bugün

entry'ler (413)

hayattaki tek başarısı çocuk doğurmak olan kadın

annedir.

hayatının merkezinde evladı olan bu kadının gündelik hayatta konuşacağı şeylerin çoğu hayatının merkezi ile ilgilidir. ola ki cari açıktan, barcelona' nın total futbol anlayışından, fazıl say' ın son dönemdeki açıklamalarından bahsederse, bilin ki, tali olarak ekonomi, spor ve sanat ile, ülke gündemi ile ilgileniyordur. ama dediğim gibi, bunlar sadece tali mevzulardır. o sanatsever, sporsever bir kadından önce annedir. salt annelik sıfatına sahip olmak bir kadını başlı başına başarılı kılar mı? hayır. ama söz konusu iyi bir anne ise, evet o kadın baştan aşağıya başarılı bir kadındır. doğurmaktan ziyade yetiştirmektir aslolan.

ayrıca, bir tek annem olsun bana bir şey olmaz.

erkekten kanka olabileceğini düşünen kadın

etrafta bu kadar karşıt cinsli kanka varken, doğru düşünen kadındır.

misal benim var böyle hatun kenkslerim. olaylara, karşı cinsten birisinin yaptığı yorumlar iyi oluyor, daha objektif olabiliyor insan. her neyse. gelsin, iki lafın belini kıralım kendisiyle. hem zaten ben yakışıklı değil sempatiğimdir. e sohbet ederken de erkekte yakışıklılık o kadar da mühim değil di mi? ühühühü.

modern insan hastalığı

rutine bağlamış bir hayatta kişinin kendine sorduğu ve illa ki cevaplaması gerektiği sorulardır.

akşam nereye gitsem, haftasonu nereye kaçsam, bugün ne giysem, öğlen ne yesem vb gibi. rutinlikten öyle sıkılıyoruz ki, bu soruları kendimize soruyoruz ve cevaplarını aramakla meşgul oluyoruz. ola ki bir cevap bulamazsak "puuffh yeeaaa, hayat çok rutin" deyiverip dipte, sonda, depresyonda takılıyoruz.

aziz yıldırım

eğer, 2010-2011 sezonunda şampiyon trabzonspor olsa idi, şu an metris' te değil, ofisinde olacak kişidir.

bilmem hatırlar mısınız, savcı bey "fener şampiyon olmasaydı soruşturma yapılmayacaktı" minvalinde laflar etmişti. yani bu demek oluyor ki; bizim ülkemizde birisini öldürmeye teşebbüs etmek pek mühim değil ama o birisi ölürse, işte ancak o zaman devreye giriyor yargı sistemi. zaten aynı güruh "son 5 maçın skorunu biliyorduk" deyip o idda edilen suçların işlendiği anda suç üstü yapmamıştı. yine aynı örneği vermek gerekirse, adam öldürmeye teşebbüs edilmiş, bu emniyet tarafından delillendirilmiş(!), amma ve lakin sıcağı sıcağına o günlerde değil de, 2-3 ay sonra "sen bu adamı öldürdün. biz de bunu zaten biliyorduk" şeklinde operasyon yapılmış. arkadaş adam ölmüş ve sen o adam öldürülürken "gördüydük, biliyoduk" diyorsan, burada başka bir sorun var demektir. asli görevin adamı öldüreni bulmak değil, adamın öldürülmemesini sağlamak değil mi acaba hı?

aziz yıldırım suçludur ya da değildir, pek bir ehemmiyeti yok. kendisinin cezası, gözaltına alındığı ilk günden itibaren kamuoyu tarafından verilmiştir. gerisi tırı vırıdır. hadi hayırlı traşlar.

çikolatayı seksten daha çok seven kadın

çukulataynan züküşen kadındır.

ama bu kadınların normal olanları çikolata yer, seksi de sever. ama tabi çukuluta dediğin bambaşka bir şey.

izmit körfezi

bu sabah itibariyle sis nedeniyle ortadan kaybolmuştur. o ne sis öyle, görüş mesafesi 5 metre, körfez kayıp.

emre belözoğlu

aykut kocaman' a yumruk attığı idda edilen futbolcudur.

umarım doğrudur, umarım bu kadar agresif, hırçın, sinirli, her pozisyonda sağa sola küfreden bir futbolcudan kurtuluruz. emre belözoğlu nasıl insandır bilmiyorum. ciddi anlamda çok iyi, dürüst, ahlaklı bir insan olabilir. ama sahada yaptıkları ortada. ve memleketin en iyi futbolcularından bir tanesi olmasına rağmen, ayağı ile değil de ağzı ile yaptıkları ile gündemde hep.

umarım bu iddalar ciddidir ve takımdan ayrılır.

sevgilisini üniversiteye gönderebilen erkek

arkasından laf ettiren erkektir.

baksanıza, hanımkızımız bu duruma içlenmiş ve olayı ta buralara kadar taşımış, veryansın etmiş. çok ayıp bişey çoook.

yobo nereye gidiyor

derbi sonrası büyük geyiklerdendir.

+ yobo nereye gidiyor?
- erdal bakkal' a.

nottandır adeti: fenerbahçeliyim. ama hakkaten bakkala gittin be yobo.

kuru fasulye

yanında kuru soğan ile birlikte enfes olan yemektir. soğanı da kırmak gerekir, öyle bi raconu var bu işin.

