bugün

bir kızın seviştiği ilk erkek olmak

dudakları titrer. gözleri ilk defa öyle bakar, o gün. kahverenginin içinde soluk bir gökkuşağı taşıyormuş gibidir irisi ve çevresi. dudağını hafifce ısırır ve dipleri terlemiş posurmak üzere olan saçlarını taşıdığı minik kafasıyla ufak bir "tamam" hareketi yapar. emin olup olmadığını sorduğunuzda kısa ve sizi emin olduğuna ikna etmeye çalıştığını sezdiğiniz cevaplar verir. gözlerini kapatır ve ne hissedeceğini beklemeye başlar.

o belki emindir de; gerçekten sevdiğinizi düşündüğünüz bu kadının bekaretini almak konusunda siz tam anlamıyla emin değilsinizdir. istediği gerçekten arzular şelalesi mi, yoksa size ait olmak mı, yahut isteklerinizi yerine getirmek mi karar veremezsiniz. daha önce başınızdan benzer bir olay geçmemişse, sonrasında olacakları kestiremez ve hormonlarınız doğrultusunda da yek vücudun kelime anlamını tadarsınız.

o ilk an, ne olduğunu ikiniz de anlamazsınız. gözlerinin içindeki soluk gökkuşağının alevlendiğini görürsünüz sadece, acısını hisseder elinizden geldikçe yavaş ve nazik olmaya çalışırsınız. onu rahatlatmak adına kulağına sevgi sözcükleri fısıldar, birbirinize ait olduğunuz yalanına inandırmaya çalışırsınız. belki minik bir tebessüm hediye eder size, belki yavaşca kapanan ve kendini size emanet ettiğini belirten göz kapakları, belki de minik çığlıkları kovalayan ardı kesilmez gözyaşları..

size dokunmasını istersiniz kendisini bırakması yerine. çünkü bilirsiniz ki, auranızın aktaracağı enerji onu rahatlatacak ve gevşemesine sebep olacaktır. umursamaz o, enerjiyi de, aurayı da, gevşekliği de. kulaklarını çınlatan acısı, en derin çocukluk anılarından savrulup dirhem değerdeki ilk genç kız günlerine kadar sürükler onu. o an için ne yaptığını sorgulamakla devam eden saliseler silselesi büyük ihtimal yine gözyaşıyla sonuçlanır, çünkü bitmiştir.

susarsınız, kalkıp su içeceğinizi söylemediğiniz için kolunuza konan "gitme" eli hüzünlendirir sizi. yalnız kalmak yerine, göğsünüzün içindeki adıyla atan organın sesinde huzuru bulmak arayışındadır çünkü. o sırada düşünecektir de kendine göre olan doğruyu yanlışı. altına girdiğiniz sorumluluğu işte tam o an da farketmeniz gerekirken, günler sonra çıkar karşınıza. bazısının attığı "istediğini aldın" tandanslı mesajlarla, kimisi de ayrılmak ister sizden. tüm çocukluğunu almışsındır çünkü onların ellerinden. hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, hiçbir tat aynı kalmayacaktır bir süreliğine. bu sıkıntılı süreçteki tek güzel yan ise, fiziksel yakınlaşmadır aranızdaki. artık daha sıkı tutuyordur elinizi, daha sıcak öpüyordur sizi ve daha ıslak bakıyordur gözleri.

oysa size sadece özgüven kazandırmıştır. artık sadece sizin olduğu gibi bir yanlış düşünceyle hareket edip genellikle ağzına da sıçmaya yeltenirsiniz. zira korkar yaşananlardan, yüzüstü kalmaktan, bir gün çekip gittiğinizde başkasına ait olamamaktan.

dedim ya; avuç içi kadar kanın pislettiği yataktan çocukluk anıları, genç kızlık sanrılarını, süte olan açlığını, bebeksi yanını siler, temizlersiniz. kendine geldiği günlerden birinde, toslayıp duran ilişkinizin içinden alıp terkeder sizi ve o zaman da o düşündürür; istediğiniz birbirinize ait olmak mıydı, yoksa onun için vazgeçilmez olmanız mı?