bugün
- ismet gurbuz 202411
- türkiye den soğuma sebepleri21
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar24
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak22
- sözlüğe kız getirmek10
- 2024 eurovision şarkı yarışması12
- okul müdürü nasıl korunabilirdi16
- sözlüğün en güzel kızı olmanın dezavantajları16
- bir kızı kucakta zıplatmak11
- komşuyu arabanın arkasına bağlayıp sürüklemek11
- burnumuzun dibindeki adaların yunanistan ın olması14
- erkeklerin sadakatsiz olması13
- benim başörtüm var arabamı yanlış park edebilirim11
- tamirciye veren kadın13
- bir erkeği cezbeden şeyler18
- şu an hissedilen duygu13
- fazla mastürbasyon yapan erkek9
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak11
- niyetin ciddi mi klişesi13
- uludağ sözlük kapatılacak11
- yorgun mermi8
- anın görüntüsü16
- icardi1905'in sözlüğü bozması31
- beni özlediniz mi doğru söyleyin13
- karşı cinsi tavlamak için ne yaparsınız16
- uludağ sözlükte yazmanın hiçbir anlamı olmaması21
- can yaman erkekse sözlük erkekleri ne19
- libido düşmesi18
- 45 yaş üstü kadınların muşmulaya dönmesi10
- kızların yedek listesi9
- yazarların kız çocuğu olursa koyacağı isimler11
- cami tuvaletinin paralı olması14
- karşı cinse giyim önerileri15
- sözlükteki feyk hesap sahipleri tespit edilecek9
- evlilik yaşı kaç olmalıdır12
- motosikletle 210 km hız yapmak15
- istanbulda vurularak öldürülen okul müdürü10
- dünya bandırmalılar günü16
- sözlükte artık kızlar teklif edecek8
- insan olmaya ceyrek kala'yı eloande den kapmak17
- platonik aşkın kalp kıran davranışları17
- eric bana9
- sözlük yazarlarının tatlıları13
- psikolog fiyatları16
- 2023 2024 sezonu lig şampiyonu9
seçime giden türkiye'yi absürt bir hikayeyle anlatan, bugün yayımlanmış bir yazı: http://www.haber10.com/makale/38742/#.UxZGOz9_uJQ
--spoiler--
Evdeki kanepede ceset gibi yatıyorum. Zihnim çok yorgun. Karşımdaki televizyonda bir haber bülteni açık. Televizyonun sesine caddeden geçen seçim otobüslerinin şarkılı türkülü gürültüsü de ekleniyor. Kumanda uzakta. Ne kalkıp televizyonu kapatabiliyorum ne de pencereyi örtebiliyorum. Sonra eziyete dönüşen sesler sis gibi dağılmaya, giderek anlamsız bir hal almaya başlıyor. Hissizleşiyorum. Bilincim yavaşça kapanıyor. Uykuyla uyanıklık halindeyim. Halüsinasyon görmeye başlıyorum:
Saray gibi bir yerdeyim... Ortada devasa bir masa ve masanın üstünde devasa bir sandık var. O masanın etrafındaki sandalyelerde de birçok tanınmış ismin oturduğunu fark ediyorum. içerideki herkes kendi aleminde. Varlığımı pek umursamıyorlar. Aralarında öylece dolanırken yakınından geçtiğim kişilerin konuşmalarını parça parça işitiyorum:
(Gülen, Hz. Azraille yan yana oturuyor. Görüntü ürkütücü olduğundan yanlarında fazla duramıyorum.)
GÜLEN: Ben Cebrail (as)ı çok severim; aşık gibi, burnumun kemikleri sızlar. Hiç görmediğim, tanımadığım bir melek bu. O bir parti kursa ben ona diyeceğim ki, sen bir parti kurdun ama ben seni desteklemiyeceğim.
(Sarıgül, çaresiz görünüyor. Karşısındakileri haşlıyor sürekli.)
SARIGÜL: Ben şahsen buraya gelmişim, bir Sarıgül olarak gelmişim. Mustafa Sarıgül burada ve siz heyecanlanmıyorsunuz bile!
(Öyle öfkeli ki, yanından geçerken sebepsiz yere alnıma doğru bir yumruk sallıyor. Ama hamdolsun teğet geçiyor.)
SARIGÜL: Teneke gibi durma, ya alkışla ya da kaybol!
