bugün

entry'ler (172)

şakirtli laikli kürtlü başlık açan boş insan

sonuna kadar hak veriyorum sağda ki boş beleş başlıkları gördükçe büütün dertler bitti, jennifer vs anan yada osman vs ahmet!! amına koduklarım. delirtiyorsunuz.

işsizlerden her ay 225 tl alınması

hükümetin türkiyede yaşayan insanları sigortalı gösterip, avrupaya hava atmasından başka birşey değildir.

leonardo dicaprio nun sinemaya ara vermesi

Ünlü oyuncu Leonardo DiCaprio, hayranlarını üzecek bir karar aldı. Sinemaya uzun bir ara vereceğini söyleyen DiCaprio, "Çevre için iyi bir şey yapmak için dünyayı dolaşacağım" dedi.

kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25415181/

evrim e dair

EVRiM

Rastgele/Tesadüf demek değil.
Gelişmek demek değil.
Ömür içerisinde farklı forma dönüşmek demek değil.
Cansızlıktan canlılığın oluşumu (abiyogenez) demek değil.
Evrenin kökeni demek değil.
Sosyal Darwinizm demek değil.
Ahlak dışı demek değil.
Dini argümanlarla ilgilenen bir alan değil.
Ateizm, komünizm, ırkçılık veya herhangi bir diğer ideoloji demek değil.

Evrim, zaman içerisinde gerçekleşen değişim demek.

Eğer varlıkların, Evren'in zaman içerisinde değiştiğini reddediyorsan, gerçeği reddediyorsun demektir.

Evrim Kuramı gerçekleri, Dünya üzerindeki canlılığın ortak bir kökene dayandığına ve çok uzun bir zamandır canlılığın değiştiğine dair verileri açıklamaya çalışır.

Eğer daha iyisini yapabileceğini düşünüyorsan, bir bilim insanı ol ve bize göster!

kaynak:http://evrimagaci.org/fotograf/54/1228/

masturbasyon ve evrim

Bildiğiniz gibi masturbasyon, bir canlının kendi cinsel organlarını uyararak (stimüle ederek) genellikle orgazm noktasına kadar ulaşmasına verilen isimdir. Normalde seks için iki birey gerekirken masturbasyon bireyin tek başına yapabileceği cinsel bir aktivitedir. Öte yandan bir tür oto-erotizm faaliyeti olan masturbasyon, bireylerin cinsel ilişki kurmadan, karşılıklı olarak da yapabilecekleri bir olaydır. Aynı zamanda masturbasyon, hem dişilerin hem de erkeklerin yapabileceği bir aktivitedir, her ne kadar Türkiye halkı arasında genelde erkekle özdeşleştirilen bir durum olsa da.

Doğadaki pek çok olay gibi masturbasyon da ilk olarak insanda evrimleşmiş bir olay değildir; hayvanların pek çoğunda mastrubasyon görülmektedir. Hatta sayı vermek gerekirse, doğada yaklaşık 1500 türün masturbasyon yaptığı düşünülmektedir ve bunların yaklaşık 500 tanesi net bir şekilde görüntülenmiş ve kaydedilmiştir.

Masturbasyon, dişiler ve erkeklerde genel olarak benzer şekilde yapılmaktadır. Kelimenin etimolojisi incelendiğinde, Latince "elle rahatsız etmek" anlamına gelen "manus turbare" kalıbından türetildiği görülmektedir. Buradan da anlaşılabileceği gibi, dişilerde de, erkeklerde de masturbasyon, cinsel organların genellikle el ile uyarılmasıyla yapılmaktadır; ancak kimi zaman özellikle yüksek zekaya sahip memelilerde (primatlarda) (şempanzeler, bonobolar, insanlar, vs.) çeşitli objeler kullanarak da yapılabilir. Özellikle insan türünde çok çeşitli fanteziler uygulanabilmektedir; ancak konumuzu aşacağı için burada girmeyi gerekli görmüyoruz. Nasıl uygulanırsa uygulansın, temel amaç cinsel organları uyararak, seksin verdiği hissin beyin tarafından uyandırılması ve bu sayede gerçekten cinsel ilişkiye girmeden beyinden mutluluk hormonlarının salgılanmasıdır. Bu konuya ve evrimsel geçmişine az sonra döneceğiz.

kaynak: http://evrimagaci.org/makale/253/

ensest ilişki

Ensest, yakın akraba bireyler arasında meydana gelen cinsel birleşmenin adıdır. Yasal olarak hemen hemen bütün ülkelerde yasak olmakla birlikte, toplumların tamamına yakınında bir tabu olarak görülmektedir. Toplumların ensest tanımları da farklı olabilmektedir: kimi toplumlar sadece "aynı ev içerisinde yaşayan insanların birbirleriyle yaptığı seks" kavramını ensest olarak sayarken, kimi toplumlarda klan içerisinde ya da ikinci derece akrabalarla yapılan seks de bu kapsama girmektedir.

Ensestin bir tabu olarak görülmesi, her tabu gibi hatalı olsa da, yasal olarak engellenmesi çok önemlidir. Çünkü aileleri tarafından cinsel istismara uğrayan çocukların %95'inden fazlasında psikolojik travma görülmektedir. Üstelik veriler tam olarak net olmasa da, toplam çocuk (0-18 yaş) popülasyonun %10-15'inin bu yaş aralığında en az 1 kere aileleri tarafından cinsel temasa maruz kaldığı, %2 civarının ise aileleri tarafından cinsel olarak istismar edildikleri ve cinsel birleşmenin gerçekleştiği rapor edilmektedir. Bu, gerçekten büyük bir sayıdır.

kaynak: http://evrimagaci.org/makale/266/

abiyogenez kuramı

Abiyogenez (diğer adı yaşamın kökeni) kuramı, cansız yapıların kimyasal yollarla bir araya gelerek canlı bir organizmaya dönüşmesini açıklamaktadır. Dünyada ilk yaşamın nasıl başladığı, nerede ve ne zaman başladığı çok eski çağlardan beridir insanların zihinlerini kurcalamıştır. Elbetteki bu konuda bir çok hipotez ve görüş ortaya atılmıştır. Bunlardan en çok bilineni yaratılışcı görüşüdür. Bu görüş günümüzde bir çok insan tarafından kabul edilen bir görüştür. Bu görüş, tüm canlıların yoktan var edilip bir anda bir doğa üstü yaratıcı tarafından yaratıldığını söyler. Ancak bilindiği gibi bilim test edilemeyen görüşler üzerinde hiç bir zaman durmamıştır. Bu sebeple de bizde bu görüş üzerinde durmayacağız. Yaratılışçı görüşünden sonra, insanlar canlıların nasıl ortaya çıktığıyla ilgili olarak birçok hipotez ortaya atmıştır. Bunlardan en ünlü olanları panspermia kuramı, heteretrof ve ototrof hiptezleridir. Panspermia kuramını önceki konularımızda detaylıca anlattığımızdan bu yazımızda bahsetmeyeceğiz. Hetetrof hiptezi, ilk ortaya çıkan canlıların besini hazır olarak alıp yaşamını sürdürdüğünü söylerken, ototrof hipotezi de ilk ortaya çıkan organizmaların kendi besini kendisinin yaptığını açıklayan hipotezdir. Ancak bilim dünyası son yıllarda ototrof hipotezinin daha akla yatkın olduğunu söylemektedirler. Çünkü ilk canlılar heterotrof olarak ortaya çıksa bile ilkel dünyada doğal yollarla oluşmuş besinlerin elbet bir gün tükeneceğinden bu canlıların da soyunun tükeneceği kaçınılmaz bir gerçektir. Oysaki ilk oluşan canlılar ototrof olarak yaşadıklarında kendi besinini kendisi üreteceğinden yok olmadan yaşamını sürderebilecektir. Günümüzde yapılan deneyler sonucunda ototrof canlıların bazıları heteretrof canlılara doğru bir evrim geçirdiği kesin olarak kanıtlanmıştır.

kaynak: http://evrimagaci.org/makale/362/

(bkz: kuram)

yaşam ve ölüme dair

Derim ki, hayat basittir.

Yaşam dizgesi çok basittir;
Var olursun, gelişirsin, çoğalırsın, yok edersin, yok olursun...
Ve tüm bunları yaparken, senin sorguladığın o sonsuz evrenin fark etmeyeceği kadar küçük, önemsiz ve basitsindir aslında...
Ama bu sefer de insan kibriyle önemli bir yer arar kendisine yaşamda

Yaşam ise hepimizden ibarettir; bu yaşam dizgesini izleyen tüm canlılardan.
Basitçe seçer, hiçbir türü özel saymadan.

Buna rağmen;

Ancak, şimdilik bildiğimiz kadarıyla; hepimiz içerisinde yalnızca bir tür var; yaşamı barok devrin katedralleri gibi görerek, kendi kurallar gettosunu oluşturan;
O da insan...
Kendi basitliğini kabul etmemesinden olayı oluşturduğu fonksiyonlar bütünüdür, karmaşayı yaratan.
Evet, yaşam basittir, ölüm kadar basit... Bunu kabul edebilmekte iş.
Mozart'ın bir senfonisinde ne duyarsın? ilk defa dinleyen tam bir karmaşa, aşina kulaklar ise hoş bir geometri. Yani, basit bir nota diziye indirgeyebilirsin o karmaşık sesleri.
işte yaşam da böyledir aynen.
Ve nasıl ki o tüm notalar dizisi tek bir "sus" ile durabilecek kadar basitse, işte yaşam da bir an da yok olacak kadar basittir.
Yoksa şu basit ölüm nasıl yok ederdi yaşamı?
Ve bu yüzdendir ki; Yaşamı karmaşık gören insanlar, ölümü de yaşamı yok edebilmesi için eş karmaşaya ulaştırırlar. Yapay yaşamlarına, yaşam sonrası için büyülü dünyalar yaratırlar…
Ancak;
Yaşamın basitliğini kabul ettiği zaman insan, olacaktır “insan”.
Ve işte o zaman; Karmaşık, yapay, eğreti kurallarından silkinerek; yaşam dizgesine gerçekten "var etmeyi" ekleyecektir.

BE (Evrim Ağacı)

kaynak: http://evrimagaci.org/makale/389/

ağlamanın evrimi

ilk olarak, pek çok hayvan türü acı duydukları zaman sızlanarılar veya ağlarlar. Bu sadece insana özgü bir olay değildir. Ancak duygusal anlamda gözyaşı döken tek türün insan olduğu düşünülüyor, bunun da sebebi son derece makul ve anlaşılır: Duygularla ilgili beyindeki bölgeleri en çok gelişmiş tür insan olduğundan, bazı tepkisel olguları da bu duygularıyla birlikte evrimleşen tek hayvan türü insan.

Bunun yanısıra aslında duygulandığımızda ya da acı duyduğumuzda akan sıvı olan "gözyaşı", bilindiği üzere sadece normalde bu amaçla var olan bir sıvı değil. Asıl amacı, göz kapaklarının hareketi sırasında gözün üzerine ince bir tabaka halinde yayılarak gözü nemli tutmak. Gözümüz neden nemli kalmalı? ilk sebebi, görüşün net tutulabilmesi için. ikinci sebebi ise, gözümüz karada yaşamak için evrimleşmediği için. Bildiğiniz gibi ilkin atalarımız denizlerde yaşayan ve balıkların da atası olan türlerdir. Denizlerin içerisinde gözü nemli tutmak gibi bir sorun yoktur. Ancak karaya çıkışla birlikte gözün nemli tutulabilmesi için göz kapakları ve gözyaşı evrimleşmiştir.

kaynak: http://evrimagaci.org/makale/390/

evrim

En kısa tanımıyla evrim, canlı türlerinin nesiller içerisindeki değişimi sürecidir.
Ancak bu sürecin tanımlanabilmesi için dikkat edilmesi gereken çok önemli iki nokta bulunmaktadır:

Evrim, tekil bireylerin değişimi demek değildir! Evrimsel süreçlerde değişen, popülasyon içerisindeki özelliklerin genel dağılımıdır.

Örnek: Bir bireyin, bir mutasyon sonucu 6 parmaklı doğması evrim değildir! Ancak bir türün popülasyonundaki bireylerin parmak sayılarındaki genel dağılımın değişimi, evrimsel değişimlere örnektir. Benzer bir şekilde, bir türün tek bir bireyinin önceden yemediği bir besini zorla yemesi evrim değildir. Ancak yeni bir beslenme tipinin, popülasyon içerisinde genel olarak yerleşmesi evrimsel bir değişimdir.

Evrim, bireyin ömrü içerisinde geçirdiği değişimler değildir! Evrimsel süreçlerde, nesiller içerisinde olan değişimden bahsedilir.

Örnek: Bir insanın ömrü içerisindeki boy uzunluğu değişimi evrim değil, gelişimdir. Ancak bir popülasyonun boy uzunluğundaki dağılımın, uzun yıllar ve nesiller içerisindeki genel değişimi (dağılımın değişimi) evrimsel bir değişimdir.

evrim ağacı

evrim ile ilgili bütün bilgileri bulabileceğiniz ve sorabileceğiniz nadide siteler arasındadır.

siteye burdan ulaşabilirsiniz http://evrimagaci.org/ana-sayfa/

hyperthymestic syndrome

Hiçbir Şeyi Unutamayan Kadın

"AJ" kod adlı 40 yaşındaki evli kadın herşeyi hatırlıyor. McGaugh ve UCI araştırmacıları Larry Cahill ve Elizabeth Parker bu sıradışı vaka üzerinde çalışıyorlar. AJ, hayatındaki tüm anları ve sayısız olayı eksiksiz bir şekilde anımsıyor. Eğer 25 yıl öncesinden rastgele bir tarih seçip o gün olanlar hakkında ona danışırsanız, size o gün başından geçenleri detaylarıyla dile getirecek ve ilgisini çeken bir haber olduysa hemen anlatacaktır. Aynı zamanda günün hangi haftada yer aldığını ve havanın nasıl olduğunu da söyleyebiliyor. Bu hastalığın adı ise "hyperthymestic syndrome".

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1107/

aquagenic urticaria

alerji, suda bulunan iyonlara karşı ediniliyor. Terlemek bile 19 yaşındaki genç kızın kaşınmasına yol açıyor. Avustralyalı Ashleigh bu hastalığı 14 yaşından beri çekiyor ve sıcaklık derecesi ne olursa olsun suya değemiyor. "Aquagenic Urticaria" isimli hastalığa o kadar nadir rastlanılır ki şu ana kadar yalnızca 30 kişide bu hastalık rapor edilmiş.

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1106/

wim hof

"Buz adam" olarak da bilinen Hollandalı Wim Hof, buz altında yüzüyor ve buzla dolu kapların içinde kalabiliyor. Karlarla kaplı Blanc Dağı'na üzerinde yalnızca şort varken tırmanan tırmandı, rekorlar kırdı ve yeni zorlu görevlere her zaman hazır. Bilim adamları bu durumu tam olarak açıklayamıyor fakat 48 yaşındaki Hollandalı normal insanlar için ölümcül olabilecek ısılarda bile dayanıklılığıbı koruyor.

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1104/

lipodistrofi

Şişmanlayamayan Adam

59 yaşındaki Bay Perry pasta, hamburger, tatlı gibi dilediği herşeyi yiyebiliyor ve asla kilo almıyor. Kilo alamamasının nedeni lipodistrofi (vücudunun çok hızlı bir şekilde yağ yakması) hastalığı. Şişman bir çocuk olan Perry 12 yaşındayken bir gecede neredeyse vücudundaki tüm yağı yakmış. Daha sonra şişmanlamak için daha fazla yemek yemeye başlasa da bunun hiçbir etkisi olmamış. Bay Perry hastalığının teşhisi konulmadan önce bir çok testten geçmiş. En sonunda vücudunun normalden 6 kat fazla insülin ürettiği ortaya çıkmış. Doktorlar bu hastalığın "kilo vermek isteyenlerin hayali" olduğunu belirtiyor.

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1103/

morgellon s disease

14 bin insanda görülen bu rahatsızlığın, parazitlerden kaynaklı olduğu düşünülüyor. Kesin sebebi ise halen bilinmiyor ve sağlık örgütlerinde araştırılıyor. Kişinin derisinden siyah, mavi ya da kırmızı renkte lifler sarkıyor.

Fotoğraflarda bu lifler net bir şekilde görülebiliyor. Deri altında "ısırma", "iğne batması" ve "tırmalama" gibi belirtilerle karakterize ediliyor. Ayrıca ikincil semptomlar arasında yorgunluk, hafıza kayıpları ve kafa karışıklığı yer alıyor.

Tedavisiyle ilgili henüz çok yaygın uygulamalar bulunmuyor; ancak C Vitamini ile E Vitamini içeren meyveler alındığında hastalığın seyrinin yavaşladığı rapor edilmiş.

Liflerin yapısı da gizem taşıyor: Oklahoma'da bulunan Tulsa Polis Kriminal Laboratuvarı liflerin yapısının Dünya üzerine bilinen hiçbir lif ile uyuşmadığını açıkladı. Ancak liflerin organik temelli olduğu ve bir organizmanın metabolik yan ürünü olabileceği açıklanmış. 2007'de konuyla ilgili bir röportajda uzmanlar hala yapısının çözülemediğini bildimişler. Sonrasında gelen açıklamalarda ise kimyasal bileşiği ile ilgili bilgi yer almıyor.

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1112/

paranoid kişilik bozukluğu

Paranoid Kişilik Bozukluğu, çocukluk veya ergenlik döneminde başlayıp kişinin hayatına yayılan bir kişilik bozukluğudur. Paranoid kişilik bozukluğuna sahip kişilerin gösterdiği en temel özel özellik “güvensizliktir”. insan ilişkilerinde mantıklı akıl yürütme yollarıyla aksi iddia edilemeyecek bir güvensizlik yaşarlar. Mantıklı düşünce örüntüleri ve gerçeklik algıları yıkıma uğramış, başkalarının kendilerine zarar vereceği yönünde güçlü paranoyalar geliştirmişlerdir. Bu paranoyalar, kendilerini korumak adına tercih ettikleri yalnızlığı daha belirgin kılar, sosyalleşme sürecinde tehdit edici bir unsur halini alır. Paranoyalar sağlıklı insanların da zaman zaman şüpheci yaklaşımlarından kaynaklı sahip olabileceği düşünce kalıplarıyken, paranoid kişilik bozukluğu olan bireylerin paranoyaları günlük hayatın işlevini ve kalitesini bozacak derecede yoğundur. Bu durum paranoid durum olarak adlandırılır ve kişilik bozukluğu tanısında odak noktasıdır.

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1113/

yabancı el sendromu

Yabancı El Sendromu (YES), kişinin ellerinden birisinin bireyin bilincinden bağımsız, kendi bilinci varmış gibi hareket etmesine sebep olan nörolojik bir hastalıktır. Yani kısaca kişinin iki elinden biri, kontrolsüz olarak hareket eder; ancak bu hareket kasılma, fırlama gibi anlamsız hareketler değildir. Tıpkı beyin kontrolünde, sanki kişi gerçekten isteyerek hareket ettiriyormuş izlenimi verir. Zira gerçekten de elin hareketlerini beynin yarımkürelerinden biri kontrol eder; ancak o yarımkürenin kontrolü kişinin kendisinde değildir. Sendrom, genellikle epilepsi hastalarının semptomlarını rahatlatmak için beynin iki yarımküresinin cerrahi bir operasyon ile ayrıldığı bireylerde gözlenir. Aynı zamanda diğer beyin ameliyatları, inme ya da enfeksiyonlar sonucu oluşabilir.

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1115/

paranoid şizofreni

Paranoid Schizophrenia (Paranoid Şizofreni)

Paranoid Şizofreni (PS), Dünya'nın pek çok yerinde, en yaygın olarak görülen şizofreni tipidir. PS sahibi kişileri çoğu zaman saptamak zor olabilmektedir, çünkü bu kişiler oldukça dengeli gibi görünen bir psikolojiye sahiptirler. Duygusal sorunlar, konuşmayla ilgili problemler ve katatonik belirtiler neredeyse hiç göstermezler. Ancak klinik olarak incelendiklerinde çoğunlukla paranoya sahibi, yanılgılara sahip, genellikle halüsinasyonlar gören bireylerdir. Halüsinasyonlar sesli veya görüntülü olabilir.

PS hastalarında görülen genel semptomlar şu şekildedir:

1) Takip edildiğine dair hisse kapılma
2) Özel olduğuna, özel bir görev için Dünya'ya gönderildiğine, kendisine özel bir görev verildiğine, vücudunun aslında doğaüstü olduğuna inanma
3) Kıskançlık
4) Emir veren ya da tehdit eden sesler duyma
5) Aslında olmayan kokuları ve tatları aldığını hissetme
6) Düşünsel bozukluklar ve bir inanca saplantılı bir şekilde bağlanma, ritüelleştirme
7) Gerçek olmayan, yanılgısa düşünce ve inançlarını başkalarına yayarak kendisini öne çıkarma, lider konumuna geçmeye çalışma
8) Kendisine ya da görüşlerine ters çıkan kişilere karşı saldırganlık; genel saldırganlık, öfke hali
9) Kendi kendine konuşma, kişilik bölünmeleri

PS, aralıklarla nükseden ya da kronik (uzun süreli) bir hastalık olarak belirebilir.

