bugün

kankayla ders çalışırken sevişmeye başlamak

kanka edindiğimiz hatun kişisiyle birlikte ders çalışırken bir anda "aklı evde kimse yooook!" diye dürtükleyen şeytana uymaktır.

yine yıllardan bir yıl, günlerden bir gün... üniversitedeyim ve iktisat derslerini şıp diye anlayıp sınavların amına koymamdan kelli ders çalıştırmamı isteyen bir ton hatunu avuttuğum yıllar. ben hala bu "birlikte ders çalışma" veya "ders çalıştırma" mevzularına hala gıcığım, onu da belirteyim.

nese efenim, para ve banka dersinden kalmış ve ikinci seferde de kalmak ihtimalinden dolayı yine kanka sıfatıyla anabileceğim bir hatun kızımızın yardım çağrısı ulaştı. e tabi biz bunu "görev" olark addettiğimiz için hemen yardımına koştuk. okul kantininde oturup hem bişeyler içelim hem de yavaş yavaş anlatırım diye planladıktan sonra dev gibi olan iibf kantininin en köşesine çekildik. ortam biraz sessizleşince, başladım beynimdeki ilim irfan şelalesini hatunun beynine doğru akıtmaya. ama maalesef, o kalabalıkta hiç anlamıyordu hanım kankamız. sürekli aklı sağda solda olduğundan dolayı kendisi de bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki, "hadi benim eve gidelim, orda daha rahat çalışırız" dedi. ben de allah var aklımda hiçbişey yok ki, hiç oralı olmadan kabul ettim. evine gittik. biz gittiğimizde salonda oturan ev arkadaşına selam verip beş dakika birlikte oturduktan sonra kızın odsına geçtik. ama inanın ikimizde de ne sevişme arzusu, ne de kütükleme güdüsü hasılolmuş değil. nese efenim odada bulunan ders çalışma masasına oturduktan sonra, kantinde bıraktığımız gibi çalışmaya devam ettik. neredeyse yarım saat geçtikten sonra, off sıcak oldu, ben bi üstümü değiştirip geliyorum diyerek gitti. gelirken de elinde iki adet neskafe ve üstünde askılı bodysiyle endam ederek yanıma oturdu ve "selma gitmiş" diyerek ekledi. içimden "yapmayacaktın bunu kanki" diye sızlandıktan sonra ders çalışmaya devam ettik. ama gerçekten sevişmek gibi bir niyetim yok. kanka dediysek kanka, ötesi olmaz. sapla samanı karıştırmamak lazım azizim.

neredeyse 1.5 saat geçti ve yavaş yavaş sırtımızın kamburu çıkmaya, dudaklar pelteleşmeye ve başlar öne doğru düşmeye başlarken, "öff ya sıkıldım, biraz ara verelim" dedi ve çarpraz yaparak masanın üstüne koyduğu ellerinin üzerine koydu başını. koyduğu anda sırtının güzelliği gözümün içine içine giriverdi. hatun minyon bir hatundu. ama trakyalı olmasından kelli hem sarışın hem de orantılı bir bedeni vardı. beli ince poposu kase gibiydi. uzaktan bakıldığında gayet de seksiydi ama yanyana durunca, yer cücesi gibi sırıtıyordu yanımda. nese efenim, sırtını diyorduk; o sırtının güzelliğini gördükten sonra kulağıma bir ses "evde kimse yooook, evde kimse yoooook!" diye fısıldamaya başladı. fısıldamasıyla bir türlü hakim olamadığın dudaklarımla bembeyaz omzuna bir öpücük kondurdum. "aaaaaaa!" diyerek şaşkın ama az da olsa gülümseyen yüzüyle bana baktıktan sonra aylarca eline devranmış ben, dudaklarına yapışma konusunda bir an bile tereddüt etmedim. ilk defa bu kadar minik bir kızla sevişiyordum. ama çok farklı ve güzeldi. öyle ki, her istediğim pozisyona rahatça sokuyor, yeni yöntemler bulma konusunda fazla da sıkıntı çekmiyordum. bir ara doggy pozisyonuna getirdiğimde iki adet elma büyüklüğündeki kalçasının arasındaki vajinasına aleti itiştirdiğimde, şrakkk diye ortadan ikiye ayrılacak diye korktum. üste alıp zıplatmanın verdiği hazzı da o zaman tattım. düşünün ben, 1.90 boyunda insan azmanı, o 50 kilo minicik bir kız. velhasıl, ilginç ama bir o kadar da güzel bir sevişme yaşadık.

o sevişmeden sonra mecburi oluşan birlikteliği arkadaşlara anlatmak biraz zor oldu ama dalga geçmekle, şaşırmak arasında kalan kankaların da bize alışması fazla uzun sürmedi. ama yalnız sevişmek üzerine kurulu bu ilişki de arkadaşların kabullenmesi kadar kısa sürdü. sevişmenin her türlüsünü yaşayıp sıkıldıktan sonra da ayrılıp yollarımıza bıraktığımız yerden devam ettik.