bugün

bu aşkın hırsızı sensin

geçimini hırsızlık yaparak sağlayan biri olarak, oda benim için ekmek teknesidir.

insan yerleşik hayata geçmeden önce ağaç kovuklarında, ormanlarda, dere kenarlarında yaşadı. üşüyünce ateş yani od yaktı. geceleyin uyurken, ısının dağılmaması için yattığı yerin üstünü kapattı. bunu yere diktiği birbirine değmeyen dört sopanın, üzerine çalı çırpı koyup altına girerek yaptı. sonra karı koca, geceleri çocuklarından rahat hareket etmek amacıyla, o sopaların arasını da çalı çırpıyla kapattı. yani gizlendi. böylece insan odayı icad etti.

dünyadaki ilk oda bir incir ağacının yapraklarıdır. hz. adem(as) ve hz. havva, cennetten dünyaya indirildikten sonra bir süre yer yüzünde karşılaşmadılar. dünyaya ilk indirildiklerinde giysileri yoktu. dünyada ilk kez karşılaştıklarında, giysileri olmadığı için birbirlerinden utandılar. birbirlerinin vücudundaki, farklı yerleri kapamak için ağaçlardan yaprak istediler. yani gizlemek istediler. ama allah onları cezalandırdığından, ağaçlar onlara yaprak vermedi. biri hariç.

insan kendinde olmayan herhangi birşeyi, başkasında görünce çeşitli duygulara kapılabilir. utanmak gibi. hoşlanmamak gibi. beğenmek gibi. kıskanmak gibi. veya istemek gibi. insan çoğu kez kendinde olmayan herhangi birşeyi, başkasında görünce onu elde etmek ister. bunun için hırsız olmayı bile göze alabilir.

hırsızlar, kalitelerine göre piramit şeklindeki bir grafikte beşe ayrılır. beşinci sınıf hırsızlar sayıca en fazlalarıdır. en adi insanlardan oluşurlar. karakteristik özellikleri korkak olmalarıdır. korkaklıklarını adilikle kapatmaya çalışırlar. korkak oldukları için katil olamazlar. katil olamadıkları için büyük vurgunlar yapamazlar. kapkaççılık, araba hırsızlığı, bir de çok saf insanlara küçük çapta dolandırıcılık yaparlar. evlere ve bankalara girmezler. silah kullanmasını bilmezler.

piramitte bunların bir üstünde, benim de yer aldığım dördüncü sınıf hırsızlar bulunur. sayıca beşinci sınıftakilerden azdırlar. bunlar aile mesleği olduğu için, büyüdükleri çevrenin etkisiyle hırsız olurlar. meslek için başka bir seçenekleri yoktur. başka bir meslekte yükselmelerine, geçmişleri ve çevreleri engel olur. bu yüzden aralarından benim gibi namuslusu da çıkar. çalışma alanları olarak evlere girerler. nitelikli dolandırıcılık yaparlar. silah olarak genellikle bıçak vb. işin büyüklüğüne göre de tabanca kullanırlar.

ben robin hood'u çok severim. hırsızlık yapmak için nerede halkın iliğini imiğini kurutan, haksız kazanç yapan, yetim hakkı yiyen, tefecilik yapan varsa onları seçerim. onların çaldıkları paraları alır sahibine veririm. fakirin kapısına erzak bırakır, zile basıp kimse çıkmadan kaçarım. bir nevi sosyal adaleti sağlarım.

piramite dönersek... dördüncü sınıf hırsızların üstünde de üçüncü sınıf hırsızlar bulunur. devletler tarafından yetiştirilirler. devletler, düşman devletlerden gerekli bilgileri, kimi zaman herhangi bir silahı veya icadı ele geçirmek için bunları kullanır. çok özel ve gizli olarak eğitilirler. yüksek ıq sahibidirler. çok sayıda dili ana dili gibi konuşurlar. bütün silahları ustalıkla kullanırlar. ele alanıbilen her nesne, onlar tarafından öldürücü bir silaha dönüşebilir. çalışma alanları, devletlerinin çıkarları adına her yer olabilir. bunlara ajan denir.