(Oradan da uzaklaşıp başbakanın bulunduğu tarafa geçiyorum. Başbakan, arkasını dönmüş ve kısık sesle telefonla konuşuyor. Fakat ahizeyi açık unutmuş. Telefonun diğer ucundaki ses olduğu gibi işitiliyor.)
BAŞBAKAN: Alo Bilal, şeyleri şey yapsana.
BiLAL: Bir daha söyler misin babacığım?
BAŞBAKAN: Şeyleri diyorum, şey ediver.
BiLAL: Ha?!
YAVER: Yorulmuşsunuzdur efendim, biraz dinlenin.
PARALEL OTURANLARDAN BiRi: Yalnız öyle böyle değil, iyi dinledik.
SAĞIR BiR iHTiYAR: insanları dinle mi aldatmışlar?
RiZELi GiBi KONUŞAN BiR AMERiKALI: Biylerr! iğrienç planlarimiz sonüç veriyir. Terslileri devrreye sokarak ne kadar pis adamlerr olduğumuzu gö (Sözünü keserler.)
BiR VATANDAŞ: Ne diyor lan bu?
iKi VATANDAŞ: Senin yüzün neden karanlık dostum? Ağzınla değil de sallayıp durduğun o elindeki yüzüğünle konuşuyor gibisin.
ÜÇ VATANDAŞ: Ya anlasanıza işte, tıpkı kurbağa olayındaki gibi!
BÜLENT ERSOY: Biraz durun, durun biraz!
EMRE USLU: Hahahaha! Hayır.
GÜL: insan gerçekten hayret ediyor.
KILIÇDAROĞLU: Bu şehrin trafik sorununu çözemediler. Ama Sarıgül (Bir müddet düşünür.)
DUYARLI VATANDAŞ: Lütfen ama her kafadan bir ses çıkmasın!
BAHÇELi: (Elindeki hesap makinesiyle ayağa fırlayarak.) Kırk yapar!!!
KILIÇDAROĞLU: ... 5 yıl içinde istanbulun trafik sorununu çözecek!
KADiR TOPBAŞ: Anlayamadım?
KAVRAYIŞ AiLESi: Anlayamazsınız.
SEZEN AKSU: Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz.
EROL BÜYÜKBURÇ: Saksı değilim ben!
ÇiLLER: Türkiye gibi bir ülkeyi bu tür halüsinasyan, bu tür hayali girişimlerle halisülolo, halisiyu, halüs ee halüsyo, halisülale bunu söylemekte, Türkçesini ifade etmekte sıkıntı çekiyorum.
(O sırada içeriye kalabalık bir artist grubu girer.)
iLBER ORTAYLI: Görüyorum ki aramıza yeni cahiller katılmış.
(Artist grubundakiler oradaki bütün kalabalığı bastıracak şekilde tek tek oyunculuk sergilemeye başlar.)
DENiZ ÇAKIR: Herkes oy verdi, bir ben kaldım yani?
SELiM BAYRAKTAR: Hangisine vereceksin be canım?
BUĞRA GÜLSOY: Kaç milyon, yetmiş?
iREM SAK: Çok bir şey değişmez öyle.
SELMA ERGEÇ: Bir oyla mı değişecek yani her şey?
MELTEM CUMBUL: Bir oyla mı değişecek her şey?
HARUN TEKiN: Bir oy da eksik oluversin canım!
OKAN ÇABALAR: Bir oy?
CANAN ERGÜDER: Bir oy.
SEDA BAKAN: Bir oy.
KORAY CANDEMiR: Sadece bir oy
GÜVEN KIRAÇ: Minicik bir oy.
CEYDA DÜVENCi: Küçücük bir oy.
DOLUNAY SOYSERT: Oy senin sesin.
KENAN ECE: Oy ver.
RIZA KOCAOĞLU: Oy ver.
SARP AKKAYA: Lütfen oy ver.
MEHMET GÜNSUR: Oy ver... Bir oy, bir oydur.
MUSTAFA TOPALOĞLU: Oy oy Emine; nedir bu güzellikler, nedir bu güzellikler?
