bugün

üzeyir garih

o öldüğü sırada bir çocuktum. ancak, ne kadar dehşet içinde kalmışsam artık cinayetin birçok ayrıntısını ve sonrasında yaşananları hatırlıyorum.

adli tıp raporu dizine bıçak sokulup çevrildiği, alt ekstremitedeki çeşitli kaslarında da buna benzer yarıkların olduğu yönündeydi. dahası böbrekleri de bıçaklanmış, kalbi ve kulak memesinin altı da tıpkı alt bölgesine yapılan surette döndürülerek parçalanmıştı. rapora tek gözünün de çıkarılmış olduğu bilgisi eklenmişti.

buraya tekrar döneceğim; ancak cinayet zanlısı bunları üzeyir garih'in istediği parayı vermemesi üzerine sinirlenerek yaptığını itiraf edecek daha sonra, bunu önceden söylemek istedim.

olayın bir dinden dönme cinayeti olduğu iddiası, sırttan kalbe bıçak saplama ve gözleri delme (göz akıtma) figürleri sebebiyle ortaya atılmıştı. üstelik tüm bunların ilk bakışta göze çarpmaması için ceset yüzüstü çevrilmişti.

olay nedir, niye yapılmıştır pek aklım almıyor. bu tür konulara, ajancılık oyunlarına pek kafam basmaz. ama zanlının yakalanmak için deli gibi uğraştığını düşünmüştüm o dönem çocuk aklımla. banka kartını kullanıyor, hatta bankamatikte unutuyor, çaldığı telefonla görüşmeler yapıyordu. şimdi düşününce bu "din değiştirme"nin gerçek sebebin üstünü örtmek için bir kamuflaj olabileceğini düşünüyorum. zira bu tarz bir işi beceren daha sonra şüpheyi üstüne çekmemek için delilleri rahatlıkla karartabilirdi. bir de düşüncem o ki bir yerde planlarda bir aksilik olmuş olmalı, çünkü cinayetin işlenişi görünürde kusursuzken daha sonrası çok aceleye getirilmiş görünüyor. sanki orijinal plan çökmüş de alelacele bir b, hatta c planına başvurulmuş gibi.

bir de bu olayın diğer faili meçhullere benzemeyen bir yönü de bahriye üçok, uğur mumcu gibilerinin tüm türkiyenin gözü önünde birilerinin tekerine çomak sokmuş olması. haliyle kimin neden öldürdüğü konusunda genel bir kanıya sahibiz; ancak üzeyir garih'in sebebini belki de hiç öğrenemeyeceğiz. ergenekon davası bu derece sulandırılmasaydı ve akparti'ye alet edilmeseydi bir şeyler olabilirdi. terör örgütü'nün aydınlatılmaya başlanması, bırakın akparti'yi garih'in öldürülmesinden de birkaç sene önceye kadar uzanıyor. can dündar vb yazarların doksanların ortasında bu konuyu yazmaya başladıklarını görüyoruz.

ama düşülmesi gereken not bence garih'in öldürülmesiyle türk mafyasının bitirilmiş olmasıdır. doksanlardaki o meşhur "mafya" iki binlerde birden, tam da garihten sonra, ortadan kayboldu. artık polis eli boşaldığı için mi yoksa birileri iteklediği için midir bilinmez, önceden cesaret edilemeyen ilişkiler ağını kurcalamaya başladı. elini attığı her yerde silah, delil bulur oldu. o deliller oraya kondu mu yoksa vardılar da yerleri polise mi söylendi de bu derece isabetli gidiyorlar bilmiyorum. ancak garih'ten sonra rüzgarın bu derece ters dönmesi mossad ihtimalini akla getiriyor. zaten, israil'in türkiye'yle -dışarıdan hiç de öyle gözükmese de- tam anlamıyla müttefik olduğunu anlamamak için budala olmak lazım. zira ikisi de kendi alanlarında yalnız birer ülke. ikisi de doğu ve batı arasında sıkışmış, doğu ve batı çeşitli sebeplerden bu ülkelerden nefret ediyor ve bunlara ihtiyaç duyuyor. bir şekilde varlıkları birbirlerine bağlı. o yüzden de dışarıdan nasıl görünürse görünsün ben israil ve türkiye'nin müttefik olduğu kanısındayım. fakat dediğim gibi, üzeyir garih'in neden öldüğünden çok neyi değiştirdiği sorusu çok daha önemli. umarım anlatabilmişimdir ne dediğimi.