi akşamüstüne doğru yola koyuldum.. Bir gidiyor at.. Su gibi.. O zamanlar araba nerede! Şimdi gürsu dedin miydi, 20 dakkada ordasın. Saat tam gece 12 buçuk 1 civarı, babamın bahsettiği tarlaların oraya varmıştım. Bir tane çeşme gördüm. Çeşmenin 100 metre ilerisinde mezarlık. Mezarlığın ortasından tarlalara doğru giden karanlık uzunca bir yol vardı. Galiba oradan geçmem gerekiyordu. Çeşmenin başında durdum. atı şöyle bir soluklandırdım. Allah içimi biliyor ya yine korku yoktu içimde.

Dikkatle babamı dinliyordum. Gözleri dolmaya başlamıştı. Hem anlatıyor hem de ara ara, benim nabzımı yoklarcasına yüzüme bakıyordu. Devam etti;

- Atladım atın üstüne. Son bir güçle asıldım yularına.. At koşturdu koşturdu koşturdu, tam mezarlığın başına geldi. Durdu. Yine asıldım atı yerinden kımıldatamadım. Hak etmişti köteği. Vurdum yuları yanağına, en sonunda bir baktım at şaha kalkmaya başladı. Olağanca gücümle asılıyordum hayvan sanki bir şey hissetmiş gibi yola girmek istemiyordu. Allah biliyor ya hayvan bir iki kere şaha kalkınca tereddüt etmeye başladım.. Sonra " Allahım, ne yapmalıyım yarabbim" Dedim.. Sonra aklıma atı geri döndürmek geldi. Eğer kımıldamıyorsa geride gitmez. Geri döndürdüm yularına asıldım bir de ne görsem.. At çıldırmış gibi gerisin geriye koşuyordu.. Geri döndürüyordum ileri gitmiyordu. Ey Allahım ! Bir ara fıttıracak gibi oldum. Sonra döndüm çeşmenin başına elimi yüzümü yıkadım. Ter içinde kalmıştım. Hayvana baktım. Hayvanda ha keza öyle. Sonra karşı yoldan gelen bir ışık fark ettim. Eski cins anadolu marka arabanın içinde iki kişi geliyordu. Hemen atladım arabanın önüne durdurdum. Başıma gelenleri anlattım.

- Ağabey neden geçemiyorum buradan?

- şimdi sen orasını karıştırma kardeşim. o kadar vaktimiz yok. Sen gel biz sana bir yol daha tarif edecez. Oradan dolaş.

- Adam beni mezarlığın en başından dolandırıp mısır tarlalarının başlangıcına çıkardı. 3-5 beş tane köy dolaşıp yolu uzattım.
En nihayetinde sabah ezanı okunurken köye vardım amma.. Baştan aşağı kan ter içinde kalmıştım.
Hemen köylülere atı teslim ettim, bana ev açtılar. Ertesi gün uyandım dudaklarım uçuklamış korkudan. mezarlığın içinde kötü bir şey varmış. at geçmeme ondan müsaade etmemiş. Ertesi gün köyden ayrıldım. babama olanları anlattım. seyis beni harçlığa boğdu. Yani dediğim gibi. Eskiler akılsızmış. Ben şimdi oğlumu, gecenin bi vakti başka bir köye göndercem.. Allah yazdıysa bozsun..

Babamın bunca şeyi kurgulayacak hayal gücü olamaz..