Sonra sesler ve görüntüler yavaşça dağılıyor ve kendime gelmeye başlıyorum. Son olarak görebildiğim kadarıyla da uzaylılar oradaki herkesi kaçırıyor. Fakat geride bir tek Mustafa Topaloğlunu bırakıyorlar. Ve o da masadaki sandığı zar zor bir kamyonetin arkasına yükleyerek oradan hızla uzaklaşıyor. Yoldan geçen biriyse yere uzanarak o kamyoneti kafasıyla durdurmaya çalışırken feci şekilde can veriyor.
Yattığım kanepeden doğrulurken belimin tutulduğunu anlıyorum. Pencereyi örtememiştim. Açıkta olan yerlerime soğuk yemiş olmalıyım. Ve aradan uzun bir süre geçmiş ki hava kararmış. Televizyondaki haberler bitmiş, yerine de Şefkat Tepe adındaki dizi başlamış. O an anladım ki, cereyanda kalan yerim aslında beynimmiş. Belim değil, aklım tutulmuş.
DiPNOT: itiraf etmeliyiz ki bu ülke seçim öncesi çok acayip oluyor. Gelişmeleri takip edenler yazdığım diyalogların tamamen hayal ürünü olmadığını görecektir. Aslında ben sadece bir takım alıntılar yaptım ve onları montajladım!
--spoiler--
--spoiler--
Evdeki kanepede ceset gibi yatıyorum. Zihnim çok yorgun. Karşımdaki televizyonda bir haber bülteni açık. Televizyonun sesine caddeden geçen seçim otobüslerinin şarkılı türkülü gürültüsü de ekleniyor. Kumanda uzakta. Ne kalkıp televizyonu kapatabiliyorum ne de pencereyi örtebiliyorum. Sonra eziyete dönüşen sesler sis gibi dağılmaya, giderek anlamsız bir hal almaya başlıyor. Hissizleşiyorum. Bilincim yavaşça kapanıyor. Uykuyla uyanıklık halindeyim. Halüsinasyon görmeye başlıyorum:
Saray gibi bir yerdeyim... Ortada devasa bir masa ve masanın üstünde devasa bir sandık var. O masanın etrafındaki sandalyelerde de birçok tanınmış ismin oturduğunu fark ediyorum. içerideki herkes kendi aleminde. Varlığımı pek umursamıyorlar. Aralarında öylece dolanırken yakınından geçtiğim kişilerin konuşmalarını parça parça işitiyorum:
(Gülen, Hz. Azraille yan yana oturuyor. Görüntü ürkütücü olduğundan yanlarında fazla duramıyorum.)
GÜLEN: Ben Cebrail (as)ı çok severim; aşık gibi, burnumun kemikleri sızlar. Hiç görmediğim, tanımadığım bir melek bu. O bir parti kursa ben ona diyeceğim ki, sen bir parti kurdun ama ben seni desteklemiyeceğim.
(Sarıgül, çaresiz görünüyor. Karşısındakileri haşlıyor sürekli.)
SARIGÜL: Ben şahsen buraya gelmişim, bir Sarıgül olarak gelmişim. Mustafa Sarıgül burada ve siz heyecanlanmıyorsunuz bile!
(Öyle öfkeli ki, yanından geçerken sebepsiz yere alnıma doğru bir yumruk sallıyor. Ama hamdolsun teğet geçiyor.)
SARIGÜL: Teneke gibi durma, ya alkışla ya da kaybol!
(Oradan da uzaklaşıp başbakanın bulunduğu tarafa geçiyorum. Başbakan, arkasını dönmüş ve kısık sesle telefonla konuşuyor. Fakat ahizeyi açık unutmuş. Telefonun diğer ucundaki ses olduğu gibi işitiliyor.)
BAŞBAKAN: Alo Bilal, şeyleri şey yapsana.
BiLAL: Bir daha söyler misin babacığım?
BAŞBAKAN: Şeyleri diyorum, şey ediver.
BiLAL: Ha?!
YAVER: Yorulmuşsunuzdur efendim, biraz dinlenin.
PARALEL OTURANLARDAN BiRi: Yalnız öyle böyle değil, iyi dinledik.
SAĞIR BiR iHTiYAR: insanları dinle mi aldatmışlar?
RiZELi GiBi KONUŞAN BiR AMERiKALI: Biylerr! iğrienç planlarimiz sonüç veriyir. Terslileri devrreye sokarak ne kadar pis adamlerr olduğumuzu gö (Sözünü keserler.)