piramitin, tepesinin bir altında ikinci sınıf hırsızlar bulunur. bunlar insanlardan oluşmaz. uzaya yerleştirilen uydular... sinyal alıcılar... kameralar... dinleme cihazları... senin benim gibilerin kullanamayacağı bilgisayarlar... vb. teknolojik aletler bu sınıfa aittir. bunlar da devletler tarafından kullanılırlar. çalışma alanları, üçüncü sınıf hırsızlarla aynıdır. mekanik özellikleriyle silaha dönüşebilirler. bu yüzden de çoğu kez silahları bomba olur.

piramitin tepesinde, birinci sınıf hırsızlar yer alır. bunlar hırsızların en zalimleri... en tehlikelileri... en gözüpekleridir. birinci sınıf hırsızların hepsi kadındır. akılları yönetir, kalpleri fetheder, bedenleri ele geçirirler. herhangi bir eğitimden geçmezler. doğuştan bir yeteneğe sahiptirler. halk içinde gönül hırsızı diye adlandırılırlar. kendilerinden başka kimse için çalışmazlar. birinci sınıf hırsızların en iyi kullandıkları silah gözleridir. o gözlerin içine bir kere bakarsanız...

***

irem'i görmek için boğaziçi üniversitesi'ne gitmiştim. okul çıkışında onu yakaladım.
- merhaba irem. nasılsın?
- lütfen levent! başlamayalım yine!
- teşekkür ederim irem. bende iyiyim. birlikte yürüyelim mi? ne dersin?
- git başımdan levent!
- niye?
- denedik. olmuyor işte. olamaz da.
- olacak! biliyorum sen de istiyorsun.
- levent gelme!
- geliceğim.
- gelme!
- geliceğim.
- gelmesene geri zekalı! niye takip ediyorsun beni?
- elimde değil irem.
- salak!
- seni seviyorum.
- hastasın sen levent!
- aşığım sana irem.
- istemiyorum! anlasana!
- umrumda değil.
- başkasıyla birlikteyim ben geri zekalı!
- yalan söylüyorsun. her anını takip ediyorum. yok öyle birşey.
- hayvan!
- teşekkür ederim.
- ya levent! ne olur git!
- irem kırk yıl geçse yine seni seveceğim.
- başkasını sev. başkasıyla birlikte ol.
- geceleri ismini sayıklarken, başka kim benimle birlikte olmak ister ki?
- ağlatacak mısın beni, allah'ın belası!
- seninle cehenneme bile gelirim ben irem.
- beter ol levent. hem cehennemde irem olmaz ki.
- olsun. köpek gibi takip edeceğim seni. nereye gidersen git ben de arkandan geleceğim.

irem'le geçen yaz reina'da tanışmıştık. sonra bir süre birlikte olduk. ilişkimiz ilerleyince beni ailesiyle tanıştırdı. babası ve benim, mesleki münasebetlerimizden dolayı ayrıldık. irem'in babası polisti. hakkımda küçük bir araştırma yaparak, hırsız olduğumu öğrenmişti. irem de benim seviyordu. ama... bizim aşkımıza, derdimize çare yoktu. olacaktı. biliyorumdum. irem ve ben birlikte olacaktık. anne babası da razı olacaktı. bunun için irem'i, ne kadar çok sevdiğimi onlara göstermeliydim.

***

normal bir hırsız, gireceği evin boş olduğundan emin olunca harekete geçer. mükemmel bir hırsızın ise harekete geçmesi için, evdekilerin uyuması yeterlidir. iremler'in, zeytinburnu'ndaki villa tipi evine, girmeden önce en uygun zamanı belirledim. evinin etrafında geceleri saatlerce dolaştım. keşif yaptım. irem ve ailesinin, eve giriş çıkış saatlerini, evdeki her odanın lambasının çalışma sürelerini belirledim. hafta sonu yorgunluğunun, yeni bir haftaya başlamanın sıkıntısıyla birleştiği, pazarı pazartesiye bağlayan gecenin, en uygun zaman olduğuna karar verdim.

