bugün

süreyya karacabey

kendileri ankara üniversitesinde çalışmakta olup, kimi yerlerde yazıları çıkmaktadır. aşağıda güncel bir yazısı mevcuttur.

realite baskısı "sorumluluktan kaçış tüneli" kazarken

“Bana realiteni söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” dedi ayna. E o kadar güzel kadın varken ayna ile kurduğum ilişki elbette güzellik üzerinden olmayacaktı, ayna, ruha bakıyordu; biçime değil. “Benim sabit bir realitem yok” dedim aynaya, realiteler değişebilir ama realiteyi kavrama biçimlerinde bir sıkıntı var. Aslında realiteyi pek umursadığım da söylenemez diye ekledim, -nasılsa ruhumu görüyor, yalanın lüzumu yok- diye. Sonra aklıma yeni gelmiş gibi bağırdım: “Realite baskısı sorumluluktan kaçış tüneli kazar.” “Sen iyice uçtun” dedi ayna, “tamam realiteye fazla biat insanı ruhsuz timsah yaptı diyelim, sorumluluktan kaçmakla ne ilgisi var?”

Ayna sıkıcıydı, kediye döndüm yeniden. Sorumluluk kelimesinde mama tabağını göstermişti ve ben ona “realite, mamanın yokluğunu gösteriyor” diyemezdim, yiyecek yarattım ve “realiteyi fazla tanımak ile temel sorumluluğu askıya almak arasındaki ilişkinin saçma olmayacağını yineledim”, kedi onayladı beni. Çünkü dedim, aslında yapılması gereken şeyden kaçmak için bir kılıftır “realite bunu gerektirdi” demek; yani bir şey, bir şeyi gerektiriyorsa, orada bir sorun var demektir. Çünkü “realite bu” ifadesinde zaten potansiyel olarak bir özür mevcut değil midir, koşullar farklı olsaydı, şimdiki durum bunu gerektirmeseydi, -şeydi, şuydu vs. gibi.

işte benim kafam buraya takılıyordu. Çünkü doğru olanın bahaneye ihtiyacı yoktur, açıklama yapmamızı gerektirmez, neden böyle davrandığımıza ilişkin kimseyi ikna etmemiz gerekmez, haklılık tonu aşikardır ve böylece insan, hakikate karşı sorumlu davranmış olur, yüzeysel realiteye karşı değil. Yüzeysel realite değişkendir, bir dönem düşman olduklarınızla ittifak etmenizde sakınca görmez, bir vakitler ettiğiniz sözlerin değişmesini pek mantıklı bulur. Çünkü realite değişmiştir ama bunu söylediğinizde aslında içten içe hakikatten özür dilediğinizi ben bilirim, tarih de bilir. Dolayısıyla realite baskısı, ‘sorumluluktan kaçış’ için sinsi bir tünel kazar diye tekrarladım, aynaya döndüm, çatlamıştı.

insan özellikleri konusunda en çok önemsediğim şey listesi durmadan değişir, daha doğrusu listenin kendisi değil de sıralanışı değişir ama şimdi bir şeyden çok eminim, sorumluluk duygusu en önemlisi. Okyanusun kıyısında oturup, susuzluktan ölürken, su tükenir korkusuyla bir damla su içemeyen Butimar ölçüsündeki mitik sorumluluktan kolay söz ederken, yüzeysel kazanımlar için derinliklere veda eden ve kimseye en ufak sorumluluk duymadan yoluna devam edenler de hakikati aşkın bir bölgeye sürüp, gündelik gerçekliğin gerekleriyle yaşamını sürdürenlerdir. “Realiteyi tanımıyoruz, içinde fazla hesap, gündelik kaygılar ve on yıl sonra özür diletecek durumlar var” dedim kediye. Kedi de “tarihe sorumluluğun benden başlıyor” dedi. Haklıydı. Şimdi bunu insanlara anlatsam dedim kediye, bana realite dersi vermeye kalkarlar, konjonktür, gereklilik falan bir sürü şey anlatırlar, mahsustan bilmek istemediklerimi, hiç bilmiyormuşum sanırlar.” Aman sansınlar” dedi kedi, “sen benim suyumu tazele.”

http://fraksiyon.org/real...an-kacis-tuneli-kazarken/