Devlet tek, vatan tek, millet tek, bayrak tek. Ama baro “çok” ne kadar ilginç.
2000 avukatla yeni bir baro kurmanın önünü açan yasa.

ne bileyim 200 milletvekili toplanıp başka bir meclis de açsın hatta cumhurbaşkanı seçsin.

şunu savunabilecek avukatın hukuka olan saygısından adalete olan inancından şüphe duyarım.
(bkz: Böl parçala yut)
Tez elden gelmesi gereken sistem.
cehapelileri kudurtan sistem. tabi barolara sızayamayacaklar artık.
Demokrasi ve özgürlükler için atılması gereken adımdır. Bu uygulamaya karşı çıkan kişilerin kim olduklarına bakınca mutlaka atılması gereken adımdır.
kandırıldık is loading.
fenerbahçeli avukatlar ile galatasaraylı avukatlar arasındaki çekişmelere sahne olacak sistemdir. trabzortlular da aradan şey gibi çıkmaya çalışacaklar.
barolar kendi kaşındı. sen milletin dini ile alay edersen kalkar böyle kaldırırlar sistemini.
nerde çokluk orda bokluk demiş atalarımız. çoklu baro düzenlemesi de aynen böyledir. iktidar yandaşlarını daha iyi korumak için, yandaş avukatlara daha çok para kazandırmak için, vatandaş aaaa yandaş avukat kimdi biz nerden bulacağız demesin diye onlara kolaylık sağlamak amacıyla sanki hemşehri derneği açalır gibi ak partili avukatlar lokali, chepeli avukatlar lokali gibi kim necidir bilmek için böyle saçma bir sistem uydurdu. dünyanın hiçbir yerinde böyle bi sistem yok. bizim ülkede ne kadar saçma sistem varsa denenir zaten.
siyasi yapıda birçok baronun olması demektir. bu kaçınılmaz olur.
(bkz: demokraasi)
Baronun başına da bir güreşçi getirdim mi...
Oooh mis.
Olmaz demeyin,
görsel
Hukuk fakülteleri dekanlarına bakın. 20 tane hukuk fakültesi dekanı hukukçu değil.
Bu hukukçu olmayan dekanların kendi alanları şöyledir:

görsel

Bugün bazı hukuk fakültelerimiz, hukukçu olmayanların vesayeti altında bulunuyor. Bugün hukuk fakültelerimizin yaklaşık yüzde 27,4'ü hukukçu olmayan öğretim üyeleri tarafından yönetiliyor. Türkiye’de hukuk fakültelerinde pek çok ders hukukçu olmayan öğretim üyeleri tarafından veriliyor. Türkiye’de adeta bir “hukukçusuz hukuk fakültesi” olgusu var.

Hukuk fakültesi öğrenimi almamış kişiler nasıl olacak da hukuk dersi verecekler. Hukuk eğitimi almamış kendileri hukuk fakültesinde çalışmamış kişiler nasıl olacak da hukuk fakültesini yönetecekler?

Kendileri hâkim ve savcı olma ehliyetine sahip olmayan kişiler nasıl olacak da hakim ve savcı ve avukat yetiştiren okulları yönetecekler?

Pardon, konumuz avukatlık baro.

Unutmadan;
Bilindiği gibi Türk Anayasa Mahkemesinin tek görevi kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimini yapmak değildir.

Diğer bir görevi de Yüce Divan sıfatıyla, yani bir ceza mahkemesi olarak yargılama yapmaktır. Yarısı veya (bir yıl sonra yarısından fazlası), hukuk eğitimi almamış, hayatında hâkimlik yapmamış kişilerden oluşan bir mahkeme nasıl olacak da Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapacaktır?
Üyelerin özgeçmişi incelendiğinde, halihazırda, sadece bir üyenin geçmişte ceza hakimliği tecrübesine sahip olduğu anlaşılmaktadır. (Yargıtay’dan gelen diğer iki üye Yargıtay hukuk dairelerinden gelmektedir. Bunların da Yargıtayda olmasa bile ilk derece mahkemelerinde ceza hakimliği yapmış olma ihtimali vardır). Halihazırda Yüce Divanın 16 hakiminden sadece biri ceza hakimidir! Allah Yüce Divanda yargılanacak olanların yardımcısı olsun!
Çünkü; anayasa mahkemesi üyelerinin yarısı hukukçu değil.
Zaten anayasa mahkemesine seçilmek görev almak için hukukçu olmaya da gerek yok, hukukçu olmak için yasal bir şart da yok.

