bugün

ben bu yazıyı öylesine yazdım

nereden başlayıp, nasıl anlatsam bir türlü bilemediğim son yazımın ilk satırlarını kurmakta bile zorlanıyor zihnim.
elimde bana kalan her ne varsa hepsini bu satırlar arasında tüketip, bir daha yazmamak uğrunda başlıyorum hikayeme.

her şeyin düzeyinde ilerlediği bir gecenin sonlarında anladım, aslında hiçbir şeyin yolunda gitmediğini. bir şey vardı hayatımı ters düz eden. dalıp dalıp gitmelerimin, bir melodide kaybolmalarımın, bir yüzde dakikalarca kalmalarımın. eskilerden gelen bir şeydi.
üzerinden öyle uzun zaman geçmiş olmalı ki anımsayamadım bir türlü.
neydi beni bu şekilde benden alan? kimdin? neydin?

zihnim ise hala bulanık.
düşüncelerimi kendimden uzak tutmak adına müzik dinlemeyi kestim dün gece. bu gece elime gitarımı almadım.
ve sabah olup dizelerim bittiğinde ise her şeye bir son vermiş ve yazmayı da bırakmış olacağım.
belki yeni bir hayata başlamış, beklide korkularımdan arınmış şimdiki yaşantıma devam ediyor olacağım.

yeni yıl her insana yeni bir hayat getirir derler. bu inançta yaşarız her birimiz. yeni yeni mutluluk dileklerinde bulunurlar sevdiklerine ve eklerler tüm güzellikler bu yılda yıl senin yanında olsun.
oysa ki bilmezler ki o güzellikler ne, geride bıraktığı yıllarda yanlarında olmuşlardır, nede gelecek yıllarda olacaktır.

işte bu yüzdendir ardımıza bakma isteklerimizin olmaması. belkiler ile yeni başlangıçlara adımlar atmalarımızın olması.
saat 12’ye vurduğunda tebessüm ile bir hüzün kaplar bedenimizi.
çünkü eksiktir o yanımız, geçmişte olmamıştır ki gelecekte olsun, yoksun işte olmadın ve olmayacaksın.

bense biliyorum içim ne kadar ölmüş olsa da, bedenim ne kadar dik durmakta zorlansa da bu senede senli düşlerim sona ermeyecek.
böyle sevmiştim zaten seni, bundan sonrada severim.
korkmuyorum benim olmayışlarından.

ardına dönüp bakma sakın, bir kaldırım kenarında düşürdüğün paçacıkları arama diye sesleniyorum sana bu yazımda. çünkü asıl korkum bundan yanadır benim, ya bulursan beni?
ya fark edersen içi çürümüş hallerimi?
işte o zaman ne yaparım ben?
diz kapaklarımı mı parçalar yoksa avuçlarımı mı kanatırım dersin?

yanımda olmamayışına alıştım, sana yakın olmamaya.
dokunmadan, hissetmeden seni sevmeye alıştım. işte tamda bu yüzden haykırıyorum ardına dönüp bakma diye.
avaz avaz bağırıyorum.
oysa ki sen beni duymuyorsun, zaten ne zaman duydun ki haykırışlarımı. için için kanarken ben hangi sözlerime misafir oldun, hangi göz bebeğimde hissettin sensiz acılar çektiğimi?
bir notada yüzünü anımsamaya hasretken ben, sen hangi müzikler altında sevişiyordun adını hatırlamadığın kadınlarınla?
renklerin içinden renk beğenemezken ben sana, sen hangi ışığın altında toz pembe düşlere dalıyordun?

kimdin ki en çok canımı sen yakabildin?
neydin, neredeydin?

her şey yolunda ilerliyordu o geceye kadar,
bu yüzden kafamı kaldırışlarım olmadı benim, görmemek adına kör ettim gözlerimi, hatırlamamak her güne yeniden ölmemek için dünyanın bin türlü güzelliklerinden vazgeçtim.
her şey o geceye kadardı, o muhteşem, o akıl almaz geceye kadar.
üç, beş notanın arasına sıkışıp, kan kırmızısına bulanana kadar.