bugün

uhud savaşı

Müslümanların tarihindeki ikinci savaş olup, yenilgi gibi gözükse de kısa zaman içinde çok hayırlı bir sonucu olmuştur. Gelelim can alıcı detaylara.

cumartesi günü yapılmıştır. Efendimiz (s.a.s) atının üzerinde, sağında ve solunda sahabeler. Önlerinde ise iki üveyk yürüyor, biri sad bin muaz diğeri sad bin ubade adlı sahabeler. Sahabenin Efendimize (s.a.s) saygısını bilmeyen yoktur fakat savaşa giderken atların bile başı yerde. Allahım bu ne edep diyesi geliyor insanın. iki genç var, ikisi de daha 15 yaşında. kısa boylu olanı rafi bin hadic. bu sahabe parmaklarının ucuna basıyor ki boyu uzun gözüksün de savaşsın, geri gönderilmemeyi istiyor. ve onun iyi ok attığı söylenince izin veriyor Efendimiz (s.a.s). diğer gençse semüre bin cündüb adlı sahabe. ağlayarak efendimizin (s.a.s) yanına gidiyor. Ya Rasulallah rafiye izin verdiniz, bana niye izin yok diye savaşma konusundaki iştiyakını gösterme derdinde ve çok mahzun. Sahabe devam ediyor, ben rafiyi güreşte yeniyorum ve efendimiz (s.a.s) tebessüm buyuruyorlar. Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar. semüre rafiyi yenince güreşte ona da savaşması için izin veriliyor. Günlerden cumartesi, uhuda gelenler var. işte Ayneyn tepesi diğer adıyla okçular tepesi. Başlarında Abdullah bin cubeyr emrindeki askerlerle Efendimizi (s.a.s) dinliyorlar. Ve Efendimiz (s.a.s) onlara kısa bir konuşma yapıyor " düşmanı yendiğimizi görseniz de, size haber vermedikçe, adam göndermedikçe asla yerlerinizden ayrılmayın. Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi ben size adam göndermedikçe yerlerinizden asla ayrılmayın diye" uyarılarda bulundu. ve iki orduda hazır, sessizliği kafir ordusunun sancaktarı bozuyor, söylediği her söz küfür kokuyor. "benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar" deyip Hz. Ali emin adımlarla yerinden hareket etmeye başlıyor. ve birkaç saniye kısacık süren bir çarpışmayla kafirlerin sancaktarı yerde, Allahın arslanı ise dimdik ayakta. Ve sahabeler seviniyor, moralleniyorlar. Asıl şimdi başlıyor savaş, tam bir kıyamet ortamı. tam 3 katı büyüklüğünde kafir ordusuyla amansız kıyasıya bir çarpışma. Uhudda yiğitler var işte ebu dücane adlı sahabe kılıcının üstünde bir yazı "korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref var." işte musab bin umeyr mekkenin en zengin ve en yakışıklı genci. bu sahabe tüm rahatlığı konforu bırakıp Müslüman olup annesinin babasının o kadar gaddarane tutumlarına karşı evden uzaklaşıp Müslümanlığı seçmiştir. ve bu sahabe zırhını giyinince Efendimize (s.a.s) çok benziyor. ve döne döne savaşan hz hamza. Bir ok fırlıyor müşriklerden tam bu esnada hedefinde Efendimiz (S.a.s) var. ebu katade adlı sahabe cansiperane bir şekilde kafasını uzattı gelen oka ve ok gözüne saplandı. Hz. ömerin gözleri çakmak çakmak ama telaş var gözlerinde, halbuki savaş tam Müslümanların istediği gibi gidiyor ve zafere çok yakınken hz ömer okçular tepesine bakıyor. okçular ayneyn tepesinden inmeye başlıyor ve kazanılmaya çok yakın olan savaşın seyri bir anda değişiyor. Efendimizden (s.a.v) talimat