bugün

ittihat ve terakki cemiyeti

ittihat ve Terakki Cemiyeti

Osmanlı Devleti;nin son dönemi olan 1908-1918 arasındaki siyasal kuruluşlardan en önemlisi, ''ittihat ve Terakki Cemiyet''dir. Bu kuruluş, 1908 - 1918 yılları arasında on yıla yakın bir süre içinde Türk siyasi hayatını yönlendirmiş ve damgasını vurmuştur.

Sonradan ittihat ve Terakki Cemiyeti adını alacak olan bu örgüt, 1889 Mayıs ayında ittihad-ı Osmanî adıyla istanbulda kurulmuştur. Bu gizli cemiyetin ilk kurucuları, Askeri Tıp Okulu öğrencilerinden ibrahim Ethem (Temo), ishak Sukuti, Mehmet Reşit ve Abdullah Cevdet, ve Hüseyin Zade Ali Bey dir.

ittihatçılar, ülkede yeniden Meşrutiyet yönetimi kurmak, Kanun-i Esasi ile verilmiş olan hak ve hürriyetlere yeniden sahip olmak için, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamite ve yönetimine karşı mücadeleyi temel amaç olarak belirlemişlerdi.

Cemiyet, ilk kuruluşunda örgütlenme modeli olarak italyan Carbonari Cemiyetini örnek almıştır. Kuruluşundan sonra bir süre sessiz kalan cemiyet, daha sonra Askeri Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye ve Bahriye gibi okullarda hızla örgütlenmiştir.

Subaylar arasında, askeri ve sivil yüksekokullarda, medreseler ve tekkelerde taraftarlarını artıran cemiyet, üyeleri kanalıyla da çeşitli illerde örgütlenmiştir. Cemiyetin böyle hızla yayıldığı, taraftarlarını çoğalttığı günlerde II. Abdülhamit yönetimi, cemiyetin varlığından haberdar olarak, üyelerini takip ettirmiş ve tutuklatmıştır. Takip ve yakalanmaktan kurtulan bir çok cemiyet mensubu yurt dışına kaçmıştır.

Yurt dışına kaçan cemiyet üyeleri burada da kendilerinden önce Avrupa ya gelmiş olan Genç Türk (Jön Türk)lerle ilişkiye girmişler ve bulundukları yerlerde örgütlenmeye çalışmışlardır. Burada ismini de Osmanlı ittihat ve Terakki Cemiyeti olarak değiştiren cemiyetin Ülke dışındaki örgütlenmesi başlıca Üç merkezde yoğunlaşmıştır. Bunlar; a) Paris Şubesi b) Cenevre şubesi c) Kahire şubesi.

4-9 Şubat 1902 de yapılan büyük Jön Türk Kongresinde&, ülkeye yeniden kazandırılacak olan Meşrutiyet yönetiminin uygulanması konusunda beliren görüş ayrılıkları cemiyeti ikiye bölmüştür. Prens Sabahattin Bey in öncülüğünde bir grup üye cemiyetten ayrılarak Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyetini kurmuşlar ve Terakki Gazetesini çıkarmaya başlamışlardır. Ahmet Rıza Bey başkanlığında temsil edilen diğer grup ise, kongre sonrası ilk icraat olarak osmanlı ittihat ve Terakki Cemiyetinin ismini Osmanlı Terakki ve ittihat Cemiyeti”ne dönüştürmüştür.

Öte yandan, Selanikte de 1906 Eylülünde içlerinde Bursalı Mehmet Tahir Bey, Kazım Nami Bey (Duru), Ömer Naci Bey, Talat (Paşa) gibi sonradan ittihat ve Terakki Cemiyetinin (Partisi) önde gelen isimlerinin yer aldığı Osmanlı Hürriyet Cemiyeti adıyla yeni bir cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyet, yurt içinde ve yurt dışında kurulmuş olan Jön Türk cemiyetlerinin bir devamı değildir.

Aynı günlerde, 1906 Ekiminde Şamda Vatan ve Hürriyet adlı gizli bir cemiyet kurmuş olan Mustafa Kemal Selanike gelmiştir. Burada, kurduğu cemiyetin Selanik Şubesini oluşturan Mustafa Kemal daha sonra Suriyeye geri dönmüştür. Ancak, bir süre sonra Vatan ve Hürriyet Cemiyeti, Osmanlı Hürriyet Cemiyetiyle birleşmiştir. Böylece Vatan ve Hürriyet Cemiyeti ortadan kalkmıştır.

Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kısa zamanda Rumelinin her tarafına yayılmıştır. Makedonyanın bütün şehir ve kasabalarında ve özellikle Türk Alaylarının bulunduğu yerlerde genç subaylar arasında taraftar bulmuştur. Böylece, Makedonyada bulunan Osmanlı III. Ordusunun teğmen, yüzbaşı, binbaşı rütbesindeki subayları bu cemiyete katılmışlardır. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti 27 Eylül 1907de merkezi Pariste bulunan Osmanlı Terakki ve ittihat Cemiyeti ile resmen birleşmiştir.

