bugün

zaman dediğimiz soyut kavramın bize getirdikleridir.zaman denilenin belli başlı bir parçasına yıl denilir ve işte o yıl denilen de çoğaldıkça yaşa dönüşür ve her gelen yaşla birlikte biraz daha çetrefil...yeni gelen yaşla birlikte değişir uğraşılar,peşinden koştukların,hatta ve hatta düşlerin dahi değişir.anlamazsın.çünkü öyle hızlı gelişir.yeni olan herşeyde umut vardır çocukken...işte yeni gelen yaşın sana umut yerine yorgunluk verdiği "an"larda,iç sesinle itiraf ettiğin cümledir.
george costanza'nin ters hayat teorisine temel olan durumdur. madem hayat gittikce zorlasiyor, o zaman tersten akmaliydi.

"the most unfair thing about life is the way it ends. i mean, life is tough. it takes up a lot of your time. what do you get at the end of it? a death. what's that, a bonus?! i think the life cycle is all backwards. you should die first, get it out of the way. then you go live in an old age home. you get kicked out for being too healthy, go collect your pension, then, when you start work, you get a gold watch on your first day. you work forty years until you're young enough to enjoy your retirement. you drink alcohol, you party, and you get ready for high school. you go to primary school, you become a kid, you play, you have no responsibilities, you become a little baby, you go back, you spend your last 9 months floating with luxuries like central heating, spa, room service on tap, then you finish off as an orgasm. amen."
topluma ayak uyduramayan ve toplum prensiplerine körü körüne bağlı olmayan insanın karşısına çıkan sıkıntı. 18 yaşında umudun, 3, 5 saatlik bir sınavla yokolabileceği bir ülkede, bağırıp dikkat çekmektense ve kitleleri peşine takmaktansa, sessiz kalıp entellektüel bir çabaya giren ve toplumun yozlaşmışlığını kabul eden bireyin, saptırılmış yaptırımlarca dışlanarak kişisel yalnızlığa terkedilmesi sonucu hayatın zevkini kaybetmesi. çocukluk hayallerinin, 1 milyon genç için, her sene, gerçekleşirken, 10 milyon genç için soru işaretleriyle dolmasını sağlayan çelişkiyi yaşamak ve her sabah, gencecik yaşta, ağrıyla uyanmak. maskeli ilişkiler ve geçici küçük şoklarla iyice bunalmak ve uzaklara gitmek istemek.
yaşın ilerledikçe hayattan getirilerinden korkmak. yapacağın şeylerin, düşündüklerinin gerçekleşmesi için az zamanın kaldığını düşünmen. aslında yıllar geçse de her ne olursa olsun yaşama sarılıp zamana bakmadan gerçekleştirmek lazım.
(bkz: Hayat Sınavı)
ilkokula başladığımızda nasıl heycanlanırdık. sonrası ise kabus gelirdi. hiç bitmeyecek bir okul yolu var diye düşünürdük. zamanla hormonlarımız değişiyordu. biz de değişiyorduk. asi oluyorduk. anne baba karşında durmayı güç gösterisi sanıyorduk. liseye gelince aşklarımız da ağır gelmeye başlıyordu. yine de çocuksu kalbimizi yitirmeden seviyorduk. bir yandan üniversiteyi kazanma telaşı...
üniversite...bambaşka bir şehirde aileden uzakta. sadece okul ve eğlenmek... bundan daha iyisi mi var derdik. okudukça keşke lisede olsam demeler başlardı. ya da ne zaman mezun olup çalışmaya başlıyacağım demeler.
mezun olur, diploma alınır. iş aranır. belkı uzun süre sonra işe başlanır. artık evlenmek gerekirdi. etraftakilerin baskısı bir yandan. evlenilecek mukemmel insanı çevreniz sizden daha iyi bilirdi zaten. evlenirsin. geçim derdi sarar. bir yandan çocuk olmalı mı olmamalı mı denir.
çocuk(lar) olur. büyütürsün. büyütürken büyürsün. artık o da iş sahibi olsun da ben kafamı dinleyim dersin.
torun sahibi olursun. bu sefer yeniden anne baba olursun ama bu sefer biraz daha farklı.
hayat işte... asla sorunlardan seni alıkoymaz. hep bir sorun mutlaka vardır gelecekte seni bekleyen.