bugün

musty252

(bkz: will there be water/#6758744) kendisi hakkımda yalan yanlış bilgileri basına sızdırmaktan çekinmemekte - halbuki ben burada bütün onurumla doğruları söylemek için bulunuyorum. ama daha uzun süre uludağ sözlük'e giremeyecekken (askere gidecek, "dünya evi"ne girecek filan) biraz da biz sallayalım:

kendisiyle tanışmam puslu bir boğaz turu gecesine rastlar. sulardan yükselen soğuk hava dalgaları ciğerlerini doldurur halde, feribotun altlarında elinde zavallı bir rakı şişesiyle sinmiş, saçma sapan sözler söylüyordu; üzerinde kendisini hasta olmaktan alakoyabilecek hiçbir şey yoktu - bense buz altındaki balıklarla alışveriş yapacak kadar sıkı giyinmiştim. acıdım kendisine, üzerimdeki kabanlardan birkaçını örttüm üzerine. sonra muhabbete başladık. karı kız, birkaç da güzel oğlana dair (o zamanlar biseksüeldi) muhabetten sonra, konu futboldan açıldı. bilirim, her erkek erkeğe muhabbette bunun tam tersi olur, ama anlamış olduğunuz üzere musty252 (kişilik haklarını ihlal sayılacağından ve sizin aklınızın ermeyeceği gerekçelerden dolayı gerçek ismini maalesef gizli, çok gizli tutmak zorundayız) farklı bir erkekti.

feribottan indikten sonra muhabbeti kesmeye razı olamadık ikimiz de. onun haliyse hala haraptı, görüyordum. "hadi bana gidelim," dedim. nerede oturduğumu filan sormadan "tamam," dedi. gördüğümüz ilk süpermarketten (tabelasında süpermarket yazmasına çok dikkat etmiştik) bir ülker çokokrem aldık. saate baktım. "03:56," dedim, "ezan yakın." "eyvallah," dedi, ciddiyetle, "çok teşekkür ederim." sonra havaalanına gittik bir taksi çevirip, ve ankara'ya geldik, bana...

gelir gelmez yatağa girdik ve uyuduk. uyandığımızda akşam ezanının okumasına 13 dakika kaldığını gördüm - musty252'yse yatağın içinde sağından soluna dönüp kibarca gaz salarak "ankara güzel şehir yaa..." dedi... "eyvallah," dedim, "çok teşekkür ederim."

bu kadar. bu ne lan. silin bu entry'yi aq. bizden başka kimseyi ilgilendirmiyor. niye yazıyonuz bunları.