hayatındaki herkesin çekip gitmesi

yoldan gecenlerde var da her aksam gelenler nerde sorusu ile özetlenecek olan durumdur.

evet bu hayat denilen kerhanedeki orospunun ciklet ciğnemesi süresinde insanlar cok seyler kaybederler. dostlarini, umutlarini, yaşama sevincini, gencliğini hatta rüyalarini kaybeder.

peki kaybettiklerinin yerine ne konur? sadece mazinin hicaz bestesi olan hatiralar kalir geride.

dostlar terkeder yahut siz terkedersiniz. sigaranizi bile sagliniz için terkedersiniz. keseniz icin icmeleri kesersiniz. bazende sadece selamlasirsiniz.

peki biz niçin yasiyoruz? her günü baska bir elemle sıkıntı ile ah ile vah ile ömrümüzü niçin yasiyoruz?

üzümün çöpü diyorlar armutun sapi diyorlar, delirmeyeceksin...

hergün haksiz yere azar yiye yiye, buruklastiğimiz ' lan ben ne yapiyorum' sorgulamamizi kafamiza vura vura hatirlatan, felekten bir gece calarken ariza cikartanlar tarafindan terkedilmek yahutta terketmek bir erdemdir.

cünkü bir zaman sonra birşeyleri yürütmek azap olup. elde kalan hicaz makamindaki hatiralar bile ibrahim tatlises sarkilari gibi keleklesir ve nefretlik olur.

önün yokus arkan yokuş ne bok yiyeceğini bilmeden karincalari seyretmek büyük mutluluktur.

bu mertebeye cikinca yüksekliklerin firtinalarina dayanmak ve kabul edebilmektir.

düzlüklerin kalabaliklarina sivri sineklerine katlanmak ise aptaliktir.

hele de hayatin bütün elzemlerine karsi kurdugunuz vahayi tarumar etmek istemeleri ise bambaskadir.

yazlikta bir komsumuz vardi. pek bir dostu yoktu sadece komsularla lak lak eder hünerli oldugu için mekanikten cok iyi anlar idi.

dereden tepeden falan konusurken laf döndü dolasti dostluklara geldi.

ve neden kendisinin yazlik cevresinden disinda kimseleri olmadiğini anlatti.

bu arada bu komsum almanyada sifirdan bir şeyler kazanmiş calismaktan baska bir şey yapmamiş idi.

günün birinde dostlari ile bir alemden döönyorlarmiş. kendi arabasinda bir ahbabi agzinda yanan sigarayi fiske vurmus. tabi sigara yere düsünce dösemeyi yakmasin diye egilip almaya kalkinca kaza yapmiş. ve arabanin ön tarafi paramparca olmus.

binbir eza cefa cekerek aldiği gözü gibi sevdiği arabasinin haybeye bombok olmasini bir kenara atmiş, ama dostlarinin zeytin yaği gibi üste cikmasini kendine yediremiş. hem haksiz hem güclü pozisyonunda olmalari ona bir hakikati hatirlatmiş.

sayginin bittiği dostluklar ve arkadasiklar biter. kendisi söylemedi ama benim anladiğim suydu bu konuda.

bir insanin dostu onu cok iyi tanir. nelere deger verdiğine neler için ne faturalar ödediğini bildiği. buna ehemniyet vermezse harala gürele bir ilişki yasarsa ve kaç paraysa öderiz ulan tatava yapma tarzinda öküzlükler yaparsa ona kirmizi karti cikartmak gerekir.

onun istediği para lafi değildi. ugruna binbir ezalara katlandiği en cok istediği seyi paramparca olmasi ve insanlarin rabbena hep bana felsefesi idi.

o gunden sonra defterlerini dürmüş. ona sormustum peki özlüyormusun onlari diye. onun cevabi ise hatirlara dalip özlüyorum ama sonra arabamin hali gözümün önüne geliyor sadece aptalliklarina üzülüyorum.

evet su akar deryaya varir, deryadan mahi cikartir gokyuzunde yagmur olur damlalari cicekleri sular... ne yapalim hayat bu...

insanlarin birbirini anlamak için parmaklarini kipirdatmadiklari, nalinci keseri gibi dolastiklari bir dünyadan ne beklersiniz.

insanlar gider yerlerine yenileri gelir, gün biter aksam gelir, aksam biter gün gelir, böyle bir devri devrandir bu...