rezil olunan anlardır. otobüste ani frenle düşmek gibi.
daha dün başıma gelen bir olay..

doğalgaz çalışması nedeniyle sabah erken saatte kapımızı çaldılar ve arabayı başka yere çekmemizi istediler. Ben de gecenin 4ünde yatmışım karanlıkta üstüme ne aldığımı bile bilmiyorum. sabah da uyku mahmurluğuyla hiç bakmadan direk anahtarı aldım çıktım. ama etrafımdakiler bana tuhaf tuhaf bakıyor ve annem de sürekli birşeyler söyleme çabası içinde. neyse arabayı başka biyere çıktım oradaki insanlarla biraz muhabbet ettim ve eve geldiğim zaman annem bombayı patlattı. Üzerimdeki t-shirt ü ters giymişim. * kötü bişi beklediniz dimi. delikanlı adam yaptığı şeyden utanmaz.
olmayan karizmanın da yerle bir olduğu anlardır. o an devekuşu olup kumun altına saklanma isteğimiz tavan yapar. sunum yaparken burundan sümük akması, oldukça fit bir şekilde havalı havalı yürürken düşüp yerlerde yuvarlanılması ve en berbatı da hoşlanılan kişinin önünde kıyafetin veya üstbaşın zaiyata uğrayıp kamuya açık hale gelinmesi.
bakkaldan dalgınlıkla 2 bucuk litre su istenen anlardır.
(bkz: melih gokcek i esek sudan gelinceye kadar dovmek)
erkek arkadaşınızla bir kafedesinizdir. uyku ile ilgili konuşmanın ardından erkek arkadşınız garsona sipariş verirken şöyle iğrenç bir espri yapar. bu da mağmalara gelesice erkek arkadaşınızı son görüşünüzdür.
erkek arkadaş: iki ayran bir de yastık yorgan lütfen. keh keh keh.
garson: kanepe de lazım mı?
erkek arkadaş: tısss.
minti: (bu sırada yüzünü kapama eylemini gerçekleştirmektedir.)
murat yılmazyıldırım, konserlerinde dinleyenlerin başına gelen şey.
sevgiliyle elele dolaşırken sevgilinin ayağının takılıp yere düşmesi ve elini tuttuğunuz için sizi de peşinden sürüklemesi. bu olaylar silsilesini kampüs sakinlerinin seyretmesi.*
akşamın bi körü adana dürüm yemek için purple ı beklemek. beklerken purpleın araması. tam o sırada bir arabanın tam önümde durması. karanlıktan ve 2.50 derece miyoptan dolayı purpleı seçememek. arabanın kapısını açıp "hadi çabuk gidelim eve geç kalmamam lazım." derken direksiyondaki adamla göz göze gelmek. jetonun düşmesi. arabadan ışık hızıyla çıkıp purpleı aramak. bulmak. dürüm yemek.

taze yaşandı...
bir dükkana girceksiniz ve fakat dükkanın camları çok iyi parlatılmıştır sizin orayı kapı sanıp üstüne bir de açık sanıp dalarsınız ve...
korsan cd satan mekanda arkadaşın berkley mezunu kalite abisiyle karşılaşmak ve rumble fish var mı diye sorduğunuz cd cinin arkadaşın abisinin duyabileceği şekilde rambo yok kardeş sipariş vereyim demesi..
utancı bilerek yaşamak. her an yani, tüm an'lar. *
diger başbakan ve cumhurbaşkanlarına 24 dakika konuşma hakkı verilirken,recep tayyip erdogan'a 12 dakika gibi aşagılayıcı ve alaycı bir süre verilmesi.
işim çiftleri evliliğe ikna etmek. o nasıl iş demeyelim, öyle bir iş bu. görevim iyice masraflardan bunalan ve nişanı bozmaya çalışan erkeği sakinleştirmeye çalışmak ve onun yanındayken hiç çaktırmadan çiftin kadın olanına düğün sırasında yapabileceği oldukça pahalı saçmalıklar satıp çift ayrılmadan çok pis pahalı bir düğünü onlara satmak. her seferinde artık bıktım diyen erkeğin yanında kadına ikisine de iyilik yapıyormuş gibi paketleri çatır çatır satıyorum, ikisi de bir şey anlamıyor ama vicdanım da çok acayip rahatsız onu da kendi ayakları ile geldiler diyip susturuyorum.

yine bir iş günü, odamda sanki bilgisayar başında çok önemli işlerim varmış gibi davranıp müzik dinleyip arkadaşlar ile dedikodu yapıyorum. artık nasıl bir daldıysam, nasıl kör olduysam arkamdan bir el uzanıp ekrana dokundu.

- şu fotoğrafı açsana, kız güzelmiş

titreye titreye korkup hemen ekranı kapattım, patron o an hiç yakalamamış gibi davranmak istiyorum ama çok pis yakalanmışım, derken odaya iki genç, iki yaşlı insan ve görümce ve kız arkadaşlar olduğu anlaşılan kişiler doluştu. resmen kurtarılmıştım, düğünümüz var ile başlayan param yok diye biten konuşmalarını ulan ben patrona ne diyeceğim diyerek dinliyordum çünkü biliyordum ki bunun hesabı çok acayip sorulacaktı. cevap ve fiyat vermem gereken bir ton sevgili güzin ablalı yazı vardı, en kötüsü hala bir türlü beğenemediğim sandalye örnekleri ile ilgili fabrikalar ile görüşülecekti. işten atmazdı biliyordum ama öyle bir hönkürecekti ki öyle böyle değildi. bahçeden geçen kedi ile kavga eden bir adamdı o, düğün sahibine kızıp düğünü bozan manyağın biriydi. hala aklım az önceki yaşanan olaylarda, onları kazıklamam için tüm gözler bana çevrilmiş. biliyorum ki herkes o an ağzımdan çıkacak şeyi duymak için sabırsızlanıyor.

- evlilik pahalı, bence bu tür şeyler çok gereksiz

ne dedim ben diyerek patronuma baktım, o da ne dedin sen diye bana baktı, sonra ne oluyor lan diye düşünüp hepimiz birbirimize baktık. sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmadı. utançtan kıpıl kıpıl olmuş yanaklarımı saklamadım, gülümsemeye çalışırken hiç durmadan titreyen üst dudağımı da saklamadım hiç.
evliliğimin ilk yılında ramazanda iftara eşimin teyzesi , kocası , ve çocukları gelmişti
yetişmediği için tatlıları dışarıdan eşim almıştı
sofara da bir de şekerpare tatlısı gördüm bir an
nereden estiyse ''nereden aldın şimdi şekerpareyi , alacak başka tatlı bulamadın mı'' dedim
meğer şekerpareyi teyzeleri getirmiş , ben bunu onlar gittikten sonra öğrendim
bir daha da gelmediler zaten , napak ölekmi yani.
Absürt bi yazım hatalı mesaj yolladığımda. Anlık hata. Peşine kalp krizi.
Kalabalik bir ortamda düşmek. Sonra etrafina bakip dustugumu goren oldu mu diye bakinmak.