BiR VATANDAŞ: Ne diyor lan bu?
iKi VATANDAŞ: Senin yüzün neden karanlık dostum? Ağzınla değil de sallayıp durduğun o elindeki yüzüğünle konuşuyor gibisin.
ÜÇ VATANDAŞ: Ya anlasanıza işte, tıpkı kurbağa olayındaki gibi!
BÜLENT ERSOY: Biraz durun, durun biraz!
EMRE USLU: Hahahaha! Hayır.
GÜL: insan gerçekten hayret ediyor.
KILIÇDAROĞLU: Bu şehrin trafik sorununu çözemediler. Ama Sarıgül (Bir müddet düşünür.)
DUYARLI VATANDAŞ: Lütfen ama her kafadan bir ses çıkmasın!
BAHÇELi: (Elindeki hesap makinesiyle ayağa fırlayarak.) Kırk yapar!!!
KILIÇDAROĞLU: ... 5 yıl içinde istanbulun trafik sorununu çözecek!
KADiR TOPBAŞ: Anlayamadım?
KAVRAYIŞ AiLESi: Anlayamazsınız.
SEZEN AKSU: Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz.
EROL BÜYÜKBURÇ: Saksı değilim ben!
ÇiLLER: Türkiye gibi bir ülkeyi bu tür halüsinasyan, bu tür hayali girişimlerle halisülolo, halisiyu, halüs ee halüsyo, halisülale bunu söylemekte, Türkçesini ifade etmekte sıkıntı çekiyorum.
(O sırada içeriye kalabalık bir artist grubu girer.)
iLBER ORTAYLI: Görüyorum ki aramıza yeni cahiller katılmış.
(Artist grubundakiler oradaki bütün kalabalığı bastıracak şekilde tek tek oyunculuk sergilemeye başlar.)
DENiZ ÇAKIR: Herkes oy verdi, bir ben kaldım yani?
SELiM BAYRAKTAR: Hangisine vereceksin be canım?
BUĞRA GÜLSOY: Kaç milyon, yetmiş?
iREM SAK: Çok bir şey değişmez öyle.
SELMA ERGEÇ: Bir oyla mı değişecek yani her şey?
MELTEM CUMBUL: Bir oyla mı değişecek her şey?
HARUN TEKiN: Bir oy da eksik oluversin canım!
OKAN ÇABALAR: Bir oy?
CANAN ERGÜDER: Bir oy.
SEDA BAKAN: Bir oy.
KORAY CANDEMiR: Sadece bir oy
GÜVEN KIRAÇ: Minicik bir oy.
CEYDA DÜVENCi: Küçücük bir oy.
DOLUNAY SOYSERT: Oy senin sesin.
KENAN ECE: Oy ver.
RIZA KOCAOĞLU: Oy ver.
SARP AKKAYA: Lütfen oy ver.
MEHMET GÜNSUR: Oy ver... Bir oy, bir oydur.
MUSTAFA TOPALOĞLU: Oy oy Emine; nedir bu güzellikler, nedir bu güzellikler?
Sonra sesler ve görüntüler yavaşça dağılıyor ve kendime gelmeye başlıyorum. Son olarak görebildiğim kadarıyla da uzaylılar oradaki herkesi kaçırıyor. Fakat geride bir tek Mustafa Topaloğlunu bırakıyorlar. Ve o da masadaki sandığı zar zor bir kamyonetin arkasına yükleyerek oradan hızla uzaklaşıyor. Yoldan geçen biriyse yere uzanarak o kamyoneti kafasıyla durdurmaya çalışırken feci şekilde can veriyor.
Yattığım kanepeden doğrulurken belimin tutulduğunu anlıyorum. Pencereyi örtememiştim. Açıkta olan yerlerime soğuk yemiş olmalıyım. Ve aradan uzun bir süre geçmiş ki hava kararmış. Televizyondaki haberler bitmiş, yerine de Şefkat Tepe adındaki dizi başlamış. O an anladım ki, cereyanda kalan yerim aslında beynimmiş. Belim değil, aklım tutulmuş.
DiPNOT: itiraf etmeliyiz ki bu ülke seçim öncesi çok acayip oluyor. Gelişmeleri takip edenler yazdığım diyalogların tamamen hayal ürünü olmadığını görecektir. Aslında ben sadece bir takım alıntılar yaptım ve onları montajladım!
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar