bugün

şehirlerarası yolculuklarda akıldan geçenler

kişinin gidiş amacı ile doğru orantılı olarak değişkenlik gösteren, belki sadece gözyaşları içerisinde, belki de büyük mutluluklar arifesinde olan düşünceler topluluğudur.

küçüklüğüme dair aklımda kalanlar hep yolların ne kadar uzun olduğu, köylerin şehir yaşamından ne kadar farklı olduğuydu. otobüse binmeden önce de umarım düzgün ve kapısı otomatik (ne saçmaymış) olan bir araç ile seyahat ederim heyecanı vardı onlu yaşlarda. belki bilenler vardır, o dönem 0302 otobüsler ve bu otobüslerin kaptan yanında tek kişilik en önde koltukları vardı. çocukluk heyecanı ile hep o koltukta oturmak istemişimdir. buna izin veren de bir çok babacan şoföre denk geldim açıkçası. yaz tatillerinde anneanne'ye yapılan uzun otobüs yolculukları en keyiflisiydi.

üniversite dönemleri biraz daha farklıydı, anne babadan ayrılıp başka bir şehirde okuyunca sürekli seyahat etmek zorunda kalıyorsun. ilk senelerde biraz da çekingen ve tek başına bir yerlere gitmenin verdiği korkaklık, aileden ayrılmanın verdiği üzüntü, yolculukların daha karamsar olmasına sebep verse de 2.yıldan sonra bu da değişti. yazın özlenen üniversite arkadaşları ve okuduğun şehirdeki eve kavuşma isteği daha ağır basmaya başladı. artık aileye dönüş değil, arkadaşlara dönüş yolculukları daha keyifli olmuştu.

okul bitip bir işe girdikten sonra özel araba ile şehirlerarası seyahatlar ise farklı yerlere gidilirse keşif ruhunu ortaya çıkarıyor. yollarda yeni yeni kasabaları, insanları görmenin verdiği güzel ruh hali var artık. kamyoncu duraklarında yenilen güzel yemekler de cabası.

bütün bu seyahatların en düşündürücü ve üzücü olanı ise hastalık ve ölüm durumunda yapılanlar. aklından hiç bir şey geçmiyor, sadece gözyaşlarınla, acaba öldü de bana mı söylemiyorlar düşünceleri ile içini kemire kemire geçiyorsun yollardan. yol uzadıkça uzuyor, bitmiyor kilometreler. durmasın istiyorsun mola yerinde otobüs, konuşmasın istiyorsun hiç kimse.

kısacası, her psikolojik ana ait farklı tepkiler ve gözlemler işte.