bugün

Belediye coplugunun icine dusmusum 3 yasindayken. Annemler heryerde aramislar bulamamislar. Sonunda copun icinde 2 genc bulmus ve en yakin eve goturmusler beni. Annemde gorunce sevinmis aglamis falan. Resmen tesaduf.
salakça olduğu kadar güzeldir.
bazen bir fotoğraf her şeyi anlatır.

görsel
ilkokukla yeni başladığım zamanlardı. kar yağmıştı. çocukluk masumiyetiyle karları eve götürüp saklamak istemiştim. karları cantama koyup eve getirmiştim. anneme hediye vermek için cantamı actığımda malum sonu görüp hüzün duymuştum. o zamanlar ilk yıkılışımdı.
Her yaz Gümüldür'de denize girmek, Kuzenlerle eğlenmek, hiç derdimiz tasamiz olmayacakmis gibi.
Kışın okulla haşır neşir olup, yazları da tatil yapamadan sağda solda çalışmak, diğer çocukların hayatlarını görüp imrenmek, onlardan daha çabuk hayata atılıp olgunlaşmak, her zaman onlardan daha önde olmak, bir çoğu hala baba parası yerken bu yaptıklarım kendi ayaklarımın üzerinde durmamı sağladı.
Babam annemle evli oldugu zamanlarda surekli icen, evine bakmayan bir insandi. Bizim evin hemen onunde pazar kurulur sozluk sali gunleri. ilkokuldayim o zamanlar. Kac yaslarindayim hatirlamiyorum.nabam eve hic pazardan boyle sebzelerle gelmemiştir eve. Gelse de cok nadirdir, ben hatirlamiyorum. Neyse, gunlerden yine sali gunu. Her sali ayni hezeyani yasamama ragmen hep boyle elinde meyve ile gelmesini bekliyorum. Geldi, ickili ve eli bombos. Eve girdigi gibi "Biz neden hic pazara cikmiyoruz?" diyip aglamaya baslamistim. Yarim saat boyunca agladigimi adim gibi hatırlıyorum. Ben oyle bagirip, ağladıktan sonra gidip pazardan meyve sebze duzmustu babam. Cebinde oldugu halde almiyordu. Sebzeye meyveye de duskun biri degilim ama hep gelmesini istemisimdir ellerinde poşetlerle. O aglamamla birlikte icimde hicbir heves kalmamisti. Alip gelmesine ragmen getirdiklerini yememis ve sokaga firlatmistim. Kucuktum o zamanlar. Simdi buyuduk, aileden ayrildik bazi sebeplerden dolayi. Kendi evimizi kurduk. Evde tek basima yasamama ragmen hep aldim pazardan bir seyler. Ve sunu adim gibi biliyorum, babam gibi olmayacagim.
Bi pet siseye degisik karincalar(almanlar,atlilar,amerikanlar,turkler) koyulur ardindan birbiriyle savastirilir sonra icine buyuk Uc bes karinca koyup ariyla kapistirilir sonra ari koyup orumcekle savastirilir cocukluk iste gunaha girmisiz.
bir tane gecekondumuz var dayımların gecekondu da bitişik bizimkiyle, neyse velhasıl yanımızda da kocaman arazi küçüğüz 4-5 yaşında burası bizim bahçemiz falan diye millete hava atıyoruz. herkes de hayran 3-4 ay geçti futbol sahası yapmaya başladılar bizde bir kuzenimle ağladık ilk baş sonra düşündük ne yapabiliriz diye, sonra ben dedim girenden para alalım. oha mantıklı dedi kuzen, bakkaldan ne alırız ki diye hesap yapıyoruz. neyse 7 ay sonra oldu futbol sahası. biz bizim gibi çocukları bekliyoruz, bir baktık 16-17 yaşında insanlar geliyor. biz tırstık, vazgeçtik.
abim beni beşinci katın balkonundan sallandırdı, oyununu silmiştim.
herkesin olduğu gibi benimde bir çocukluk aşkım var idi, doktorculuk oynarken ağzını aç muayene edicem diyip ağzına tükürmüştüm, yanlışlıkla yutmuştu. yaşanan olaydan sonra bir daha asla benimle konuşmadı...
bir tane gecekondumuz var dayımların gecekondu da bitişik bizimkiyle, neyse velhasıl yanımızda da kocaman arazi küçüğüz 4-5 yaşında burası bizim bahçemiz falan diye millete hava atıyoruz. herkes de hayran 3-4 ay geçti futbol sahası yapmaya başladılar bizde bir kuzenimle ağladık ilk baş sonra düşündük ne yapabiliriz diye, sonra ben dedim girenden para alalım. oha mantıklı dedi kuzen, bakkaldan ne alırız ki diye hesap yapıyoruz. neyse 7 ay sonra oldu futbol sahası. biz bizim gibi çocukları bekliyoruz, bir baktık 16-17 yaşında insanlar geliyor. biz tırstık, vazgeçtik.
5-6 yaşındaydım trafik kazası geçirmiştim annem'de benimle birlikte uyuyor her neyse ben uyumadan önce ayağımla yatağı sallamışım annem deprem oluyor diye anneannemi beni dayımları kuzenlerimi hep dışarıya çıkarmıştı, sonra deprem olmadığını anlayınca bayağı gülmüşlerdi bana dayak yemedim çok şükür.
8-9 yaşlarındayken (2002-2003 yılları ve o yıllarda bile biz yakan top, tek kale, bilye oynadık yani hala 90 lar esintileri vardı)