Anayasa Mahkemesinin Başkanı Zühtü Arslan da hukukçu değildir; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. Hatırlatalım ki, Anayasa Mahkemesinin önceki Başkanı Haşim Kılıç da hukukçu değildi; kendisi Eskişehir iktisadî ve Ticarî ilimler Akademisi mezunuydu.

görsel

Barolar ne halde olacak az çok tahmin edersiniz.
Şu konuda çok biliyormuş gibi ahkam kesenlere iyi gülüyorum...neymiş barolar statükocuymuş, hep solcular baroları elinde tutmuş, vay efendim milletin dinine laf söylemişler vs vs...

Barolar statüko sahibi olamazlar bunlar sivil meslek kuruluşudur ve denetime tabidir...bu denetimlerin yaptırımları vardır...baroların toplumsal ve siyasi görüşlerini de üyelerinin seçtiği başkan belirler...keza seçimler de aynı meclis seçimleri gibi yapılır. Yani “en çok oyu alan kişi başkan, grubu yönetim olur.” Bu grup istanbul barosunda başka iken sivas barosunda başkadır. Bu nedenle barolar din düşmanı demek için ancak hukukun kelime anlamına dahi vakıf olmamak gerekir...kaldı ki çoklu baro sisteminin dünyada bir örneği yok ve bu oldukça tehlikeli bir uygulama. Kişiye göre muamele dönemi başlar. Bunun zararı olmayacağını savunanlar 80 darbesi öncesi polislerin sendika kurduğunda yaşananları açıp okuyabilir.
hukukçu olarak dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım. biliyorum ki buradaki pek çok arkadaş bu işin ilerisinde ne olur ne olmaz diye düşünmeden sadece tarafgirlik yaparak olaya yaklaşıyorlar. Baro ya da ingilizcesi ile bar bir meslek örgütüdür ve kamu kurumu niteliğindedir yani kamusal hizmet gören bir mesleği temsil eder. bir il düşünün nüfusu 3 milyon olsun ve desinler ki 1 milyon kişi bir araya gelip imza toplarsa o ilde 3 ayrı valilik kurulabilir. böyle bir şey aklınıza yatıyor mu? bu aklınıza yatmıyorsa o zaman çoklu baro sistemide aklınıza yatmamalı. istanbul'da avukat sayısı 46.000 kabaca. yeni düzenleme ile 2000 avukat bir araya gelirse ayrı bir baro teşkil edebilecekler. istanbul'da 23 ayrı baronun olduğunu düşünün şimdi. aynı mesleği yapan ama 23 ayrı baroya bölünmüş insanlar olacak ve meslekleri ile ilgili veyahut gündemle alakalı ortak bir ses çıkaramayacaklar. baro bütünlüğü darmadağın edilecek. bir çoğu siyasi saiklerle bir araya gelecek ve hiç bir konuda uzlaşamayan ne idüğü belirsiz bir sistem kurulacak. peki bahsi geçen düzenlemede kaç ilde bu sistemin kurulması öngörülüyor? 3 ilde. istanbul, ankara,izmir. çünkü önşart var avukat sayısı 5000'in üzerinde olmalı bunun yapılabilmesi için. bu illerin barolarındaki avukat sayısı ülke genelindeki avukat sayısının yüzde 56.7'si. evet tam olarak yüzde 56.7'si. bu üç ili kamplaştırdığınız anda diğer illerin barolarına zaten dokunmanız gerekmiyor. tekraren söylüyorum barolar bir meslek kuruluşu olmanın yanında aynı zamanda kamu kuruluşu özelliğine sahiptir. kamuda ikibaşlılık olmaz. bu gün alkış tuttuğunuz bu düzenleme yarın bir gün elinize dolanır. azıcık insaf edin.
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

Tüm alevi arkadaşlarımız başlığın altına toplanmış karşı çıkıyorlar...

