şiddet

- Öncelikle şiddeti tanımlar mısınız?

Kişinin bedensel ve ruhsal açıdan zarar görmesine, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olan davranışların tümünü şiddet olarak tanımlıyoruz.

- Şiddeti ne gibi unsurlar besliyor?

Toplumda şiddete yönelik yasal düzenlemeler varken aile içi şiddet genellikle gizli kalıyor. Bu konudaki yasal yetersizlikler nedeniyle maalesef aile içi şiddet önlenemiyor. Toplum bu konuya "Kocası değil mi? Hem döver hem de sever" şeklinde yaklaşabiliyor, şiddeti doğal bir olay gibi kabul ediyor.

- Şiddet sadece bizim toplumumuza özgü bir davranış mı?

Elbette hayır. Şiddet tüm dünyada yaygın durumda ve ne yazık ki her sosyoekonomik seviyede görülüyor. Şiddet eşe, çoğunlukla kadına, çocuğa ve beraber kalan yaşlıya karşı uygulanıyor.

- Şiddete maruz kalanlar muhatap oldukları bu incitici durumu ifade edebiliyorlar mı?

Mağdurların ancak yüzde 35'i bunu söyleyebiliyorlar; söyleme süreleri de 2 ila 7 yılı buluyor. Burada dikkat edilecek bir başka husus daha var; mağdurların yüzde 80'i "yapacak fazla bir şey yok" düşüncesini taşıyor ve çaresizliği kabullenmiş durumdalar.

- Her gün değişik şekillerde tanık olduğumuz şiddetin altında ne gibi nedenler yatıyor?

Konunun en can alıcı noktası da burasıdır. Şiddet üzerinde araştırma yapanlar, çalışanlar neden olarak üç ana madde üzerinde duruyorlar: Biyolojik nedenler, psikolojik nedenler ve sosyal nedenler.

- isterseniz biyolojik nedenlerden başlayalım.

Biyolojik nedenler arasında ilk sırayı testosteron dediğimiz erkeklik hormonlarının etkisi alır. Şizofreni, paranoid bozukluk gibi psikiyatrik hastalıklar, antisosyal veya narsistlik kişilik bozuklukları, alkol ve madde kullanımı ve dürtü kontrol bozuklukları da diğer biyolojik nedenlerdendir.

- Psikolojik nedenleri nelerdir?

Duygusal baskı ve sorumluluklardan kurtulma çabası, yaşanan hayal kırıklıkları için bir çıkış yolu bulma isteği bunlardandır. isteklerini gerçekleştirme düşüncesi, empati yeteneğinin olmayışı ve aile içi şiddetin uygulandığı bir ailede büyümek de şiddetin psikolojik nedenleri arasında yer alır.

- Sosyal nedenler de bunlar kadar önemli olmalı...

Şiddet aslında öğrenilen bir davranıştır. O sebeple şiddet uygulamasına maruz kalmak da şiddet uygulamada bir etkendir. Diğer önemli husus ise şiddetin toplum tarafından paylaşılan bir değer yargısı olmasıdır. Bu durum, atasözlerimizde yer alan ve halk arasında sıkça dillendirilen "Kızını dövmeyen dizini döver", "Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin" anlayışında ifadesini bulur. Annesini, kız kardeşini döven erkek çocuğunun çevrede itibar görmesi, bu hareketinin onun ne kadar duyarlı ve hassas biri olduğunun göstergesi sayılması da sosyal sebeplerden birisidir.
Burada görmezden gelemeyeceğimiz başka önemli bir neden de şiddet uygulayan kişilerin iletişim becerilerinde yetersiz oluşlarıdır. Duygularını ifade edemeyen, düşüncelerini mantıklı bir zeminde anlatamayan bu kişiler sorun çözmede şiddete başburma eğilimi gösterirler.
Hatalı namus ve ahlak anlayışlarının yanı sıra yoksulluk ve eğitimsizlik de bu işi körükler. Kadında ekonomik bağımlılığının bir neden olması gibi, tam tersi olan kadının mesleğinin ve gelirinin daha iyi olması da bazı kişilerde kompleks oluşturabilir ve işin sonu maalesef şiddete varabilir.

- Aile içinde yaşanan şiddetin seyri nasıldır? Birdenbire ortaya çıkmasa gerek...

Evet, birdenbire ortaya çıkmaz; genellikle balayı döneminden sonra başlar. Biz buna "ruhsal bağların oluşumu sonrası" deriz. Burada yaşanan bir yanılgı vardır; ilk şiddet eylemi şiddet olarak algılanmaz, ama giderek artma eğilimi gösterir. Şiddetle birlikte evlilikte duygusal bağlar zayıflar. Mağdurda korku başlar, boşanma halinde daha büyük bir şiddetle karşılaşma kaygısı oluşur. Ardından ise çevrenin ve ailenin muhtemel tepkileri nedeniyle utanma duygusu gelişir. Bu durumlar aşılamazsa yıkıcı bir evlilik ve hapis hayatı yaşanır. Şiddette en ciddi maliyet boşanma olduğu için şiddetin dozu arttırılarak boşanma engellenir.