bir gün bakkalda ekşi yüz ve mino sakızlarının yanına farklı yeni sakızlar gelmişti ve içlerinden futbolcuların fotoğrafları ve fotoğrafın altında isimleri yazan etiketler çıkıyordu. bakkal amcaya sorduğumuzda bize bi kağıt gösterdi. bu kağıtta 3 takımın (gs-fb-bjk) futbolcularının isimleri var. her futbolcunun etiketini ismi yazan yere yapıştırırsanız ve hepsini tamamlarsanız walkman kazanıyorsunuz dedi.

walkman hakkında tek bilgim müzikli bir şey olduğuydu. çocukluğun da verdiği heyecan ve özgüvenle ben ve sınıfımdaki bütün arkadaşlarım o sakızlardan almaya başladık. ben her gün o sakızlardan almaya çalışıyordum ve etiketler çıktıkça yapıştırıyordum. aynı futbolcudan defalarca çıkardı. sinir ederdi. boşa gitmesin diye yapıştırdığım yere tekrar yapıştırırdım. hele gs'da batista vardı amk herifi kaç defa çıktı sayamadım.

iyi hoş da şimdi önemli bir detay daha vardı. bütün futbolcular eninde sonunda bulunurdu bir şekilde fakat kaleciler zor bulunurdu. yani 3 takımın bütün futbolcularını bulsak bile mondragon-cordoba ve fenerin kalecisi (unuttum ya şükrü ya volkandı) bu üçünü bulmak acayip zordu. yani 1000 sakızdan 1'inde falan mondragon çıkardı. o derece.

ilk kaleci fenerin kalecisi çıkmıştı. zor çıktığı için sevinmiştim. (altın bulmuş gibi) hemen yapıştırdım. aradan kaç gün geçti bilmiyorum sonraki günlerde mondragon ve cordoba hariç bütün futbolcular tamamdı. sadece ikisi kalmıştı. çocukluk aklıyla sürekli sakız alıyorum son ikisini de bulurum diye. hatta bir defada 20 sakız birden almıştım bir ara. (20 sakız çok şey demek) 10'unda batista çıktı. (şerefsiz batista) 3-4 tane şevşenko falan çıktı. bana hiç bir yararları yoktu. çünkü iki kaleci lazımdı bana. çok sevdiğim arkadaşım vardı. ona iki tane cordoba çıkmış. (yuh) birini bana vermişti. çok sevinmiştim.

şimdi kaldı geriye mondragon. mondragon da mondragon. illa yapıştırılması lazım. günlerce çıkmadı. sabrım taşmıştı. günlerin verdiği sinirlilik ve sakız çiğnemekten yorulan ağzım nedeniyle (tabii hepsini kendim çiğnemiyordum çoğunu dağıtıyordum) en sonunda ümidi kesmiştim. sakız almadım kaç gün. kağıdı yırtıp atmayı bile düşündüm. bir akşam abim eve akşam bir iki ekmek ve o sakızlardan bir kaç tane alıp gelmiş. sakızların hepsini açtım. oha diyeceksiniz ama birinden mondragon çıktı.

evet! inanılır gibi değil ama bildiğin mondragon çıktı! rüya gibiydi. kağıda defalarca baktım. evet mondragon. hemen kağıdı alıp o haftalardır bomboş kalan yere mondragon'u yapıştırdım.

o an gidemedim bakkala. hem akşam ezanından sonraydı hem de abimle gitsem bile bakkal o saatlerde kapatıyordu. ertesi günü merakla sabırsızlıkla bekledim.

sabah kağıtla bakkala koştum. bakkal amca tamamladım dedim. demesin mi o kampanyanın süresi bitti. defalarca ısrar ettim bakkala. belki alır diye. ama nafile.