Ne büyük bir duyarlılık, hayran kaldım gerçekten. Ama kendilerini 'chp milletvekilini dövdüren sözde chp başkanı' gibi başlıklarda göremiyoruz pek ne yazık ki.

Lakin çok büyük Atatürkçüler olduklarını da kendileri iddia ediyor bilirsiniz ki...

Karşı çıkanlar genel olarak süregelen mezhepçi kadrolaşma alevi tahakkümü taraftarı avukatlar ve bunun farkında olan mezhep kardeşleri sadece arkadaşlar.

istiyorlar ki kendileri gibi insanlar hep çoğunlukta kalsın barolarda, kendilerinden olmayanlar ise kapı dışarı edilsin.

Durun bir, celallenmeyin hemen şimdi, okuyun. Burada da örneklerini görmek pek mümkün çünkü ama ne yazık ki sizler hala farkında değilsiniz.

En çok kimin sesi gür çıkıyor bu olaya karşı çıkarken? istanbul-Ankara-izmir Barosu ve kadrolaşmayı savunan avukatlarının değil mi?

Peki neden?

istanbul-izmir-Ankara Baroları, bugün Tuncelili Kılıçdaroğlu'nun, CHP'yi bu hallere birlikte getirdiği Tuncelili Kankası Eski Adalet Bakanı mehmet moğultay'ın, yargıda başlattığı mezhepçi kadrolaşmayı her nedense çok seven insanların göz bebeğidir ve laf söyletmezler.

Tek bir kişiyle tek bir örnek vereyim isterseniz karşı çıkanları tanıyabilmeniz amacıyla...

Misal istanbul barosu başkanı, sivas alevisi vatandaşımız mehmet durakoğlu...

Kendisi işi gereği her gün şehit savcımız mehmet selim kiraz'ın isminin verildiği adliyenin kapısından girmektedir.

Lakin nasıl oluyorsa savcı kiraz'ı şehit eden dhkp-c'nin sanatsal propaganda ve militan devşirme kolu olan grup yorum teröristlerinden helin bölek ve ibrahim gökçek için "sadece müzik yapmak istiyorlardı, öldürüldüler" demiştir.

(bkz: dhkp c ve grup yorum aynı şeydir/#43243813)

imbarotorluğu yıkılmasın isterken hukuk ve adaletten bahseden insanlar yok değil herhalde bu dünya'da.

roma dönemi de böyleydi bu biliyorsunuz...

büyük ihtimalle gerçeklerin üstünü kapatmak için bu başlıkta da bazı insanların algı operasyonu ve manipüle amaçlı yalanlarına şahit olacağız.

seyfi oktay ve mehmet moğultay'ın fetö denilen ouroboros çocuklarından önce yargıda başlattığı ilk kadrolaşma olan mezhepçi tahakküm sonucu insanların ayrıştırılması, kutuplaştırılması olayının, bugünlerde bizlere bu şekilde gereksiz yürüyüşlerin ve mitinglerin olduğu, huzur kaçıracak görüntüler ile bir sonuç olarak döndüğünü bize unutturmaya çalışıyorlar bazıları.

çünkü kendileri gibi alzheimer derecesinde unutkan, yani balık hafızalı diye tabir ettiğimiz insanlardan oluştuğunu sanıyorlar herkesin.

sizler birkaç gün önceki yürüyüşe katılan baro başkanlarının içinde kılıçdaroğlu'nun 'ypg terör örgütü değildir!' dediği ypg'ye karşı bir harekat başlattığımızda bu harekata üzülen insanların olduğunu da bilmiyorsunuzdur gerçi.

hatta şehit savcımız mehmet selim kiraz'ın isminin verildiği adliyenin kapısından her gün giren ve şuan yürüyüşte olan istanbul barosu başkanı mehmet durakoğlu'nun, dhkp-c'nin sanatsal propaganda ve militan devşirme kolu grup yorum teröristleri ibrahim gökçek ve helin bölek için söylediği sözleri de hatırlatmak istiyorum...

kendisi aynen 'müzik yapmak istiyorlardı, öldürdüler.' gibi bir cümle kurdu onların hakkında ve de buna dair görüntüleri bu yazımda görmek sizler için mümkün.