"ıyyy çok krosun yeeaaa" falan diyen varsa, hoh der bayıltır, götünü şaplaklarım. lakin fasulyenin kurusunu, hatunun butlusunu severim. ayrıca rockçıyım da haaa.

bir kadının susması

rimel sürdüğü an gerçekleşendir.

şimdi o rimeli sürerken ağzı yuvarlak bir vaziyet alan insan nasıl konuşsun ki? zor iş, konuşmaz bir kadın ağzı yusyuvallakken.

seks içerikli başlıklara entry girebilen kız yazar

çok da iyi çok da güzel yapan yazardır.

tabii benim için beklentiyi yükseltmiş bir hanım kızımızdır aynı zamanda. zira ben onun nefes alabilme ihtimalini bile sevmiştim.

o nu sevmek

o' na sahip olana dek hissedilendir.

tüketiyoruz azizim. sadece maddeyi değil, maneviyatı da tüketiyoruz. birisini istiyoruz, hem ruhen hem bedenen. ulaşmak için binbir çaba, uğraş.. sonunda ulaşıyoruz, artık o bizim oluyor, sahipleniyoruz. sonra? sonra rutin oluyor. hiçbir ten teması o ilki gibi olmuyor, ilk öpücüğe yaklaşamıyor bile sonraki öpücükler. önceden olmayan şey/şeyler, artık bir rutinimiz oluyor. yemek, içmek gibi. ve ne zaman ki "olmasa da olur" diyoruz, işte o an kaybediyoruz.

ve biz kaybedene dek kıymet bilemeyen varlıklarız. işte ondan sonrası acı ve gözyaşı. e hani olmasa da olurdu? nah oluyor işte.

bayılmışım kendime geldiğimde 40 yaşındaydım

hayallerini, isteklerini hep öteleyen bir insanın söylemidir.

hayat bir gündür, o da bugündür. hakkaten yarınımızın garantisi var mı ki? nereye kadar üşeniyorum öyleyse yarın diyeceğiz acaba.

sarı çiçeğe sorulacak alternatif sorular

- kökün hariç kaç santim lan?

ben bu yazıyı kendime yazdım

kişinin kendini motive etme yöntemidir. belki de kandırması, kimbilir?..

"olm naber lan?
lan bak neler geldi geçti, kimler girdi çıktı, artanlar, eksilenler.. her şey bi gün var bi gün yok işte şu hayatta. otur, yap bakalım bi 25 yılın muhsabesini, ne çıkacak bir gör.

yaptın mı? gördün mü bak, kimseyi bilerek üzmemiş, hiç kimseye istemediği bir şeyi yapmamışsın, oh ne ala. ah eden yok sana, daha güzeli var mı? senin ahetmek isteyip de sustukların mı?.. boşver lan, herkes kendi hayatını yaşamak, mutlu olmak istiyor işte. çok büyük görme kendini, herkesin keyfi yerinde nasıl olsa, siktiret. sen iyisin şimdi di mi? daha da iyi olacaksın merak etme. şimdi bak keyfine ve umudunu hiç kaybetme. öpüyorum kahverengi gözlerinden. 31' e ara ver biraz lan, köyün çeşmesi gibi foşur foşur abartma. hadi kal sağlıcakla."

stresin faydalari

yaratıcılığı arttırır. normalde de küfür ederim ama, stresli iken yapılan yeni yeni kombolar bambaşka oluyor. evet, sıkıntı var!

atatürk büstüne tırmanıp atasını öpen çocuk

sevgisini göstermiş ya da birileri tarafından sevgisini göstermesi istenmiş çocuktur. o kısmını sadece bu yavrucak bilir. kendisi mi çıkmıştır yoksa birileri "çık evladım" mı demiştir, biz bilemeyiz.

ama insan düşünüyor, en azından öfkesini göstermek gibi bir derdi yok. ya da ona birileri "hadi git göster amcalara öfkeni" dememiştir. taşlarla sokaklara salınmamıştır.

sevgi güzel şeydir. her türlü öfkeden, nefretten daha büyük, daha güzel bir şeydir. sevilen şey sizin nefret ettiğiniz bir şey olsa dahi. ve bir çocuk sevgisi, gerçekten samimidir, saftır.

severek ayrılmak

özünde hep mantıklı bir sebep olan durumdur.

işte efendim aileler arasındaki sosyo-kültürel farklar, iki birey arasındaki eğitim daha doğrusu öğretim farkı, mezhep farklılığı -ki maalesef hala sorun- gibi tamamen somut değerler yüzünden biter bazı ilişkiler.

hep derler ki mantıklı olan bu. hayır amına koyim. mantıklı olan, insanların sevdikleri kişiler ile ömürlerini sürdürmeleri, yuva kurmaları, çocuk büyütmeleridir. alın ve götünüze sokun o, sırf sizin için çok mühim olan mantıklı ve somut değerlerinizi.

reddedilmeye tahammülü olmayan insan

her insan gibi, vücudunda bok taşıyan ve günde 1-2 defa o boku dışarı atan insandır.

birisi hatırlatsın kendisine bu durumu.