çıktım bakkaldan. mondragonun da walkmanin de * dedim. tabii o zamanlar küfür ne bilmiyoruz. belki öyle dememişimdir. ama ağzımdan çıkan argo sözler eminim o manadadır.

kaç gün önce ümidim bitince yırtamadığım kağıdı o an parça parça yırttım ve çöpe attım.

bu da böyle bir anımdır.
Bi defasinda sevdigim kizi öpen çocuğun sırtında sandalye kirmistim. Benim bile içim acimisti.
ilkokul hocama aşığım diye trafik kazası geçirdiğim günün ertesi günü okula gitmiştim.
ilkokul 1. sınıfta kopya çekmiştim.

Trafik kazası geçirdiğimi söylemiştim dayım da travma yaşıyorum diye benle uyumak istemiş.
ayağımı sallayınca deprem oluyor sanmış herkesi dışarıya çıkarmış.

Amcam 5-6 yaşımdayken eşşşolueşek demişti
ben eşeksem babamda eşek sende babamın kardeşi olduğu için sen de eşeksin demiştim.
inanmayanlar çoğunlukta olacaktır diye tahmin ediyorum.

3-4 yaşımda evden kaçıyorum...
sincan lale'den m.çakmak mahallesine yürüyorum..
annem der hep sen çocukken süper zekaydın şimdi kullanmıyorsun...

Allah şahit diyebilirim müslümanlar için
olmayanlar da beni irdelemez.
Selamun aleyküm.

(#31610639)
bunu buraya yazmak istedim. ara sıra dönüp okurum diye. özümü hatırlar, neden bir plaza insanı olmayı reddettiğimi daha iyi anlarım. içimizdeki samimiyete dönmek ona sarılmak gerektiğini düşünüyorum. varsın kokoş olmayalım. biz olalım. hissetiğimiz gibi. ağız dolusu gülelim. yeri geldiğinde mütevazi olalım. sıcak sobada pişen yemeğin verdiği huzur gibi yaşayalım.
cc bilmem kim yokmuş, toplantılar, fiyatlar, projeler, eksikler, egolar, trafik, gece yalnızlıkları, beyaz yaka, kredi, ev, araba yok çocuğun okulu vs vs .... ve boşa giden bir hayat.
gitmek istiyor herkes, kaçmak bir sahil kasabasına ama yarın sabah yine herkes o mutsuz surat ifadesiyle beliriyor kapıda. herkes janti giyinmiş ama sevgisiz.

bu sabah bir türk sanat müziği şarkısı çaldı radyoda, beni alıp götürdü uzaklara.
ben o zamanlar en çok 4 yaşında olayım. koca ninem vardı. dişleri yoktu, yüzü buruşmuş ve elleri yamulmuş çalışmaktan. ama kalbi beni seviyordu o kadar net hissediyordum.
sokağa oynamaya çıkardık o da bir kenarda bizi izlerdi. yorulunca gider gucağına otururdum şalvarı salıncak oluverirdi bir anda benim için. sarılırdık oyle. gözlerim doluyor..
evi ekmek ve sıcak pişmiş yemek kokardı. arkada kileri vardı. dünyanın bütün mutfak gereçleri orada olduğunu düşünüyordum o zaman.
ama en çok hatıramda kalan onun türk sanat müziği çalan eski radyosu ve namaz kılması.
o şarkılar bizi alıp götürürdü, 90 yaşında bir nine ve 4 yaşında bir çocuğun saatlerce oturup o nameleri dinlemesi kadar keyifli bir şey yoktu. ben evde yoksam kesin kocaninedeyimdir, herkes bilirdi.
ama bizim ne kadar keyifli zaman geçirdiğimizi kimse bilmezdi.
namaz kılardı o kadar mistik gelirdi ki bana o ritual, onu izlerdim, benim için maneviyatı en yüksek insandı, kopardı o anda dünyadan.
gelirdim namaza durmuş olurdu, yanıbaşına usulca dururdum selam verince biteceğini biliyordum sadece.
kocaninem ben seni ne kocaman ozledim. öpünce elmacık kemiklerin batardı suratıma o geldi aklıma. içten sevilmeyi, müzik dinlemeyi ve içten ibadet etmeyi sen bana sevdirdin.
belki bir yerde bu hisslerimi sen de paylaşıyorsun şu anda.. belki beni öpüyorsun gizli gizli şimdi. seni seviyorum. seni çok seviyorum unutma. unutmadım seni.

bir o gün yaşadıklarımız ve hissetiklerimiz bir de bu gün..
keşke hep çocuk kalsaydık da, en büyük yara dizimizdeki yara olsaydı''c.süreyya''
solucan yemişliğimiz bile olsa da bunu yapacak mahalle arkadaşlarım olmasını düşünmek, çocukluğumu özlememe yetiyor.
Çocukluğa dair anımsadığım anılardan biri de
Şuan zengin olan iş adamı amcamın bir zamanlar motorola telefonunda yanlışlıkla sol tuşuna basınca internete girdiği için iki kontör gittiği ve her seferinde beni azarlayışı aklıma geliyo valla.