şimdi onların istemediği vatan-millet sevdalısı metin feyzioğlu'nun, savcımızın şehit edildiği gün, savcımızın eşinin elini tutarak, 'kurtulacak, kurtaracağız.' dediği an gözlerindeki o ifadeyi bilmeyen insanlara söylemek istediğim, anlatmak istediğim bir şeyler var...

öncelikle gerçekten çok yazık. baştan sona aynı şeyleri yazıyorum ama okuyacak olan insanlarda okumuyor sanırım. sonra da 'sürekli aynı şeyleri yazan yazar' oluyorum lakin bilmediğiniz şey benimde yeterli zamanım yok ve burada başlığa uyuyorsa ve bazı gerçekleri açıklıyorsa bunları yazmam gerekli.

bu birkaç gün önce polis müdahalesinin gerçekleştiği yürüyüş, büyük bir kısmı bilinçli bir şekilde taraflı ve küçük bir kısmı manipüle edilen temiz yürekli insanların katıldığı bir yürüyüştü.

lakin bu yürüyüşün nedenini ve arka planını bilmeyen vatandaşlarımızı yine her fırsatta olduğu gibi manipüle etmeye çalışanlar işbaşında görüldüğü üzere.

neden mi söz ediyorum?

biraz uzun olacak ama şöyle açıklayayım...

ülkemizde seyfi oktay ve mehmet moğultay zamanında, yargıda mezhepçi bir kadrolaşma, alevi tahakkümü başlamıştı.

ben de bir savcının oğlu olarak bu durumdan oldukça mağdur oldum çünkü babam türkçü olduğu ve oruç tuttuğu için tayini hep şırnak, van, hakkari gibi bölgelere çıkarken alevi arkadaşları istanbul, izmir, ankara dışında yerinden kıpırdamıyordu...

ayrıca bu kemal kılıçdaroğlu'nun kankası olan mehmet moğultay'ın bir ara çalışma bakanıyken işçi emeklilerine maaşlarını geciktirmesi olayı vardı ramazan-kurban bayramlarında ve açıklaması direkt "kurbanlık alırsınız diye ödeme yok" olurdu.

inanmıyorsanız görsellere bakmanız yeterli. O günlerden bir gazete haberinin görüntüsü yukarıdaki görsellerden birinde sizleri bekliyor olacak.

kendisinin yargıda mezhepçi alevi tahakkümü ve kadrolaşmasını başlattığına ve kendi mezhebi dışında herkesi kadro dışı bıraktığına inanmıyorsanız da lütfen bu yollayacağım aşağıdaki video'yu izleyin.

https://www.youtube.com/watch?v=7DPxEJxD8jM

ne diyor kendisi?

"eskiden sınavlar olurdu. sınavların yapılacağı tarih kimseye bildirilmezdi. bilinmedik gazetelerde ilanlar yapılırdı. örgütün sınava girmesini sağlıyoruz! yanlış mı yapıyoruz!"

"yapılacak en akıllı hareket kendi devr-i iktidarında örgütleneceksin... kadrolaşacaksın ve bu kadrolar günün birinde gelecek, büyüyecek ve sizin yolunuzu açacak!"

"bu örgüte kadro vermeyecekler, kime verecekler? mhp'ye mi verecekler?"

arkadaşlar örgüt dediği kim?

örgüt dediği shp.

shp aslında neydi bilir misiniz peki? hiç merak ettiniz mi? hani hep diyoruz ya, shp'leşen chp diye...

ya da shp'lileşen chp diye... her neyse.

shp aslında mezhep odaklı bir parti olup, sadece belli bir mezhebe tabi olanların etrafında toplandığı bir parti olmuştu zaman içerisinde.

ayrıca başka bir konuşmasında "örgütteki bizden olan chp'lileri almayıpta, ülkücüleri mi alalım, sünni şeriatçıları mı alalım?" demişti.