- Şiddete başvuran kişilerin ortak özellikleri nelerdir?

Şiddeti seçenek olarak gören ve sorunlarını bu yolla çözme eğiliminde olan kişilerde görülen özellikler onları tanımamız bakımından önemlidir. Eşinin davranışlarını kontrol etme isteği, kıskançlık, kendi ihtiyaç ve isteklerinin daha önemli olduğuna inanma, alınganlık, gerçekçi olmayan beklentiler, düşük benlik algısı, sorunları için başkalarını suçlama eğilimi, ani duygusal tepkiler, dürtüsellik, yanlış davranışlarını kabul etmeme şiddet uygulayan kişilerin ortak özellikleridir.

- Şiddetin çeşitleri konusunda da bilgi verebilir misiniz?

Şiddetin çeşitlerini özetle dört başlıkta toplayabiliriz: Fiziksel şiddet, duygusal şiddet, ekonomik şiddet ve cinsel şiddet.
Sarsma, hırpalama, dövme, hapsetme, silahla yaralama, öldürme fiziksel şiddet sınıfına girer.
Bağırma, hakaret etme, küçük düşürme, tehdit etme, iletişimi yasaklama gibi ruh sağlığını bozucu tüm eylemler duygusal şiddet başlığı altında değerlendirilir.
Ülkemizde çokça görülen çalışmanın engellenmesi, zorla çalıştırma, gelirine el koyma gibi hareketler ekonomik şiddet kapsamındadır.
Dördüncü şiddet çeşidi olan cinsel şiddet ise eşin rızası olmadan cinsel ilişkiye girme, evlilik içi ırza geçme, başka kişilerle cinsel ilişkiye zorlama, cinsel yönden aşağılama, cinsel organlara zarar verme gibi davranışaları içerir.

- Peki, aile içi şiddete maruz kalanların neleri beklediğinden de bahsedebilir misiniz?

Şiddet çok yönlü olarak ele alıp değerlendirmeyi hak eden bir olgudur. Biz aile içi şiddet üzerinde konuşuyoruz ama şiddetin; okulda şiddet, trafikte şiddet, iş yerinde şiddet, televizyonda şiddet, sokakta şiddet, toplumsal şiddet ve sözel şiddet gibi pek çok farklı dalları da vardır. Tekrar konumuza dönecek olursak, şiddetin elbette çok travmatik ve kalıcı sonuçları vardır. Bunlar kişinin gündelik hayatını ciddi şekilde olumsuz yönde etkiler. Bu sonuçlar görmezden gelinecek, ötelenecek ve yok sayılabilecek bir husus değildir. Toplum ve fert olarak herkes bu konuda duyarlı olmak zorundadır. Çıkışın ilk aşaması buradan başlar. Şiddetin sonuçlarına dikkatle bakıldığında bu konuda dah çok duyarlı olunması gerektiği çok daha belirginleşecektir.
Şiddetin özellikle fiziksel sonuçlarını söyleyelim: Bunlar organ yaralanmaları, kalıcı sakatlanmalar, ölüm, büyüme ve gelişme geriliğidir. Ancak, şiddetin üzerinde önemle durulması gereken ve daha mühim olan konu, tedavisinin zaman aldığı ruhsal sonuçlarının da olmasıdır. Depresyon bunların başında gelir ve toplumda yaygın şekilde görülen bir tıbbi durumdur. Korku bozuklukları, çeşitli kişilik bozuklukları, intihar ve şiddet eğilimleri, cinsel işlev ve uyku bozuklukları da şiddetin kötü sonuçları arasındadır. Aile içi şiddetin alkol ve madde bağımlılığına sebep olduğu da unutulmamalıdır.
Şiddet hem uygulayanı, hem uygulananı kesen çift taraflı bir kılıç gibidir. Sadece maruz kalanda değil, neden olan kişide de depresyon gibi çeşitli psikolojik bozukluklar ortaya çıkarır.
Şiddetin sosyal sonuçları da göz ardı edilmemelidir. Şiddet beden ve ruh sağlığı bozuk bir toplum meydana getirir, o toplumda, özellikle son zamanlarda tanık olduğumuz gibi, cinayetler ve intiharlar artış gösterir.

- Şiddetin önlenmesi için yapılması gerekenlerin neler olduğu konusunda bilgi verir misiniz?

Şiddet söz konusu olduğunda herkese sorumluluk düşmektedir. Bu konuda çok yönlü çalışmalar yapılmalı, mevcut çalışmalar da daha yaygın ve etkin biçimde sürdürülmelidir. Mesela toplumsal ve bireysel eğitimler verilerek şiddetin ne olduğunun anlatılması, yanlış toplumsal anlayışların düzeltilmesi, danışmanlık hizmetlerinin sağlanması ve yaygınlaştırılması, ilgili bireylerin psikiyatrik tedavilerinin yapılması, toplumsal örgütlerin aktif çalışması, şiddet uygulayana verilecek cezaların caydırıcı niteliğe kavuşması, medyada şiddeti öğretici yayınların engellenmesi gibi adımlarla büyük ölçüde bu sorunun önüne geçilebilir.