Bi de ince kapaklı garip bi telefondu tek kulaklığı vardı elle zor açılır çeneyle insanlar mecburen açardı.
Kardeşimle hiç anlaşamazdık. Yani anlaşamazdıktan kastım öyle sıkı sıkı bir kardeş iliskimiz yoktu. Anı değil belki bu anlatacaklarım ama bu gece bir şeyler anlatmak istiyorum...

Küçük sırlarımız olurdu. Ya benim ya da onun. Bir gün gelirdi acayip birbirimizle bir şeylerimizi paylaşırdık. Hatta ne yaşadıgımızı ne yaşamadığımızı. Bir sırdaş bir dost gibi gorürdük birbirimizi. Sonra bunun üstüne günler geçer bir ufak sorun olurdu aramızda. Ya o ya da ben istediğimizi elde etmek icin bu küçük sırları söylemekle tehdit ederdik karşılıklı anlaşmayı bozuyormuş gibi. Ama hiçbir zaman da bozmazdık antlaşmalarımızı. Sadece lafta kalırdı. iyiki de kalmış. Çünkü o kimseye açmadigimiz sırlad birbirimizi daha iyi tanımaya zemin hazırladı resmen. Mesela şimdi onu o küçük sırlarından dolayı daha iyi tanıyorum. Tabii ki büyüdük daha başka seyler oldu birbirimizle paylaştığımız ama o bilinç altımızda kalan seyler simdi kardeşimin bir sorunu olsa hemen anlamama yol açtı. Bu gece gördüğüm o dolmuşluk keşke hiç sırlarımız olmasaydı seninle kucuğum dedirtti...
kardeşimle yaşlar birbirine yakın olduğundan dolayı çok iyi anlaşırdık.. her şeyimizi paylaşırdık tabi arada kavgalarımız da olurdu ama olur o kadarcık.. bahçe de horozlarımız vardı onlar da vakit geçirirdik çoğu zaman onlara dondurma, sevmediğimiz yemekleri, falan filan verirdik bir de çiğ et verirdik çiğ et onları daha da vahşileştirirdi ama bize hiç bir zaman saldırmadılar bahçeye yabancı kişileri sokmazlardı hatta bir sabah uyandığımızda bahçeye üç dört tane koca koca köpekler girmişti iki horoz o köpekleri resmen savaşarak hakladı ben bizimkiler ölecek diye çok korkmuştum sonuçta kaybeden taraf köpekler oldu sanırım çiğ et yedirmenin tek olumlu tarafı buydu yoksa çoktan bizimkiler gitmişlerdi öbür dünyaya.. memur çocuğu olmak ayrı bir güzel hele bir de anne de çalışıyorsa hiç akşam olmasını istemez türlü türlü yaramazlık yapardık.. annemin kıyafetlerini giyip gelinliğini ayakkabılarını giyip evcilik oynardık bir de makyaj yaptık mı tam olurdu.. sonrasında öğretmencilik doktorculukta cabası.. mahalleden arkadaşlarla toplaşıp ip atlama yakan top sek sek körebe oynardık.. yazın günde 3-4 kere dondurma yerdik hiç hasta olmaktan da korkmazdık haa.. bakkaldan en sevdiğimiz cips tombi, çerrezza yı alıp yerken türlü türlü dedikodular yapardık.. okul çıkışların da mutlaka meybuzlarımız eksik olmazdı.. ve atari yeri asla dolmayacak oyun kimi zaman kavga ederdik kalk biraz da ben oynacağım derdim kalkmazdı çoğu zaman gıcık.. gıcıklık olsun diye keltoş dedemizin uyurken kafasını kırmızı kaleme boyayıp sokağa çıkıp rezil olmasını sağlardık.. gece geç saatlere kadar korku filmi izleyen tek çocuk bizdik sanırım.. geceleri boza diye anıran bir amca gecerdi geç saatler de çok korkardım ondan sanki gelip kaçıracakmış gibi gelirdi.. izlediğimiz yabancı diziler çizgi filmler hepsinin yeri apayrı ben de.. sonra yine geceleri tutti furtti seyrederdik.. mezzeke diye dansözleri açıp dans ederdik.. dönemimim şarkıları şarkıcıları da çok iyiydi bir daha gelmedi böyle şarkılar piyasaya.. adam olacak çocuk adlı programı, tolga abi hugo izleyerek büyüdük biz yaa işte öyle.. ammada yazmışım yaa töbe yarabbim biraz karman çorman oldu ama neyse yeniden yad etmiş oldum bu sayede..
neyse sonuç olarak çocuk olmak çok güzel bir duygu saf masum ve temiz hele de 90 lı yılların çocuğu olmak apayrı bir ayrıcalıktır tarif edilmez yaşanır.. keşke o yıllara tekrar dönebilsem.