bugün

necmettin erbakan

bu toprakların tek kısırlığı galiba siyasetci yetiştirememesinde. her santiminde binlerce figur çıkaran, binlerce fikir çıkaran verimli topragımız konu siyasette gelince aynı hünerini sunamıyor nedense bizlere. 30 senede bir, yeni siyaset aktörü görmeye kanaat getirmiş, fakir bir kuruluk sinmiş artık hepimizin üzerine. siyasetciler dışında kuşaklar boyu devredebileceğimiz bir mirasımızın olmadığını düşünmek dahi istemiyorum ama maziden gelene bakınca, koşulsuz teslim oluyorum bu düşünceye.

hocam da gecmişimizden aldığımız bir miras herşeyden önemlisi. bakir olan siyasetimiz de zar zor yetiştirebildiği bir figuru, ulvilikle bugunlere kadar onlarca badire atlatarak bize kadar sunulabildi.
30 senede devletler kuruluyor, bazıları tarihe karışıyor, savaşlar çıkıyor, barış ilan ediliyor, uzaya gidiliyor, soğuk savaş sonlanıyor akla hayale gelmeyecek her türlü değişim almış başını tüm dünyada gidiyor ise de tüm zamanlara inat, her değişime nanik yaparcasına, kendi topraklarımızda siyasetcilerimizi ''asırlık antikalar''misali, özene bezene, kem gözlerin şerinden uzak siyasettin yörüngesinde tutmayı bir turlu başararak, aynı suda defalarca yıkanabileceğinin ispatını sergiliyoruz.
1960 ın son demlerinde, bismillah diyerek girdiği siyasette hocam; milliyetcilerin, solcuların, ortayolcuların arasında eksikliği logoyu anlamsız kılan parcalar gibi belli olan ''islamı''baz alarak giriyordu. dini bütün bir aileden yetişmesinin yanında, derslerindeki üstün başarısı, batıda bulunmasına rağmen batı modernizmine karşıtlığı ile siyasetimizin iyice sığ olan islam kanadını böylece güvenli bir figure sunuyorduk.
milli nizam partisi ile artık islamcı bir partimizde oluşmuş bulunuyor, demokrasimiz her gemiye uygun rıhtımı bizlere sunacak kapasiteye erişiyordu. partisinin kuruluşunun daha birinci yılı yeni dolmuşken, ülkedeki askeri darbeyle kapatılıp, hoca isvicreye uğurlanıyordu. darbe düzeceğinizi düzdükten sonra, hoca ülkeye getiritiliyor, kendisi için uygun zemini hazırlayanların eliyle 4 yıl başbakan yardımcılığı yaparak, ülkesine hizmet etmesi sağlanıyordu.

öğrencilik zamanlarından beri, zor problemlerin çözümcüsü olan hocam, siyasette de öğrenci hayatındaki gibi raklamlardan korkmuyor, onları hafife alan üstün matematik zekasıyla sermayesi olmayan bir ülkede yüzlerce fabrika, natoda bile olmayan sayıda (100,000) tank, dünyadaki savaş ucağı sayısına yakın (200,000) savaş ucağı vaat ediyordu. (siyaset öncesi ihtişam ve gösterişlerle tüm devleti toplayarak, birde üstüne brifing vererek açtığı gümüş motor fabrikasının kısa zamanda hezeyanını düşünürsek; hep vaattir işi aslında)
hocam 80 darbesiyle uzak kaldığı siyasetten, 87 yılında refah partisiyle geri dönüyor aradan gecen siyasetsiz zamanın hırsıyla vaatli zamanlarına tekrar başlıyordu. 95 yılında kazandığı secimin akabinde, 96 yılında başbakan olan hocam icraatlarına kaldığı yerden devam ediyordu. ıslam ülkeleri ile işbirliği, islam ülkeleri ile dialog,onlarla zenginleşme diyen hocam islam ülkelerine ulaşamadan cumhuriyet tarihinin en detaylı işbirliği ile siyonist diyerek dışladığı israil'e ulaşıyordu..
batıdan haz etmeyen hocam, kendi islamlıkları kendilerine menkul topraklarda yatırımcı arıyor, para istiyor maşallah ımf faizine yakın arap parasını borclanıp dönüyordu.

kaddafi ile yaptığı görüşme de turkiye cumhuriyeti tarihinde rastlanılacak en ağır suclamalara maruz kalıyor verdiği cevap ise ''libya ile turkiye iki kardes ulkedir ve halklar arasinda inanc birligi vardir. sayin basbakan ile gorusmemde her turlu terorun karsisinda oldugumuzu ve terorun bir insanlik suçu oldugu hemfikirinde birlestik. teroristler bilhassa kürt kardeslerimizi katlediyor. bunlarin temel zihniyeti, ateist ve komunist zihniyettir. kokleri dis kaynaklidir. türkiye'de bir kürt meselesi bulunmamaktadir, sadece terör meselesi vardir''oluyordu.
hocam islam gazına basıp, laik kanatı hareketlendirdikçe kendi suyu kaynamaya başlıyor, birde üstüne üstlük havuz sistemini getirerek, bankaların akarını kesince karşısında 28 şubatı bulup iktidarı bırakıyordu..
siyasetten uzaklaştırılmasıyla topraklarımız hiciv yeteneğiyle, horoz nuri komposizyonuna bürünmüş bir değerinden mahrum bırakılmış oluyordu.
şimdilerde bir zamanların hatırına uzatılan mikrofonlara anadolu köylusu kurnazlığından uzak,basit ve de kuru cümlelerle bize ulaşmaya çalışsa da,bu coğrafya da '' çırak ustayı gecmelidir ki,sanat yürüsün '' şiarı her daim bekamızdır.