Bu birleşmeden güçlenerek çıkan cemiyet, Sultan II. Abdülhamit yönetimine karşı yaptığı mücadeleyi siyasî olmaktan çıkararak askeri bir temele de dayandırmıştır. Abdülhamitin baskıcı yönetimini sona erdirmek amacıyla bazı genç subaylar genel bir ayaklanma çıkarılmasını istemekteydiler. Bu amaçla Kolağası Niyazi Bey Resnede emrindeki kuvvetlerle dağa çıkmış, daha sonra da Enver Bey Tikveşte, Eyüb Sabri Bey Ohride, Selahattin ve Hasan Tosun Beyler Arnavutlukta aynı şekilde Hürriyet Taburları kurarak dağa çıkmışlardır.

Cemiyet, saraya telgraflar çekerek Anayasanın hemen yürürlüğe konulması ve Meclis-i Mebusanın toplantıya çağırılmasını istemiştir. Ayrıca şayet milletin bu isteklerini kabul etmeyecek olursa, tahtından indirileceği Sultan II. Abdülhamite bildirilmiştir. Nitekim 23 Temmuz 1908de Manastırda ve Selanikte Meşrutiyet resmen ilân edilmiştir. Bütün bu gelişmeler üzerine Sultan II. Abdülhamit, yayınladığı bir bildiriyle Osmanlı Devletinde anayasayı yeniden yürürlüğe koyduğunu ve meşrutiyeti ilân ettiğini açıklamıştır.

Artık ittihat ve Terakki ismini kullanmakta olan cemiyet için, Meşrutiyetin ilânından sonra yeni bir dönem başlamıştır. Cemiyetin, 1911 Kongresinde tüzüğünde yapılan bir değişikle ittihat ve Terakki Cemiyetinin merkezi istanbul olan bir siyasal parti olduğu belirtilmiştir. Böylece, Türk demokrasisinde ilk siyasî parti olma özelliği ittihat ve Terakki Partisinin olmuştur.

ittihat ve Terakki Cemiyeti (Partisi) bünyesinde, çok sayıda asker, sivil, fikir adamı, gazeteci, yazar ve şair isimleri barındırmıştır. Ancak, ittihat ve Terakki deyince ilk akla gelen isimler Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşalardır. Aynı zamanda bunlar lider olarak da ön plana çıkmışlardır. Milli Mücadelenin önderi Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarındaki bir çok önemli isim bu cemiyetin bünyesinden çıkmıştır.

ittihat ve Terakki Cemiyeti Osmanlı Devletinin dağılmasını önlemek için Osmanlıcılık veya Pan-Osmanizm düşüncesini ittihad-ı Anasır (Unsurların Birliği) şekliyle benimsemiş ve cemiyet-parti içinde ve devlet yönetimindeki uygulamalarında bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu nedenle; cemiyet-parti bünyesine Türklerin yanında Araplar, Arnavutlar gibi Türk olmayan Müslümanları ve Ermeniler, Rumlar, Yahudiler gibi gayri müslimleri almışlardır. Balkan Savaşları esnasında uğradığı yenilgi ve Türk insanının uğradığı haksızlık ve zulüm, devlet adamlarının ve aydınların savundukları Osmanlılık ve islamcılık fikirlerinden uzaklaşarak Türkçülüğü ön plana çıkarmalarına yol açmıştır. Bu nedenle ittihatçılar, Türkçülük fikrini parti programlarına almışlar ve 1913-1918 yılları arasında iç ve dış politikalarında adeta bir devlet politikası olarak uygulamışlardır.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Türk milletinin anavatanının, yani Anadolu’nun işgal edilerek milletimizin esaret altına alınmak istenmesi karşısında, ittihat ve Terakki Cemiyeti-Partisine mensup bir çok vatansever Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlamış olan Milli Mücadele’ye katılmışlardır.

Genç ve idealist bir kadroya dayanan ittihat ve Terakki Cemiyeti-Partisi, Osmanlı Devleti’ni parçalanmaktan kurtarmak amacıyla yola çıkmalarına ve iktidara hiç düşünmedikleri kadar kolay ulaşmalarına rağmen, devlet yönetimindeki tecrübesizlikleri ve dönemlerindeki iç ve dış gaileler sebebiyle bu amaçlarını gerçekleştirememişlerdir. Üstelik Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve nihayet I. Dünya Savaşı’yla ülkeyi parçalanmanın ve yıkılmanın eşiğine getirmişlerdir.

Osmanlı Devletinde ikinci defa Meşrutiyeti kazandırmakla ve Türk siyasî hayatına çok partili hayatı getirmekle övünmüş olan ittihatçılar, kendi elleriyle kurdukları çok partili hayatı yine kendi elleriyle katletmişlerdir. Mutlak iktidarları döneminde siyasî rakiplerine ve diğer siyasal partilere hayat hakkı vermemişlerdir. Bu dönemde bazı siyasî partiler kapatılmış veya faaliyetleri yasaklanmış, birçok siyasî muhalifleri tutuklanmış ve sürgünlere yollanmıştır.

I. Dünya Savaşından Osmanlı Devletinin mağlup olarak çıkması ve Mondros Mütarekesinin imzalanması üzerine ittihat ve Terakki Partisi; 5 Kasım 1918de yaptığı son kongresinde partiyi kapatarak Teceddüt Fırkası adıyla kuracakları yeni parti bünyesinde siyasî faaliyetlerine devam etmelerini kararlaştırmıştır

(kaynak: wikipedia)