gece 00:00. sahne bana ait. sokakta kimse olmadığından emin oldum. rüzgarın şarkılarıyla irem'in, hergün kullandığı kapıya sokuldum. yere sağlam şekilde bastım. 45 derecelik açı oluşturacak şekilde eğildim. irem'in, saçından çaldığım tel tokayı cebimden çıkararak açtım. kilide soktum. bazen dakikalarca uğraştırırdı. ama bu sefer bir dakika dolmadan kapıyı açtım. iremler'in evine girdim.

sokaktan geçen devriyenin, kırmızı mavi ışıklarını yüzümde hissettim. ama beni farketmediler. kapıyı kapattım. kapının yanındaki dolabın üzerinde, irem'in babasının araba anahtarları duruyordu. onlara dokunmadım. salondaki plazma dikkatimi çekti. dokunmadım. duvarda rahat 5000 papeli olan tabloyu gördüm. dokunmadım. irem'in annesinin gümüş takımlarını farkettim. ellemedim bile. benim yapmak istediğim, bunları çalmaktan daha değerliydi. benim aradığım, istediğim başkaydı.

iremlerin salonunu dikkatlice gezdim. salonun köşesindeki vitrinde, irem'in babasına ait bir köşe gördüm. cici babamın, polis okulunu birincilikle bitirdiğini gösteren belgeyi... operasyonlardaki başarılarından dolayı aldığı plaketleri... yılın polisi ödüllerini... göğsüm kabararak inceledim. aynı vitrinde bir resim dikkatimi çekti. irem'in, anne babasının ortasında galatasaray lisesi'nden mezun olurken çekindiği resim. işte aradığım buydu. resmi çerçeveden çıkarttım. arkasına bir cümle yazdım. yazım görülecek şekilde, tekrar çerçeveye yerleştirdim. irem'in mezuniyet resmini, cici babamın başarılarının yer aldığı vitirindeki yerine bıraktım.

istediğimi yapmıştım. görev tamamdı. ama irem'i görmeden gitmek olmazdı. irem'in odasını biliyordum. kapısının önünde durdum. kapının kolunu, sağ elimle sıkıca kavradım. kapıyı kendime çekerken, sol elimin içiyle kapıya ters yönde, ileriye doğru baskı yaptım. kapıyı gövdemi sokabilecek kadar açtım. içeri girdim. kapıyı kapattım.

irem'le aramda üç metre vardı. yedi adım atarak yanına gittim. irem sarışınlılığıyla, melekliğiyle, sadeliğiyle sağ omzunun üzerinde uyuyordu. sevinçten kendimi kaybedecektim. dizlerimin üzerine çöktüm. zamanı tutmak istiyordum. hiç bitmesin diyordum. bir ara duvardaki saatin yelkovan ve akrebine, onları durdurmak için kaşlarımı çattım. olmadı. yine de tam bir saat otuz dört dakika, irem'i uyurken seyrettim.

gitme zamanı gelmişti. çöktüğüm yerden doğruldum. yine olduğum yerde dikilerek, dakikalarca irem'i seyrettim. tam arkamı dönücekken... irem sağ omzunda yatma şeklini, sırt üstü olarak değiştirdi. o sırada altın sarısı saçlarından, onlarca tel yastığında kaldı. bir. iki. ve üç tanesini özenle seçerek avcumda sakladım. irem'in evinden çıkarken, yanıma sadece onları aldım.

irem'in, evine girerken kullandığım tel tokasını, üzerinde resmimin olduğu sehpaya bıraktım. irem'in odasından çıktım. ayrılığın burukluğu, istediğimi yapabilmenin keyfine karışmıştı. evden çıkmadan önce zafer kazanmış komutan edasıyla, cici babamın salondaki vitirinine yöneldim. irem'in galatasaray lisesi'nden mezun olurken, anne babasının ortasında çekindiği resmin arkasına yazdığım cümleyi okuyarak evden çıktım: "ben irem'i ikinizden de çok seviyorum."
güncel Önemli Başlıklar