bugün

idioterne

dogma manifestosuna uygun çekilmiş ikinci film; birincisi ,Thomas Vinterberg in Şölen idir.

Eylemin ilk şartı özgürlüktür ve bu eylem mevcut olan dünya görüşünü değiştirmeye yöneliktir. En azından idiotlar için bu böyledir. Ve gerçekleştirmek istedikler şey onları bu tür bir eyleme götürüyor: Özünün ötesinde varolmak!

Film, orta sınıfın içinde bulunmayı reddeden bir grup sanatçının idiot taklidi yaparak özgürce davranmasını ele alıyor. Daha ilk sahnede Stoffer oldukça lüks bir restaurantta idiot taklidi yapıp çevredeki masalara hafif rahatsızlıkla selam veriyor ama hiç kimse ona dostane bir yaklaşım sergilemiyor. Karen (Trier in bu filmdeki masumiyet azizesi) in bulunduğu masaya geldiğinde ise cana yakın bir tavırla karşılaşması Stoffer i etkiler ve restauranttan çıkıncaya kadar onun elini bırakmaz; artık Karen idiotların yanında yer alacaktı. Stoffer dialoglardan anlaşıldığı kadarıyla eski bir devrimcidir ve orta sınıfa çok kızgındır. Onlardan intikam almak için her şeyi yapabilecek bulantıya sahiptir. Amcasının satmak için vermiş olduğu eve tüm eski entelektüel (aralarında doktor ve sanat tarihçisi bile vardır) arkadaşlarını getirerek idiot taklidi yapıp özgür bir şekilde yaşamaya başlarlar (ki özgürlük mutluluktur). Onların bilincinde geçmişten gelen bir hesaplaşmadan ötürü dış dünya (orta sınıf) kendilerine negatif bir güç aktarmıştır, ve bunu yenmek için olmayan bir şey tasarlanmalıydı. Dostoyevskinin "bir insan umudunu ve yaşama amacını kaybetmeye görsün, sadece can sıkıntısı bile onu bir hayvana çevirebilir" sözünde olduğu gibi onları da birer idiota çevirmişti. Bu idiot guruhunun orta sınıftaki bulantı barizliği idiotluğun mubah olduğu anlayışını da beraberinde getiriyordu. Üstelik buna bir de haz eklenince mutluğun en büyüğünü yaşamaya olanak veriyordu. Bu motif şimdiki an içinde anlamlaşmıştı çünkü kendilerinin dışında varolan idiotluk kendi egolarına sahip oluyordu ve mevcut olan bulantıyı yok ederek ruhun huzura kavuşmasını sağlıyordu. Bu aylak taifesinin belki de tek amacı orta sınıf bulantısından uzakta huzur içinde varolmak ve istediğini yapmaktı. Ama varolmak için kendilerini idiot olarak seçmişlerdi. Ki böyle bir seçim de ciddi bir orta sınıf eleştirisini beraberinde getiriyordu.
Bir azize olarak Karen'a döndüğümüzde ise müphem bir tabloyla karşılaşırız. Ne şu anki varlığı hakkında bir şeyler biliyoruz ne de geçmişi... Buradadır onların arasındadır ve onların arasında olmaktan son derece mutludur. Ana karekter olmasına rağmen film boyunca bir kağıt parçasını dolduracak kadar konuşmuyor; çoğu zaman "nerede bu kadın" diyecek kadar kamera bile üzerinde durmuyor. Seyircinin bildiği tek şey vardır: O ordadır ve orda olmaktan mutlu bir şekilde yaşıyor.

Elbette Trier pek Dogville de olduğu gibi olmasa da sinemasal dilini kullanarak bize sağlam bir finalle Karen'ı detaylara indirgeyecekti. Ama ondan önce nadir sahnelerin bir kaçında küçük ipucları vermekten kaçınmayacaktı. Örneğin orman sahnesinde Stoffer'in Karen a "dünyadaki en mutlu yaratıkların idiotlar" olduğunu söylemesine karşılık Karen'in "ama siz idiot değilsiniz sadece idiot gibi davranıyorsunuz" demesi ve ardından başlayan uzun bir suskunluk hem film kurgusu hem Karen hem de Stoffer için hakikaten bir dönüm noktası niteliğindedir.

Bu filmin karanlıkta dans ile aynı dönemde çekilmesi bir bakıma Trier için dışarıdaki tepkilere karşı bir kalkan görevi görmüştür. Çünkü karanlıkta dans ile yeminini tutmamakla suçlanan Trier, idiots la manifestoya tamamen sadık kalıyordu. Ve adeta bize kullandığı yöntemle pure minimal sinema dersleri veriyordu. Sanki bize işte bir Dogma filmi ancak böyle olur der gibidir.