PS hastaları, tedavi altına alınmazlarsa psikoza girerek gerçek ile bağlarını tamamen yitirirler. Hastalık farklı kişilerde farklı şekillerde ortaya çıkabilir ama genel olarak iki tipte görülür:

Kişi, kendi içerisine kapanır. Bu kişiler genellikle kendilerine verildiğine inandıkları görevleri yerine getirememe korkusuyla kendi içlerine kapanırlar ve genellikle depresif bir ruh haline sahip olurlar. Dikkatli analiz edilmezlerse tipik depresyon hali ile karıştırılabilir. Hatta PS genellikle gelip giden türde olduğu için kişilere yersiz yere manik depresif teşhisi de konulabilir. Ancak halüsinasyonlar, yanılgılar ve yukarıda verilen diğer semptomlarla teşhis konulabilir.

Diğer grup ise kendisindeki bu üstünlük iddiasına bel bağlayarak kendisini ortaya çıkarma, lider konumunda olma, diğer insanları bu özel görevi amacıyla manipüle etme şeklinde davranışlar gösterir. Bu kişilerde, sürekli hayal görme hali, sürekli özel olduğuna inanarak bu "özel" oluşlarını ispatlama ve tatmin etme merakı, kendisi gibi düşünenler bularak ya da etraflarındaki insanları ikna ederek kendilerinin özel oluşunu kabullendirmeye, ispatlamaya çalışırlar. Kendilerine verildiğine inandıkları özel görevleri yerine getirmek için organize olmayı hedeflerler. Kimi durumda kendilerinin "kutsanmış" ya da "özel görevle Dünya'ya gönderilmiş" olduklarını da sandıkları için, yüksek ego durumu da gözlenebilir.

Kısaca PS, farklı kişilerde farklı etkiler yaratabilen, çok tehlikeli bir zihinsel hastalıktır. Tedavisi ömür boyu ve genellikle akıl hastaneleri içerisinde sürer. Psikoterapi ve ilaç ile tedavi edilir.

Prof. Dr. John Nash'in hayatını anlatan meşhur "Akıl Oyunları" isimli filmde, güzel bir şekilde işlenmektedir. Orada da görülebileceği gibi, büyük ve doğru yönlendirilmiş akıllarda dehaya yol açabileceği gibi, kontrol altında tutulmayan, cahil kimselerde çok tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Bu yüzden eğitimli de olsa, cahil de olsa her kesimde çok sıkı bir şekilde kontrol altında tutulmalı ve takip edilmelidir.

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1117/

dyslexia

Dyslexia ( kelime körlüğü )

Milles'in (1974), “Yeteneksizlikler Kümesi” olarak nitelendirdiği “Disleksi” adıyla tanınan bir okuma bozukluğu vardır.

Bugün disleksi olarak adlandırılan bu okuma bozukluğunu ilk ele alanlar arasında Hinschelwood'u (1917) görebiliriz. Hinschelwood, “Kelime Körlüğü” (Word bilindness - Cecité verbale) olarak ele aldığı bu spesifik okuma güçlüğünün, korteksteki bir arızadan, sinir sistemindeki bir bozukluktan ileri geldiğini ileri sürer (parietal veya oksipital lobda anormallik).

Orton (1937), “Strehosymbolia” (sembollerin çarpıtılması) olarak adlandırdığı disleksinin, beyin yapısındaki bir arızadan kaynaklanmadığını, beynin işleyişindeki bir anomaliden geldiğini, bu anomalinin de doğuştan olduğunu savunur. Bu nedenle, disleksili çocukların okurken “inversion” (kar rak gibi ters çevirme) hataları yaptıklarını, bazı harfleri aynadan görüyormuş gibi ters çizdiklerini, benzer harfleri de karıştırdıklarını kaydeder.

kaynak: http://evrimagaci.org/fotograf/46/1118/