gelmeden okçular bulundukları tepeyi terketmeye başlayınca daha o zaman Müslüman olmayan büyük komutan, büyük deha halid bin velid adamlarıyla okçular tepesinin arkasından Müslümanlara karşı saldırıya geçiyor ve Müslümanlar iki ateş arasında kalıyorlar. ve Efendimizin (s.a.v) i koruyan 15 sahabe ve efendimizin (s.a.v) mübarek elleri yüzüne kapanıyor, kainatın affı için semaya kalkan eller şimdi kan içinde. Zaman donuyor sanki ve Efendimizi mübarek dişi düşüyor. ve uhud dağını bir titreme alıyor. zaman donuyor sanki. ve sanki gökler yırtılıyor, kimse uhud dağına ilişmesin, ses geliyor tam 6 yerden "Muhammedin (s.a.v) dişi yere düşmesin" diye. Ve Hz. Cebrail o zamana kadar ki en hızlı inişiyle iniyor yeryüzüne, çünkü altı yönden ses geliyor yere düşmesin Muhammedin (s.a.v) in dişi diye.Karabulutlar çöküyor uhuda. ve bir ses "muhammed (s.a.v) öldürüldü" diye. halbuki öldürülen musab bin umeyr adlı mekkenin en yakışıklı ve bir zamanların en zengin çocuğu olan sahabe. Çünkü zırhını giyince bu sahabe efendimize (s.a.v) çok benziyormuş. Savaşın en yoğun olduğu yerde Efendimizi (s.a.v) korumak uğruna hemen yanında diyebileceğimiz noktada şehit düşüyor. "Muhammed (s.a.v) öldürüldü" seslerini duyan enes bin nadr adlı sahabe " eğer o öldüyse ben neden yaşıyorum" diye düşünüp diğer sahabelerinde mahzun mahzun bir köşede durduğunu görünce onlara da çıkışarak efendimizi (s.a.v) kastedip, " o öldükten sonra yaşayıpda ne yapacaksınız, kalkın onun gibi ölün" der ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit olur bu sahabe. Hem de ne şehit, kızkardeşi savaş bittikten sonra ayak parmaklarından tanımış ancak. gözlerini oymuşlar, kulaklarını dudaklarını kesip tanınmaz hale getirmişler enes bin nadr adlı sahabeyi.Bu satırları yazarken bende çok duygulanıyorum ama mecburum yazmaya. neyse Kab bin malik adlı sahabenin sesi duyuluyor " rasulullah (s.a.v) yaşıyor, onu miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım" deyip Müslümanlara müthiş bir moral veriyor. Hz. Hamza Efendimizin (s.a.v) yaşadığını öğrenince dalıyor yine kafirlerin arasına ve bir ara sendeliyor hz. hamza ve boşlukta (sonradan mekkenin fethiyle Müslüman olan) hz. vahşinin mızrağı hz. hamzaya isabet edip şehid oluyor hz. hamza.ve savaş bitiyor. Savaş meydanını gezen Efendimiz (s.a.v) savaş bitiminde hz. hamzanın cesedini görür ve tabiri caizse gözlerinden akan yaşlarla hz hamzayı yıkar. çünkü ebu süfyanın karısı olan hind (sonradan Müslüman olacak) babasını bedir savaşında hz hamzanın öldürmesiyle, hz. hamzaya kin gütmüştür. neyse hind vahşiye hz hamzanın kulklarını kestirip, kalbini çıkarttırıp v.s azalarını da kestirip kendisine takı yapılmasını istemiştir. ve hz. hamzanın o halini gören Efendimiz (s.a.v) gözyaşlarını tutamayıp hiç bu kadar üzülmemiş hiç bu kadar acı duymamıştır. Ve bir ayet yankılanıyor ahzab suresinden, " Müminlerden öyle yiğitler vardır ki Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi, kimi de şehitliği gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler." diye.

Allah bizi şefaatlerine nail eylesin. amin.