şimdi bu nasıl oluyor yahu diyeceksiniz biliyorum.

zaman içerisinde shp darbe sonrası chp'nin içinde filizlenip, bu mezhepçi anlayışıyla kök salmıştır.

bugün bunun en somut kanıtı kemal kılıçdaroğlu, canan kaftancıoğlu, eren erdem, sera kadıgil, sezgin tanrıkulu, veli ağbaba, barış yarkadaş, şerdil dara odabaşı gibi ve sayamayacağım pek çok ismin chp'nin en yüksek mevkilerinde yer almasıdır.

ayrıca bu olay tarihimize yargıda ilk ve en büyük haksız, hukuksuz kadrolaşma olarak geçmiştir.

hala da etkisinden kurtulamadık görüldüğü üzere ne yazık ki...

aslında şuan hala seyfi oktay ve mehmet moğultay'ın adamları ırkını, mezhebini gizleyerek ve atatürkçülük maskesi altında ülkenin huzurunu kaçırarak, tamamiyle siyasi olarak taraflı bir biçimde insanları ayrıştırıyor, kutuplaştırıyor ve sizin tertemiz duygularınızla oynayarak ülkede hak-hukuk olmadığına dair söylemlerle manipüle ediyor diye çok sağlam bir iddia var.

ayrıca diyanet işleri başkanı ali erbaş'ın kur'an'da eşcinsellikle ilgili geçen yasaklayıcı cümleleri söylediği an büyük bir kısmı alevi vatandaşlarımızdan oluşan ankara barosu'nun halkı diyanet'e karşı kışkırtması olayı da buna dayandırılıyor bilir kişiler tarafından.

ha bu arada, hüsoyeka'nın içindeki 7 kişiden 5'i alevi kökenlidir. bunun haricinde devlet sırlarını açığa çıkaran eren erdem ve terör sempatizanı selehattin demirtaş'a 50.000 tl'yi tazminat olarak devlete ödetecek kararı veren ayeme'nin başındaki isim de zamanında mehmet moğultay ve seyfi oktay'ın çok sevdiği bir adamdır. bir şekilde yükseklere gelmiş bir isimdir.

(bkz: yargıda alevi tahakkümü/#43255242)

(bkz: mehmet moğultay/#43256117)

ayrıca metin feyzioğlu'na da gereksiz yere fazlasıyla yükleniyorlar bu sizleri manipüle etmeye çalışan insanlar ve bu benim sinirimi oldukça bozuyor açıkcası.

çünkü kendisi turhan feyzioğlu gibi atatürkçülüğü özüne kadar doğru anlamış ve yaşamış olan eşsiz bir dedenin eşsiz bir torunudur.

kendisi de aynı dedesi gibi ulu önder atatürk'ün izlerinden gitmekte ve ilkelerine son derece uymaktadır.

hayatı fetö ouroboros çocuğu yılanlarıyla mücadeleyle geçmiş ve de bunun üstüne o yılanın zehrine panzehir bulunduktan sonra yargıdaki öteki mezhepçi tahakkümü bitirmeye ant içmiş bir isimdir.

yani uzun lafı kısası anlayacağınız, fetö denilen ouroboros çocuğu yılanlara panzehir bulduk ama şu an çok daha büyük bir yılanın başını ezmeye çalışıyor birileri. hüsoyeka ve ayeme hala bu mezhepçi tahakkümü dayatan düşüncenin elinde ve de barolarda da durum aynı diye mi yoksa?.

(bkz: metin feyzioğlu/#43540259)
Çoklu başkanlık sistemi de olsa uygun olur.
Hani çokluk olunca karışıklık oluyordu. Tek bir yerden idare etmek daha iyi oluyordu? Birkaç sene evvel böyle diyerek oy istemişlerdi sikyonezya ülkesinde.